1919’da yazılan Lemaat Risalesi’nin başında Üstad Bediüzzaman Hazretleri ilmî bazı gerçekleri şöyle dile getiriyor: “Şu kainat tamamıyla muazzam bir bürhan / delildir. Gaybın lisanı şu gördüğümüz şehadet âleminde tesbih etmekte, Allah’ın birliğini ilan etmektedir. Evet kâinat, Rahman‘ın tevhidiyle, büyük bir ses ile ‘Lâ ilâhe illâ Hu’ diye zikretmektedir. Kainatın bütün zerreleri, hücreleri bütün rükünleri, azâları zikrederek o büyük ses ile beraber der ki: ‘Lâ ilahe illâ Hu!..’ O dillerde çeşitlilik ve seslerde mertebeler var. Fakat kainatın zikrî ve savtı hepsini bir noktada toplayıp şöyle gürler: “Lâ ilâhe illâ Hu!..’ Bu kainat en büyük bir insandır; büyük sesle zikreder; bütün eczâsı, zerrâtı, küçücük sesleriyle, o yüce sesle beraber der ki: ‘Lâ ilâhe illâ Hû!..” (Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı )
M. Bartusiac imzası ile, Amerikan Scientist Dergisi‘nin Ocak-Şubat 1994 sayısının 61-68’inci sayfalarında ‘Sounds the Sun (Güneş‘in Sesleri)’ başlığı altında çıkan yazıda, Güneş‘in kendisine dokunulmuş bir kong gibi yerinde sarsılarak, silkinerek hareket ettiği ve sürekli sesler çıkardığı ifade edilmektedir. Güneş‘in bu silkinme ve titremelerinin onun için yapısı ve katmanları hakkında ve ayrıca kainatın yaşı konusunda yapılan hesapları etkileyici bilgiler verdiği ve vereceği de belirtilen yazıda, Güneş‘in kendi içinde tam olarak nasıl dönüp durduğunun Einstein’in genel izâfiyet teorisini test etmede de çok önemli olduğu kaydedilmektedir.
Yazıda şu önemli yorumlar da mevcut: “Astronominin başka pek çok önemli keşfi gibi Güneş‘le ilgili bu keşif de hiç mi hiç beklenmiyordu. Güneş‘in, sarsılarak, silkinerek ve ses çıkararak hareket ettiğini keşfeden astronomlar bu hareketin bütün âletleri aynı anda çalan bir senfoni orkestrasını andırdığını belirtmektedirler. Güneş‘in titremeleriyle yüzeyinde zaman zaman öyle toplu bir titreme meydana getirmektedir ki, bu diğer titremelerden binlerce defa daha güçlüdür.” Üstad, Muhakemat‘ta (Tecrî) cereyan etmekte, akıp gitmekte kelimesi bir üsluba işaret eder; müstakarrında (karargâhında, varıp duracağı noktada) kelimesiyle (36/38) bir üsluba işaret eder; müstakarrında ifadesi ise bir gerçeğe parmak basar.
Evet, tecrî lâfzında şöyle bir anlatım tarzına işaret vardır. Güneş, demiri altından, süslü, altın kaplamalı, zırhlı bir gemi gibi, esirden olan ve hadis-i şerifte ‘Dalgaları kararlaşmış bir deniz’ diye tabir edilen semâ okyanusunda seyahat edip, yüzmektedir. Her ne kadar istikrar bulduğu yörüngede demir atmış gibi ise de, semâ denizinde o erimiş altın kütlesine benzeyen Güneş cereyan etmekte (dönüp durmakta / akıp gitmektedir.) Fakat bu cereyan, gözün gördüğüne saygın kalınarak, ayetteki ana meseleyle ilgili, ikinci üçüncü dereceden bir husus olarak zikredilmektedir.“
İkinci olarak, Güneş, yörüngesinde, mihverinde hareket halinde olduğundan erimiş altın gibi olan parçaları dahi cereyan etmektedir. Bu gerçek hareket, yukarıda ifade olunan mecazî hareketin kaynağı, belki zembereğidir.
Üçüncü olarak, Güneş yörüngesi denilen tahtırevanı ile ve gezegenler denilen hareketli askerleriyle göçüp, âlem sahrasında seyir ve sefer etmesi hikmetin gereğidir. Zira İlahî Kudret, her şeyi hareketli kılmıştır ve hiçbir şeyi mutlak sükûn ile mahkûm etmemiştir. Rahmeti bırakmamıştır ki, herhangi bir şey, ölümün kardeşi ve yokluğun amca oğlu olan mutlak atâlet (hareketsizlik) ile kayıtlı bulunsun. “Öyle ise, Güneş de hürdür. İlahî kânuna itaat etmek şartıyla serbesttir. Gezebilir. Fakat başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şarttır. Evet Güneş, İlahî emre itaat içinde ve her bir hareketi Allah’ın dilemesine uygunluk içinde olan bir çöl paşasıdır. ”
Üstad Hazretleri Sözler’de de astronomi, ilmin son gelişmelerine uygun olarak da şöyle demiştir: “Güneş, nuranî bir ağaçtır, gezegenler ise onun hareketli meyveleridir. Ağaçların aksine Güneş silkinir, tâ ki, meyveleri (gezegenler) düşmesin. Eğer silkinme hareketi olmasa, düşüp dağılacaklar. (Çünkü hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet de çekim gücünü doğurur. Allah’ın izniyle) Güneş bir serzâkirdir. (Bir zikir halkasının idarecisidir.) Bu halkanın merkezinde cezbeli zikreder, sisteminindekileri de zikrettirir. “Evet Güneş‘in meyveleri vardır, silkinir, tâ ki hareketler meyveleri düşmesin. Eğer hareket etmeyip dursa cezbe kaçar. (çekim gücü kalmayınca da) etrafında birer meczup gibi muntazam şekilde dönen gezegenler ağlayıp fezada dağılıp giderler.”
Bu şiir güzelliğindeki ifadeleri iyi anlayalım diye bazı tasarruflarla bu hale getirdik. Hem Üstad Hazretleri‘nin ruhaniyetinden hem de okuyuculardan özür dileriz. Gezebilir. Fakat başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şarttır. Evet Güneş, İlahî emre itaat içinde ve her bir hareketi Allah’ın dilemesine uygunluk içinde olan bir çöl paşasıdır.” Üstad Hazretleri Sözler’de de astronomi, ilmin son gelişmelerine uygun olarak da şöyle demiştir: “Güneş, nuranî bir ağaçtır, gezegenler ise onun hareketli meyveleridir. Ağaçların aksine Güneş silkinir, tâ ki, meyveleri (gezegenler) düşmesin. Eğer silkinme hareketi olmasa, düşüp dağılacaklar. (Çünkü hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet de çekim gücünü doğurur. Allah’ın izniyle) Güneş bir serzâkirdir. (Bir zikir halkasının idarecisidir.) Bu halkanın merkezinde cezbeli zikreder, sisteminindekileri de zikrettirir.