Kur’an-ı Kerim’in gaybdan verdiği bazı haberler: 1-İlahi hakikatler… Cenab-ı Hakkın isimleri, sıfatları ve zât-ı ile ilgili bilgiler… 2- hirete ait gayb… Cennet ve Cehennem ile ilgili malumat… 3-Kevnî hakikatlar… Yaratılışlarla ilgili hakikatler. Gelecekle ilgili haberler.
Bu arada bu “Gaybın Haberleri”nin de edebî bir üslupla anlatılması apayrı ve mucizelik güzelliklerini içlerine almaktadır. Bir misal vermekle bir ucundan izah etmeye çalışalım: Mesela Kur’an’da Hüdhüd için şu ifadeler var:
“Derken, çok geçmeden Hüdhüd (Hz. Süleyman’ın yanına) geldi: “Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’den önemli ve kesin bir haber getirdim. Sebe halkını bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm. Kendisine her türlü imkân verilmiş. Onun güçlü bir yönetimi olduğu gibi pek büyük bir tahtı da var. Ne var ki, onun da halkının da Allah’tan başka Güneş’e ibadet ettiklerini gördüm. Anlaşılan Şeytan yaptıkları bu kötü işleri kendilerine güzel göstermiş ve yoldan çıkarmış, bu yüzden de hak yolu bulamıyorlar. Halbuki göklerde ve yerde gizli olan her şeyi açığa çıkaran, sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bilen Allah’a secde ve ibadet etmeleri gerekmez mi?” (Neml Suresi, 27/22-25)
Ebedî bir sözün bir meziyeti, o sözü söyleyenin en çok meşgul olduğu sanatını ve meşgalesini hissettirmesidir. Bu ise uslûb ile yeni ifade tarzı ile ortaya konulan bir kalıp meselesidir.
Mesela bir doktor olan Hakîm-i Bûseyrî Kasîde-i Bür’e’sinde “Günah işlediğin vakit, tevbe istiğfar et” demek yerine:
“Dolduğunda haramlarla
Kus gözden, göz yaşını, et istifrâ’
Devam et nedamet perhizine
(Vicdanın pişmanlığındadır, şifâ)
diyerek, istifra ve perhiz kelimeleriyle, yani bu tarz bir ifade ve üslûpla kendisinin doktor olduğunu ifşâ etmiştir...
İşte bu ayette de esas işi gizlilikleri bulma, suyu az olan Arap Yarımadası sahrasında gizli su yerlerini ferâsetle kerâmetvâri keşfeden “bedevî arîfleri” gibi hayvan ve kuşların arîfi olarak Süleyman Aleyhisselama su buldurup çıkartan bir kuş olmakla kendi sanatının ölçücüğü ile “Göklerde ve yerde gizli olan şeyleri meydana çıkaran Allah’a secde etmiyorlar” diyen Hüdhüd kuşunun ifadesi çok orjinaldir. Yoksa “Gökleri ve yeri Yaratan Allah ifadesiyle de bunu dile getirebilirdi ama bu fıtrî ve edebî güzellik ortaya çıkmazdı...
Evet Allah’ın gizli şeyleri çıkarıp ortaya koyma vasfını kendi sanatçılığı ile bilip ifade eden hüdhüd, pek güzel görmüş... Çünkü toprak altındaki had ve hesaba gelmeyen tohumların ve madenlerin fıtrî durumları, aşağıdan yukarıya çıkmak değildir. Çünkü ağır cisimler, ruhsuz olduğu için kendi yukarıya çıkamaz; yukarıdan kendi kendine aşağıya düşebilir. Aşağıda bilhassa toprak ağırlığı altında gizlenen cansız şuursuz bir cismin omzundaki ağır yükü silkeleyip çıkması, katiyen kendi kendine olamaz. Demek hârika bir kudret ile çıkarılıyor. İşte hüdhüd, Allah’ın Mabudluğunun kati delillerinin en gizlisini ve en mühimini kendi “arîfliği” ile bilmiş, bulmuş. Kur’an-ı Hakîm onun hakkındaki ifadesine bir mucizelik vermiştir...
Bu bölümü, Üstad Hazretlerinin 1911’de ilk baskısı yapılan Muhakemat Risalesinden okuyup müzakere ediyorduk, bir arkadaşımız dedi ki: “Çok doğru… Benim de ressamlığa ve şairliğe merakım var. Hobi olarak uğraşıyorum. Amatör ruhla yazdığım şiirlerime bakıyorum da malzeme olarak kullandığım kelimeler hep fırça, boya v.s… Yani hep meşgul olduğum malzemeler…”
Bu hususta Üstad Hazretleri İşârâtü’l-İ’caz Tefsirinde misal olarak şöyle diyor: “Belâgâtlı, edebî kelâm nedir? ” diye bir meyhaneci veya sarhoştan sorulsa: “İlim çömleklerinde pişirilip şair sâkîler tarafından sunulan…” diyecektir. “Beliğ kelma nedir? ” diye bir deveciye sorsanız “Yukarıdan tuttuğun ve istediğin yerde çöktürdüğün sözdür. ” diyecektir.
Yani bu mesele insanın hazır elbiseci olan kendi hayal hanesinde önceden hazırladığı kıyafetlerden kalbinden çıkan mânâlara giydirme işini fıtrî olarak ortaya koymaktır…