Evliliğin fıtrilikle ilgili prensipleri hakkında Hocaefendi şöyle diyor:
a)Her Hayrın Başı: Bismillah
Bizim ölçülerimiz içinde yuva kurmayı başaran eşler çok mühim bir hadiseyi gerçekleştirmiş ayılırlar. Böyle bir yuva, yerinde bir mâbed, yerinde bir mektep gibi vazife görür ve topyekün bir millete diriliş üfleyen bir BEYTULLAH hizmeti verir. Allah’ın koyduğu prensiplere bağlı bu kabil yuvalar bazen umum bir toplum için DNA vazifesi görmüştür.
“Burada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz yemek yerken Bismillahirrahmanirrahim deriz. Hatta bunu gönülden söylersek bereket hâsıl olacağına inanırız. İçimizde iyi inanmış olanlar çok defa bu bereketi açıkça da müşahede etmişlerdir.
Albay Hulusî Ağabey ile Ahmed Feyzi Ağabey 1969’da Mustafa Birlik Ağabeyin evinde bir görüşme sırasında bereketle ilgili olarak Hulusi Ağabey şunları anlatıyor: “Barla’da Muhacir Hafız Ahmed Efendinin evinde beş senelik kirasını peşin vererek Üstad Hazretleri kalıyordu. Akşamdan akşama kendisine yemek geliyordu. Üstad da minderini kaldırır, on kuruşluklardan birtane verir, sonra yemeği alırdı. Üç beş misafir de gelse yiyecekleri odur. Beş tane KEDİ MİSAFİR geldiği zaman da yiyecekleri odur. Kedilerin yemeğini peşinen ayırır, misafirler beklerler. Götürür kedilerin yemeklerini kor, onlar yemeğe başlarlar. Ondan sonra gelir. ‘Fiyatını verelim, BİSMİLLAH der, yemeğe başlanır. İlk gittiğimiz zaman, ilk sofra yemek hatırası da şöyle olmuştu. (…) İlk yemek geldi. Biz yedi sekiz kişi oturduk. ‘Fiyatını verelim, BİSMİLLAH diyor ama yemeğe başlanmıyor. Biraz duruyor, BİSMİLLAH diyor. Biraz daha duruyor. BİSMİLLAH diyor. Ben çok zaman sonra hükmettim ki; BİZ BİSMİLLAH’ı şümulüyle söyleyemiyoruz da o Zât, herbirimizin namına BİSMİLLAH diyor. Isparta havalisinde hamur tahtasını SOFRA diye kullanırlar. Hamur tahtası geldi. O kadar insan yedi. Elhamdülillah. O yemek bitmedi. Yemek hemen hemen aşağı yukarı geldiği gibi gitti.
“Şimdi şu hadiseyi bir iki münasebetle ben de taklit ettim, taklid! Birisi, Kars’ta iken. Akşama yakın gayet kuvvetli yemek yiyen iki kişi ile bir zât’ı ziyarete gittik. Ev sahibi hanımı ile beraber bir kap yemeklerini yerken biz kapıyı çaldık. Kapıyı açtı. ‘Buyrun!’ dedi. Hanımı öbür tarafa geçti. Bir sahan içerisinde patates yemeği. Yanımdakilerin iki avurduna ancak sığar. Dedim ki: ‘Başlamayın! Size Üstad’la ilk görüştüğümüzde şâhid olduğum BESMELE’nin Bereketine dair olan hikayeyi anlatacağım. Biz de taklid edeceğiz. İnşaallah Cenab-ı Hak bize de bereketini ihsan eder. Bu hikayeyi onlara anlattım. O tarz hareket ettik. Ondan sonra BİSMİLLAH dedik, başladık. O yemeği bitiremediler bu oburlar!
