2-Kıdem, evveli olmamak, ezeli olmak demektir. Öncesi olmaya Kadim denir. Sonradan meydana gelene hadîs yani yok iken var edilmiş demektir. Allahû Teala Ezelidir, Kadimdir, varlığının başlangıcı yoktur. Ondan önce yokluk geçmemiştir. Zaman ve mekanı o yaratmıştır. Onun varlığı yanında, milyarlar sene bir saniye bile sayılmaz. Sonradan var olan şey Allah olamaz. “De ki, O Allah birdir. Allah, sameddir (Herşey O’na muhtaçtır, o hiç birşeye muhtaç değildir.) doğurmamıştır ve doğrulmamıştır. Hiçbir şey O’nun dengi olmamıştır.” (İhlas Suresi) Yani O’ndan başka Mabud yoktur. Mevcudat, yoktan varlığa gelebilmek için O’nun yaratıcılığına muhtaç oldukları gibi, varlıklarını devam ettirebilmek için yine onun Kayyûmiyetine muhtaçtır. Doğuran, değişen tenasüle ihtiyaç duyan ilah olamaz. Bazıları Onun oğlu veya melekler Onun kızı olamaz. Bunlar Allah’ a şirk (ortak) koşmak demektir. Allah, asla başka bir şeyden de doğma veya peydahlanma değildir. Bir maddeden doğan, belli bir müddet sonra var olan ilah olamaz. Yıldızlara, putlara tapma, tabiatı veya sebebleri putlaştırma Allah’ a karşı şirktir. Allah’ın ne zatında benzeri, ne fiil ve icraatında ortağı ne de sıfatlarında adaş veya misali yoktur. O, tek, eşsiz ve benzersizdir.
3-Beka, ebedi olmak, sonu bulunmamak demektir. Sonu gelene, bitip gidene fâni; ebedi olana da Bâki denir. Evvel de Odur, Âhirde Odur. Onun yok olacağı hiçbir zaman düşünülemez Onun var etmesiyle mevcudat yaratılmıştır. İsterse yok eder. Cennet ve Cehennemde devam etmek, varlıkların kendi güçleri ile değil, Allahû Tealanın devam ettirmesiyledir. Daim-i Bâki olan gerçek manada sadece Allah’ tır. Diğerleri Ona bağlı olarak, Onun dilemesiyle varlıklarını ebedi olarak sürdürebileceklerdir.
4-Vahdaniyet, bir olmak demektir. Allah birdir, başka ilah yoktur. İlah olarak da tektir, icraat sahibi bir sultan ve alemlerin Rabbi olarak da tekdir. Dünya hükümdar ve sultanlarında, saltanat olarak ortakları yoktur ama icraatlarında memurları ortak olabilir. “Bize de müracaat et.” diyerek onların huzuruna çıkanlara engel olabilirler. Ama Cenab-ı Hakkın hiçbir konuda eşi-ortağı yoktur. Onun için imanı elde eden insan ruhu, engelsiz, müdahalesiz, perdesiz her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde rahmet hazinelerinin, hikmet definelerinin sahibi Ezeli ve Ebedi olan Zatın huzuruna çıkabilir, dertlerini, ihtiyaçlarını ve problemlerini doğrudan Ona arz edebilir. “Yasaktır, Onun huzuruna giremezsin.” denilemez. Öyleyse madem Allah birdir, eşi ortağı yoktur, insanın başka şeylere müracaat edip yorulmaması, başkalarına boyun eğip zillete düşmemesi, başkalarının peşinde zahmet çekmemesi, başkalarından korkup titrememesi gerektir. Çünkü, Kainatın Sultanı birdir, herşeyin anahtarı Onun yanındadır, her şeyin dizgini Onun elindedir, herşey Onun emriyle halledilir. Onu bulan herşeyi bulmuş olur, hadsiz minnet ve korkulardan kurtulmuş olur.
