İman hizmetinin ateş hattı

Safvet Senih

Safvet Senih

25 Eki 2024 00:17

  •          Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt Hocaefendi’nin tek erkek evladı vefat etmişti. Onun üzüntüsünden İstanbul’u terk edip Mısır’a gitmek istiyordu. Kızı Hikmet Hanım ise gitmek istemiyor, babasını vaz geçirmeye çalışıyordu.

             Hacı Cemal Hocaefendi, kızı Hikmet Hanım’ı alıp Üstad’ın ziyaretine gider.

             Cemal Hocaefendi, Üstad’ın yanına girerken, Hikmet Hanım için Üstad’dan izin istenir. Hikmet Hanım çok üzülür. Bir müddet sonra izin çıktığı için o da çağrılır. Huzura girip selam verir. Babası, Üstad’a  takdim edip tanıtır. Hikmet Hanımefendi şâhit olduklarını şöyle  anlatıyor:

             “Bediüzzaman’ın sözlerini, hem çok sessiz hem de değişik bir şîve olduğu için tam anlayamıyordum. Buna rağmen hâl ve tavrından çok etkilenmiştim. Huzurunda bulduğum huzur, onun bir Allah dostu olduğunu hissettirmişti bana…  Babam da büyük bir dikkatle ve âdeta nefes almadan dinliyordu.

             “Sanki orada babam, İstanbul’un meşhur bir vâizi değil de, garip ve  mahcup bir talebesiydi. Üstad babama ‘Cemâl Efendi’ diye hitap ediyordu.

             “Bu tatlı sohbet, yarım saat sürmüştü. Ama bana yarım dakika gibi gelmişti. Nihayet babam müsaade istedi, vedalaştılar. Yorgun ve hasta görünmesine rağmen, babam öpmek için eline uzanınca, kendisinden ummadığım bir çeviklikle elini çekiverdi. Babama  elini öptürmemişti. Fakat bende de,  Üstadın elini öpme iştiyakı doğdu. Ancak kendisine yöneldiğimde elini alnıma doğru kaldırarak, ‘Hoş safa geldiniz’ dedi.

             “Hazır Allah’ın veli kulunu bulmuşken, elini öpmeden çıkmayayım’  diye düşündüm. Ve bunun için kendisinden müsaade istedim:  ‘Efendim, müsaade buyurursanız, elinizi öpeceğim’  dedim. O mübarek masumiyetine bir masumiyet daha eklendi ve dedi ki:  ‘Öpmüş gibi kabul ediyorum evladım. Sana dua edeceğim.’

             “O sırada, kapıda bekleyen babama baktım. Bana ne müdahale  ediyor,  ne de çağırıyordu. Kendi kendime dedim ki: ‘Demek yanlış bir istekte bulunmuyorum.’ Bu sebeple arzumu ikinci defa tekrarladım. ‘Efendim, müsaade buyurun elinizi öpeceğim’  Şefkatini hissettiren bir tarzda dedi ki: ‘Evladım ben Şâfiyim. Şimdi sen elimi öpersen, benim abdest tazelemem  icap eder. Gördüğün gibi ben hem yaşlı, hem de hastayım. Bir abdest almam yarım saat sürüyor.”

             “Üstad  herhalde benim anlamam için tane tane, ama şefkatinin  derinliğini  göstererek konuştukça cesaretim arttı,  iyice  nazlandım.

             “Efendim’,  dedim, hakkınızı helal edin ve müsaade buyurun, o mübarek elinizi öpeyim.’ Allah dostu o güzel insan, benim  böyle çocuklaşmama dayanamadı. Sol eliyle cübbesinin kol ucunu sağ elinin üstüne çekti ve bana doğru uzattı. Ben de emsalini hiç yaşamadığım büyük heyecan ve mutluluk içinde öptüm. Teşekkür edip kapıya yönelmiştim ki, ani bir hareketle geriye döndüm. Bu el öpme biçimi, beni tatmin etmemişti. Üstadın her iki dizini de eğilip seri bir şekilde öpüverdim. O mübarek veli, iki elini yanlarına doğru açıp ‘Fe sübhânallah!’ diye halime şaşırdığını belli ediyordu. Aslında ben de kendi hâlime şaşmıştım. Ancak yüzüne yayılan tebessüm, bana kızmadığının işaretiydi. Büyük bir sevinçle dışarıya çıktım. Babam, ‘İyi yaptın kızım, bu herkese nasip olmaz.’ dedi. (…)

             “Babacığım, güller açan güzel yüzünü bana döndü ve müjdeyi verdi. Duyduklarıma inanamıyordum. Hiçbir dostunun, hiçbir şekilde ikna edemediği babam, sonunda Mısır’a gitmekten vazgeçmişti.

             “Kızım Hikmet, hâdi gözün aydın.  Mısır’a gitmiyoruz’ dedi. Büyük  bir sevinçle babamın boynuna sarıldım, ellerinden yanaklarından öptüm. Ama merakımı da yenemedim. ‘Babacığım, bu müjdeyi neye borçluyum? Nasıl oldu da verdiğiniz hicret kararından vazgeçtiniz?’  diye sordum. Babam, soruma şu cevabı verdi:  ‘Kızım, Bediüzzaman Hazretleri, kafama ve kalbime hitap ederek beni ikna etti. Büyüklerin sohbetinde bulunmak, insanın hüznünü giderir. Şimdi içim öyle bir hizmet aşkıyla doldu ki, oğlum Ali’yi bile unuttum. Artık onun mezarının bulunduğu bu şehirde gönül huzuruyla yaşayabilirim.’

             “Babacığım,  Bediüzzaman Hazretleri, sizi bu kesin kararınızdan nasıl vazgeçirdi, öğrenebilir miyim?”

             Cemal Öğüt Hocaefendi, kızının bu sorusu üzerine, Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözlerini nakleder:

    Cemâl Efendi, kumandanlar cepheyi terketmez. Burası iman hizmetinin ateş hattıdır. Mutlaka burada bulunmamız lâzımdır. Hatta değil  Mısır’a, Mekke’ye  Medine’ye de çağrılsanız, yine burada kalmanız ve hizmet etmeniz lâzımdır. Oğlun Ali maddeten öldü, fakat ruhen inşaallah cennette yaşayacak. Ama milyonlarca Ali, ebedi azaba müstahak hâle getiriliyor, ruhen öldürülmek isteniyor. Şimdi en mühim iş, onların imanlarına hizmet etmektir. Bu hizmetin de asıl ve en mühim yeri burasıdır. Çünkü buradaki tahribat çok ağırdır. Bu memleket, tamiratın da merkezi olacak; buranın intibahı, İslam âleminin de uyanışına yol açacaktır inşaallah.

             (Vehbi Vakkasoğlu, Başkasının Günahına Ağlayan Adam)  kitabından.

     

    25 Eki 2024 00:17
    YAZARIN SON YAZILARI