Gül, Efendimiz Muhammed Aleyhisselam'ın simgesidir. Gül denilince, hele Medine’nin Gülü denilince Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.) akla gelir. Kainat Onun (S.A.S.) nurundan yaratıldı. Bir tohum gibi varlık sahasına atılan kainat bir mekan tomurcuğu gibi açılıp genişlemeye başladı. Gül gibi; gülümseye gülümseye alımlar hep O’nun (S.A.S.) Nurundan beslene beslene varlık sahnesine çıktı.
Gül Muştusu şairi Sezaî Karakoç, bahar mevsimi ile gülü hep bir anmış… Ama en şaheser ifade: “Baharın salavatı güller”
Şiir sanatının bu şahane anıtından bazı bölümleri aktarmaya çalışalım:
“Bahar dediğin de ne
Bulutun içinde kaybolan kuş
Cihetsiz serçe sesleri
Duman ve buğu
Atardamarda bir kitap”
“Sen de varsın hesapta
Üç mevsim ölsen de
Hiç olmazsa dirilirsin baharda”
“Köpüklü dağlardır denizin ucunda biten
Sallanarak karşıma dikilen
Eski çocuk gül gibi dağılıp gitti atlarda
Atlar kan çizgileri ufuklarda…”
“Göğsünü aç gül habercisi bu doğuluya
Gözle görünmez doğulu sabah rüzgârına”
“Kabirleri yara yara
Ulaş toprağın ötesindeki
Gül lâmbasına…
Dedenin yaktığı lâmbalar ki,
Biriktirilmiş at terlerinden fitilleri
Hey bağrı at sağrısına yapışık doğan
At dediğin de ne
Baharda
Bulut içinde lâcivert bir gölge mi?”
“Eski çocuk gül gibi dağılıp gitti atlarda
Atlar kan çizgileri ufuklarda”
“Gülün açışı gibi
Bahar söylenmeğe başlar
Eriyen karlarla birlikte
Derken kır otun diliyle
Fısıldar bir dirilişi
Bir serçe mayıs sabahında
Tak tak vurur tahtaya.”
“Büyükannenin eli bulutların içinde
En verimli duanın hasadını biçmede
Eski zamanlarda söylenmiş apaçık
Ama gelecek zamanlarda sırra dönüşen
Yüce erenlerin sözlerinden
Sözlerin gençleşen hayallerinden
Kabarmış yeşil damarlı elleriyle
Alın yazısıyla döğmeli gül devşirmede
Araştırıyor gözleriyle kuşlukta biriken
Muştulu kader seslerini
Bir şey olacak biliyorum ileride
……………………………..”
“Ama şimdi bütün bunlar ilerde
Bahar gelmiş gülü zorlamada
Bulutun içinde gülün özü döğülmede
Sonra bir yağmurla
Ufak bir esintiyle
Dökülecek bahçelerin üstüne…”
“Kerpiçte bir değişme var
Ölü tozunda bir doğrulma
Tüyleniyor mezartaşları
Sızıyor saçaklardan kiremit kanı
Oluklardan akıyor
Dökülmüş çiçek tozlarıyla bulanmış su
Arılar! Arılar! İçeceğiniz su bu su
Kerpiç damlarımızın oluklarından akan
Baharla karışık su
Eleğim sağma damlaları”.
“Kerpiç kattığım gülle duamla
Kır ortasına saldığım mezarlarımla
Tabutla değiştireceğim tabiatı
Cam keser gibi elmasla,
Keseceğim baharın ipliğini
Güneşten gelen iplikleri
Bahar ki hiyeroğlifler yeşil yapraklarda.”
“Yaratılışa dönmüşümdür baharla
İlk yaratılışa
Gül saçarım düşmanıma bile
Bir ilgi var ölenle bulut
Doğanla güneş arasında
Taş bile çiçeklenir baharda.”
“Kuzuların doğması nasıl beklenirse o ülkede
Güllerin açması da öyle beklenir gün doğmadan önce
Bahar yağmurları böyle güllere gebe
İner gökyüzünden bahçelere
Nişanlarda gül şerbeti içilir
Hastalara gül şurubundan ilaç
Gül bir yeni yıl gibi
Yetişir evlere muştu gibi
Hızır fısıltısı say onu
Buharın salavatı güller
Yer yüzüne gelerek sabahları
Yataklara dökülerek
Aşk ezanını okurlar gençlere”
“Gül açar gül kapanır boyuna gönüllerinde
Yaşlısıyla genciyle
Gül taşırlar dünyanın bütün ülkelerine
Bir tek denizle avunurum o ülkesiz
Deniz ki, gelip çarpınca karaya
Sanki bembeyaz güller açar dudaklarında
Güneş ki, doğuda ay ki, gökyüzünde
Bir işarettir bana
Unutmamak için o ülkeyi
Develer çölde neyse geceleri
Ben de öyle saklarım anılarımda o ülkeyi
Bir kere daha doğsam orda doğarım elbet
Batsam orda batmak isterim
Bir güneş gibi.”
Mesajlarla dolu bu Gül Muştusu’nu dikkatle okuyup nasibimize düşenleri iyi idrak etmemiz gerekir…
Safvet Senih