Felsefe ve Aklın çözemediği

Safvet Senih

Safvet Senih

21 Şub 2024 11:36
  • On Sekizinci Mektub’un Üçüncü Meselesinde bir nevi “Cenab-ı Hak, her an yeni tecellilerle iş başında icraattadır.” (Rahman Suresi, 55/29)  ve  “O,  dilediğini faaliyet-i daimede yapıp durmaktadır.” (Hûd Suresi, 11/107)  meâlindeki âyetlerin tefsiri mâhiyetinde  Üstad Bediüzzaman “Kainattaki mütemadiyen şu hayret verici faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir?  Neden şu DURMAYANLAR  DURMUYORLAR, daima dönüp tazeleniyorlar?”  sualine cevap olarak diyor ki:
    “Şu hikmetin izahı bin sayfa ister. Öyle ise, izahını bırakıp gayet kısa bir özetini iki sayfaya sığıştıracağız… İşte nasıl ki, bir şahıs, fıtrî bir vazifeyi veyahut ictimâî bir vazifeyi yapsa, o vazife için hararetli bir surette çalışsa, elbette  ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona gördüren iki şeydir:
    Birisi: Vazifeye terettüb edip gereken mâslahatlar, semereler, faydalardır ki, ona İLLE-İ  G İYE (asıl sebep, ana maksat)
    İkincisi: Bir muhabbet, bir iştiyak, bir  lezzet vardır ki; hararetle o vazifeyi yaptırıyor ki, ona’ D Π ve Muktazî’ tabir edilir. Mesela yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır ki, onu yemeğe sevkeder. Sonra da yemeğin neticesi vücudu beslemektir, hayatı devam ettirmektir. Öyle de ‘En yüce mesel ve temsiller Allah’a aittir.’  (Nahl Suresi, 16/60)  şu kainattaki dehşet verici ve hayret uyandıran hadsiz faaliyet iki kısım İlahî İsimlere dayanarak iki geniş hikmet içindir her bir hikmeti de nihayetsizdir.
    “Birincisi:  Cenab-ı Hakkın Güzel İsimlerinin had ve hesaba gelmez tecelli çeşitleri var. Türlü türlü mahlukat yaratılması o tecellilerin çeşitliliğinden geliyor. O isimler ise daimî bir surette tezahür etmek isterler. Yani nakışlarını göstermek isterler. Yani nakışlarının aynalarında cemallerinin cilvelerini görmek ve göstermek isterler. Yani kainat kitabını ve mevcudatın mektuplarını devamlı, peş peşe tazelendirmek isterler. Yani yeniden yeniye mânidar yazmak ve her bir mektubu, Mukaddes Zât Cenab-ı Hakk ile beraber, bütün şuurlu varlıkların mütalaasına, nazarlarına göstermek ve okutturmak iktiza ederler. 
    “İkinci sebep ve hikmet: Nasıl ki, mahlukattaki faaliyet bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hatta her bir faaliyette katiyen lezzet vardır; belki her bir faaliyet, bir nevi lezzettir.
    “Öyle de Cenab-ı Hakka lâyık bir tarzda hiçbir şeye muhtaç olmaması ve mutlak zenginliğe uygun bir surette ve mutlak kemâline münasip bir şekilde hadsiz bir mukaddes şefkat ve hadsiz bir mukaddes muhabbet var. Ve o şefkat-i mukaddese ve muhabbeti mukaddeseden gelen hadsiz bir mukaddes şevk var. Ve o şevk-i Mukaddesten gelen hadsiz bir mukaddes sürur var. Ve o sürur-u mukaddesten gelen tabir câiz ise, hadsiz bir mukaddes lezzet var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz merhamet tecellisinden, mahlukatın faaliyet-i Kudret içinde istidat ve kabiliyetleri potansiyel halinden fiile çıkmasından ve mükemmelleşmesinden ileri gelen memnuniyetlerinden ve kemâlleşmelerinden gelen ve Rahman ve Rahîm Zât’a ait tabir câiz ise, hadsiz mukaddes memnuniyet ve mukaddes iftihar  vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz  bir faaliyeti gerektiriyor.
    “İşte şu ince ve hassas İlahî hikmet ve gayeyi, felsefe ve fen bilemediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü, cansız ve ruhsuz sebepleri, şu gayet derece alîmâne, hakîmâne, basîrâne faaliyet karıştırmışlar, dalâlet karanlıklarına düşüp hakikat nurunu bulamamışlar.”
    Zaten konunun başına “Felsefe ve akıl ile halledilmeyen Mühim Bir Mesele” yazılmış ve meselenin önemi en baştan hatırlatılmıştır.
    Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu sır ve hikmetleri  feyizli ifadelerle izahı karşısında hayranlık ve hayretle çığlık atan Batı Dünyasından profesörlere bizzat şâhit oldum. 

    21 Şub 2024 11:36
    YAZARIN SON YAZILARI