M. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye, körelmiş istidatlar ve ölmüş latifelerin tekrar diriltilip inkişaf ettirilmesi konusunda sorulan bir soruya verdiği cevap:
“İstidatlar bazen körelebilir ama onların körelmesi, köreldikten sonra ağzı açılmayan âlet ve cihazlar gibi değil; ağzı açılan, işleyen ve yeniden aynı kıvamı kazanan mükemmel bir mekanizma gibidir. Evet, bazen KALB de ölebilir; onu bir üniversite olarak kabul edecek olursak, onun VİCDAN gibi bir külliyesini ve SIR, HAFÎ ve AHFÂ gibi de fakülteleri vardır ve bazen bu fakülteler de sönebilir. Hatta belki her gün bunlar birkaç defa söner, ancak ALLAH (c.c.) yine onlara eski fonksiyonlarını ve dehasını kazandırır. Kalpte öyle duygular vardır ki, bunlar bir kerecik olsun Allah’ın meşru saymadığı bir hataya girince hemen sönüverir… Evet, FOSFORLU TAŞLARIN bir araç farından aldığı ışığı bir miktar, karanlıkta aksettirdikten sonra sönüp tamamen gecenin karanlığına gömülmesi gibi, insanda da öyle LÂTİFELER vardır ki, bunlar uzun zaman karanlığa dayanamazlar ve bir an gelir bütün ziyalarını kaybederler. Ancak bir ışıkla yüz yüze geldiğinde de karanlık hemen dağılıverir. Onun için kalbin ölmesi, insanın ölmesi gibi değildir, yani kalp bazen ölür, ancak yine dirilir.
“Nebiler, ölü gönülleri ihyâ etmek için gönderilmişlerdir. Efendimiz (S.A.S.) zuhur ettiği zaman Hz. Ömer (r.a.) gibi devâsa kâmetler dahil çoklarının gönlü ölü idi. Bu ölüler, Efendimizin (S.A.S.) potasında kıvamına girerek dirildiler. Körelmiş lâtifeler öyle inkişaf ettirildi ki, Hz. Ömer gibi bir kimse kısa bir zamanda Cebrail Aleyhisselamın yanında yerini alacak seviyeye ulaştı. Develerle güreş tutan Ömer, artık karıncaya basmaz hale geliverdi.
“Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür: İnsanın gönül ve kalbinin ölmesi, lâtifelerinin sönmesi, ebedî ölen ve sönen kimseler gibi değildir. Bunlar ölür, daha sonra yine dirilirler. İnsanın içinde bir haramın öldürdüğü lâtife, bir tek yalanın söndürdüğü ışık, bir iftiranın tahrip ettiği vicdan tamir edilip giderilmezse, hüsrân-ı ebedî söz konusu olabilir. Evet yalan söyleyen bir insanın o gün bazı lâtifeleri ölür. Onları ihyâ etmek için bazen 24 saat, bazen 48 saat gerekir. Bazen on dakika fena bir şeyi düşünmek yani fiilen değil hayâlen fâsık olmak 24 saat insanın iç âlemindeki aydınlığı söndürür. İç müşahedeye sahip bir insan bu durumda 24 saat kalbinde bir ölünün yattığını ve âdeta o ölünün kokusunun burnuna geldiğini duyar gibi olur. Cankeş olmuş (can çekişen) o varlık bazen bir murakabe, tövbe, inâbe, evbe ile yavaş yavaş yeniden dirilmeye başlar. Sanki o günah hiç işlenmemiş, hayalen o günaha hiç girilmemiş gibi insanın iç dünyası yeniden aydınlanır.
“Bu itibarla insan mümkün mertebe kalbî ve ruhî hayatını söndürmemeye dikkat etmeli ve batmamak için lâzım gelen her şeyi yapmalıdır. Madem içimizdeki bir kısım lâtifeleri, bir kelime bir dane, bir habbe, bir öpme ve bir bakma batırıyor, -Allah muhafaza buyursun- o dakika içinde ölmüş o duygu ve sönmüş o lâtifelerle Rabbin huzuruna gitme durumunda ebedî hüsran kaçınılmaz olabilir. Onun için de çok dikkatli olmak gerekir. Şayet bir kimsenin hayaline bir fısk u fücur musallat olur, gece ve gündüz onu meşgul ederse, hemen ona sırt çevirmeli ve Cenab-ı Hakka teveccüh etmelidir. Çünkü bu halde devam, insanın duygularını söndürür. İnsan, o fısk düşüncesinin kendi içinde bir kurt gibi kalbini delmek suretiyle zor kapanır bir boşluk meydana getirmesine fırsat ve imkan vermiş olur. Bu açıdan insan her zaman dikkatli olup Kitap ve Sünnet yörüngeli düzgün bir yaşamalıdır.
“Elinde olmayarak bu türlü saplanmalara düşüp baş aşağı gitmeden hemen kalkıp Allah’a (c.c.) istiğfar etmelidir. (…) Onun için insan bir zelle ve sürçmeden sonra hiç vakit kaybetmeden hemen ESTAĞFİRULLAH deyip tövbe ederek Rabb’e yönelmelidir. ‘Allah’ım, bizi bağışlayıp mağfiret et, Allah’ım günahlarımızı yarlığa, Allah'ım ayıplarımızı ört. Allah’ım halimi düzeltip ıslah buyur.’ demeli, samimi kolluğa bir kere daha ‘Vira Bismillah’ deyip bir kere daha EBEDÎ MİHRABINA YÖNELMELİDİR” (M. Fethullah Gülen, Sohbet Atmosferi, Körelmiş İstidatların İnkişafı)