Vahdaniyet açısından, “Ve hüve alâ külli şeyin kadir” yani Allah herşeye kadirdir, gücü yeter mealindeki (Mülk, 67/1) ayetinde gerçeğe baktığımız zaman şu sırları görürüz:
a- Herşey ve bütün eşya bir tek Zâtın mülkü olsa, o vakit vahidiyet (bir olması) itibariyle herbir şeyin arkasına bütün eşyanın kuvvetini yığabilir. Bütün eşya da bir tek şey gibi kolayca idare edilir. Misal olarak, nasıl ki, bir memlekette tek hükümdar olsa, o hükümdar saltanattaki bütün gücü tek başına elinde tuttuğu için herbir nefer askerin arkasına bir ordu kuvvetini yığabilir. Yığabildiği için, o tek nefer bir şahı esir edebilir ve şahın üstünde, hükümdarı namına hükmedebilir. O hükümdar, saltanat birliği sırrı ile bir neferi ve bir memuru hizmette kullanıp idare ettiği gibi, bütün orduyu ve bütün memurleri idare edebilir. Güya saltanat birliği sırrıyla, herkesi, herşeyi, bir ferdin imdadına gönderebilir. Herbir ferdi, bütün fertler kadar bir kuvvete dayanabilir yani ondan meded alabilir. Eğer o saltanat ipi çözülse ve başıbozukluğa dönse, o vakit herbir nefer, hadsiz bir kuvveti birden kaybedip, yüksek bir nüfuz makamından düşüp adi bir adam makamına gelir. Onların idare ve istihdamları da, fertler sayısınca müşkülat peyda eder. İşte bu temsil gibi, şu kainatın yaradanı bir olduğundan, herbir şeye karşı, bütün eşyaya yönelik tecellileri olan Esma-i Hüsnasına yığınak yaptırır. Fevkalade bir sanatla, kıymetli bir surette icad eder. Lüzum olsa, bütün eşya ile bir tek şeye bakar, baktırır, medet verir ve kuvvetli yapar. Bütün eşyayı da, o vahidiyet (birlik) sırrıyla, birtek şey gibi icad eder, tasarruf eder, idare eder. İşte şu bir elden herşeyi birbirinin imdadına göndermek sırrı ile, şu kainatta nihayet derece bolluk ve ucuzluk içinde, nihayet derecede sanatça ve kıymetçe yüksek ve ali bir keyfiyet görünüyor.
b- Birlik usulü ile, bir merkezde, bir elden, bir kanunla olan işler, gayet derecede kolaylık veriyor; müteaddit merkezlere, müteaddit kanuna, müteaddit ellere dağılsa, müşkilat peyda eder. Mesela, nasıl ki, bir ordunun bütün neferatının bir merkezden, bir kanunla, bir kumandan-ı Azam emriyle cihaz ve donanımları hazırlansa, bir tek nefer kadar kolay olur. Eğer ayrı ayrı fabrikalarda ayrı ayrı merkezlerde teçhizatları yapılsa, bir ordunun donanımına lazım olan bütün askeri fabrikalar, bir tek neferin teçhizatı için lazım gelir. Demek, eğer vahdete istinad edilse, bir ordu bir nefer kadar kolay olur; eğer vahdet olmazsa , bir nefer bir ordu kadar cihazları ve diğer lüzumlu donanımı noktasında müşkülat peyda eder. Her bir ağacın meyvelerine hayati maddeler verilse, binler meyveler tek bir meyve gibi kolay olur; eğer herbir meyve ayrı ayrı merkeze rabt edilse ve ayrı ayrı şekilde hayati maddeler gönderilse, herbir meyve bütün ağaçlar kadar müşkülat peyda eder. Çünkü bütün ağaca lazım olan hayati maddeler, herbir meyve için dahi lazımdır. İşte şu iki temsil gibi, şu kainatın yaradanı tek bir Zat olduğu için, vahdetle yani bir elden bir kanunla iş görür ve vahdetle iş gördüğü için, bütün eşya bir tek şey kadar kolay olur. Hem birtek şeyi sanatça bütün eşya kadar kıymetli yapabilir ve hadsiz fertleri, gayet kıymetli bir surette icad ederek, şu görünen hadsiz bolluk ve nihayetsiz ucuzluk lisanıyla, mutlak cömertliğini gösterir. Hadsiz cömertliğini ve nihayetsiz yaratıcılığını ortaya koyar.