İki akıl bir akıldan üstündür. Tek başına hareket eden bir dehâ sahibinden her meselesini istişâre ve meşveretle halleden bir topluluk daha üstündür. “Bu zamanda bir cemaat içinde çok büyük fertler zuhur etse bile o fertler, cemaatten beklenen büyük işleri yapamazlar. Bu zamanda üst üste yığılmış meselelerde, bilhassa karşı tarafta bulunan profesyonel ehl-i dalâlet karşısında muvaffak olabilme, sağlam bir şahs-ı mânevî teşkil etmiş heyetlerin plan ve hareketlerine bağlıdır. Kimse tek başına üst üste yığılmış bu türlü meselelerin üstesinden gelemez. (…)
“Evvela, bu zaman cemaat zamanıdır ve zamanımızda cemaat konusu daha bir ehemmiyetini artırmıştır. Yoksa Hz. Âdem Aleyhisselamdan bu yana zaman hep cemaat zamanı olmuştur. ‘Ancak Sana ibadet ederiz ve ancak Sen’den yardım dileniriz’ diyen bizler, mâşeri vicdanla günde kırk defa bu hususu seslendirerek Allah’ın huzurunda kemer beste-i ubudiyetle kulluğumuzu ve Allah karşısında cemaat olduğumuzu ifade ediyor; evet ‘Ben’ demeyip ‘Biz’ diyerek ‘Allah’ım, Sana kulluk ediyor ve bu konuda yardımı da ancak Sen’den istiyoruz!’ şeklinde arz-ı ubudiyette bulunuyoruz. (Bugün bütün dünyada inkâr, bütün semâvî dinlere düşmanlık, bir şahs-ı mânevî yani cemaat halinde, profesyonel şekilde geliştirilmiş ve tesir gücü artırılmış biçimde fikirlerle icraatta bulunuyor. Buna karşı ferdi dehâlar tek başına hiçbir şey yapamazlar. Onun için tamir ve tesir gücü, şurâlar, istişareler ve meşveretlerle artırılmış gayretlerle ancak karşı konabilir. Hizmetin umumî heyetlerinin yapmak istedikleri de bundan ibarettir. S.S.)
“İslam, ferdin vicdanının cemaate rükün olabilecek hale gelmesini sağlamış ve buna en kâmil şekilde gerçekleştirmiştir. Tarihte mücedditlerin ve müctehidlerin yoğurdukları teknenin içindeki bütün (iradî) ıstıfâlar (tabiî ve fıtrî bir istifa olmayıp doğrudan doğruya iradeye bağlı bir ıstıfâ, bir seçilme ve bir saflaşma ile cemaat şuuruna varma) oluşa oluşa bugünkü halini almıştır ve bugünkü hali alabilmesi de bir bakıma gayet tabiîdir. Çünkü günümüzde dünya bütün devletleriyle tek bir devlet haline gelmiştir. Televizyonlar, radyolar hızlı vasıtalar insanların haberleşmesini ve ulaşımını o kadar kolaylaştırmıştır ki, eskiden köyler arasında cereyan eden haberleşme süratinde, şimdi Japonya ile Türkiye arasında haberleşme gerçekleşmektedir.
“İşte bu durum, vicdan ve ruhlarda da şuurun gelişmesini zarurî kılmaktadır. Ancak, bugün, değişik hadise ve cereyanlar karşısında toplumu yoğurup böyle heyetler oluşturmak, Allah’ın inayetine bağlı bir husustur ve o da bir mânâda vardır. Bu heyetler Efendimizin (S.A.S.) devrinden bugüne, Kur’an-ı Kerim’in potasında, Hz. Muhammedin (S.A.S.) ortaya koyduğu esasların sayesinde yoğrula yoğrula belli bir seviyeye gelmiştir. (…)
“Bu kadar kültür farklılığı, haliyle bir çok akımın zuhuruna da sebep olmaktadır. Bu itibarla, bugün yığınlar birbirinden kopuktur. Bu kopuk kopuk insanlar, tek başına allâme-i cihan, dâhî-i âzam olsalar da hiçbir şey yapamazlar. Ayrıca günümüz insanı, gelişmiş olmasından ve bazı şeylere vukufundan ötürü enaniyete dayalı bir kopukluk içindedir ve herkes aslan gibi müstakilen hareket etmek istemektedir.
“Buna binaen, günümüzde insanları bir ve beraber hareket etme fikrine çağırma çok ehemmiyet kazanmıştır. Dünyadaki değişik inkâr ve dalâlet cereyanları, fikir birliği yapmak suretiyle aralarındaki mesafeleri kaldırmakta ve bir birlik teşkiline ve tesirine çalışmaktadırlar. (…)
“Kıymetli bir bütünü meydana getiren parçalar, kendi kendine kıymet kazanır. Nasıl ki, dağdaki, sokaktaki ve taş ocağındaki taş, yerinde kaldığı müddetçe sadece bir taştan ibarettir. Ancak bu taş, kubbede diğer taşlarla başbaşa verdiği zaman, binlerce lira değerinde bir kıymet kazanır. Bir güzelliği olan mesela sözü tesirli ve güçlü bir hatip aynı zamanda sağlam bir kalb yapısına birisiyle yan yana gelirse, iki güzellik yan yana gelmiş olur. İki güzellik bir araya gelince, o onun güzelliğinden, o da diğerinin güzelliğinden istifade eder. Her biri bu sefer iki güzelliğe sahip olur ve bu şekilde dört güzellik ortaya çıkar. Bunlardan bir tanesi, serveti ile gelip onlara omuz verse, bir başkası ilmiyle destekte bulunsa, dört adam meydana gelmiş olur. Dört güzelliğin teâtisiyle (fikri alış verişi, karşılıklı inkişaflarıyla) burada sekiz güzellik ortaya çıkar. Dâirevî olarak meseleyi ele alırsak, sonsuz güzellikler meydana gelebilir demek de mümkündür.
“Hâsılı, kıymet şahs-ı maneviye (cemaate) verilirse, fertlerin kıymeti alçalmayıp yükselecektir. Kıymetli bir cemaat içinde her fert abdestle kılınan namazın herbir rüknünün kıymet kazanması gibi çok aziz ve kıymetler üstü kıymeti hâizdir.” (M. Fethullah Gülen, Çizgimizi Hecelerken)