“Bundan iki sene evvel Elaziz’de bir Kur’an Kursu açılıyor. O da Pazar gününe rastlamış. Ankara’dan, şurdan burdan bir çok misafirler var. Bizim de PAZAR GÜNLERİ KIRDA SOHBETİMİZ VAR. Birinci Cihan Harbinde Üstad Hazretleri ile beraber muharebede bulunmuş Bakır Hoca dediğimiz bir arkadaşımızın bahçesinde olacağız. Arkadaşlar ‘Bugün ne yapalım?’ dediler. Ben de ‘Şöyle on-onbeş kişiyi idare edecek kadar bir şeyler yapın’ dedim. Çünkü o kurs için davet edenler misafirler için hazırlık yapmışlar. Civar vilayetlerin hepsinden var, uzaktan gelenler de var. Nihayet merasim bitti. Öğleyi kıldık, biz bahçeye gittik. İşte on-onbeş kişiyi idare edecek kadar bir yemeğimiz var. Baktık ki, on kişi bu taraftan, on beş kişi bu taraftan, sekiz kişi bu taraftan, böylece her taraftan gelmişler. Onbeş kişilik yemek. ALTMIŞ-YETMİŞ kişilik sofra oldu. Misafirlere karşı bir mahcubiyet var. Yaaa, ol deyince olmaz ki. Bekleyin, şehirden yemek getirelim, bu da olmaz! Dedim ki: ‘Arkadaşlar, Size Besmelenin bereketine ait hikayeyi söyleyeyim’ ve onun zeyli olan TAKLİDİMİZİ de anlattım. Hülasa fiyatını verelim dedik ve Besmele ile başladık, ama taklid ha taklid! O altmış yetmiş kişi doyasıya kadar yediler. ELHAMDÜLİLLAH yemek arttı. Fesübhanallah, taklidimize bile Cenab-ı Hak böyle bereket ihsan etti.”
Hulusi Ağabey bu hatırayı bir başka yerde anlatırken sadece BİSMİLLAH demiyor. Bilakis, duya doya Üstadımızın okuduğu şekilde BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM diyor. Tek tek harfleri mahreçlerine uygun ve tecvid kaidelerine şâyeste biçimde… Evet BÜYÜK, TÜKENMEZ BİR KUVVET, ÇOK, BİTMEZ BİR BEREKET ve MÜBAREK BİR DEFİNE OLAN BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM işte böyle okunmalı.
“Keza bizler, çok işlerimizde, şeytanın şerrinden Allah’a sığınır ve Cenab-ı Hakk’ın bizi korumasını dileriz. En mahrem meselelerimize kadar her hususta bu disiplinlere dikkat ederiz. Böyle bir istiâne ve istiâze sonucu dünyaya gelen çocuklarımızın iyi, sâlih olacağına ve neticeye şeytanın parmak karıştıramayacağına inanırız.
“Bu istiâne (Allah’tan yardım isteme) ve istiâzeyi (Allah’a sığınmayı) yapmayan birinin, küçük gibi görünen böyle bir ihmâl sonucu başına öyle gâileler gelir ki, nereden geldiğini bilmez ama, onların altında ezilir gider. İnsan, bu konuda hiçbir noktayı ihmal etmemelidir. Yapmakla mükellef olduğu büyük-küçük her şeyi yapmalı, tâbî tutulduğu imtihanın bütün şartlarını yerine getirmeli, dinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirirken fevkalâde hassas ve titiz davranarak asla gaflete düşmemelidir.
“Bazen bir anlık bir fütur (gevşeklik), tıpkı dümen ve direksiyondaki kimsenin küçük bir gafletinin verdiği bir akıbeti netice verebilir. Evet mümin her an Allah’a dayanıp, Allah’a sığınmalıdır. En basit bir muamele gibi görünen nikahta dahi hep bu duygu ile hareket etmelidir. Nikah Allah adına yapılır, Allah’a bağlanmadan yapılan nikahın bereket getireceği, hayra vesile olacağı düşünülemez. Evet nikah mânevî bir bağdır; kerameti de Allah’la irtibatındadır.
“Bu itibarla nikah, Allah adına olacak ki, bereketli olsun. İçinde dua olacak ve Allah’ın koyduğu prensipler çerçevesinde gerçekleşecek hatta mihir söylenecek ki, istikbal vaad etsin. Allah (c.c.) Kendi adı anılan nikahı meymûn (uğurlu) ve mübarek kılar. Böyle bir nikâh, Allah’ın (c.c.) teminatı altındadır. İhtimal, istikbal vadedicidir ve eşler arası imtizaca da vesiledir.
“Günümüzde eşler arası çok sık şekilde boşanma hadiselerine şâhit olunmakta ve evliliklerde ciddi bir bereketsizlik, uğursuzluk ve hayırsızlık görülmektedir. İşlerin Allah adına yapılmaması, gelişigüzel ve hedefsiz olması, her şeyin sırf şehevî hislerini tatmin esasına bağlanması ve bütün bütün insanî değerlerin gözardı edilmesi, Batı aile sistemini temelden sarstığı gibi bizi de ırgalamış sayılabilir… Umumî ahval onu göstermektedir. Cenab-ı Haktan inayet ola…”
İnayet olması için de O’nun yolunda olmak gerekir.