Filadelfiya’da Sri Lanka’dan gelmiş bilge bir zat vardı. İsmi, Muhyiddin… Ona Bawa Muhyiddin Hazretleri diyorlar. Bawa, baba demektir. Pek çok insanın hidayetine vesile olmuş olan bu zat, her yaştan her ırktan insanlara temsil ve teşbihlerle imanî, ahlâkî öğütler vermiştir. Mesela kokarcayı anlatırken şöyle der: “Kokarcanın tüyleri çok parlaktır, göze güzel görünür. Havalı, havalı bir yürüyüşü vardır. Şöyle bakınca, herkese yukarıdan bakan kibirli bir kişi aklımıza gelir. Ama kokarcanın öyle pis ve iğrenç bir kokusu vardır ki, yakınında bulunan insanlar, burunlarını tutup oradan uzaklaşmak isterler. Eğer kokarca kendisinin bu kadar ve fena-iğrenç bir tarafının olduğunu bilse, utancından o kibir veren tüylerini kökünden yolup atardı. İşte gurur, kibir ve insanlara yukarıdan bakma gibi kötü ahlaklar da kokarcanın pis kokusu gibidir. İnsan olan insanın, çevreye nefret veren bu fenalıklardan kurtulması ve hemen sıyrılması gerekir. Onlar yerine, tevazu, merhamet, şefkat, dürüstlük gibi güzel ahlak ve huylarla bezenmesi gerekir. İşte bunlar, saf güzelliği ve işlenmemiş cevherleri temsil eden çocuklara daha erken dönemlerde verilmesi icap eder. Karakter eğitimi, toplum içinde uymamız gereken ahlakî kurallar eğer küçük yaşta eğitimle verilmezse, sonra kartlaşanlara vermek çok zordur. “Ağaç yaş iken eğilir” sözü çok önemli bir gerçeği ifade eder. Belki de “eğitim” sözdü dilimize “ağacın yaşken eğilmesi” deyiminden geçmiştir.
Arkadaşlarla demokrasi üzerinde konuşuyorduk. Almanya’da yetişmiş bir akademisyen “Buralarda DEMOKRASİ BİR HAYAT TARZI… Yani bu çocukluktan başlar. Evde yapılacak işler hakkındaki kararlar, çocukların da katılımı ile alınır. Okullarda bir şey yapılacaksa, mutlaka öğretmenlerle beraber öğrencilerin de görüşleri alınır… Artık bu bir kültür haline gelmiştir. Her şey oylanır. İnsan hakları, trafikte yapılacaklar, vergiler konusu v.s… Her şey çok küçük yaşlarda belletilir. Zihinlere âdeta kazınır. O yaşlarda kafalara ve kalplere yerleşenler de kolay kolay değişmez.” dedi…
On - on beş sene önce Londra’da doktorasını yapan bir tanıdık anlatmıştı: “Londra’da elit takımın yaşadığı bir bölgede kalıyoruz. Kreşleri de öyle kaliteli. Üç yaşından itibaren oğlumu bir kreşe verdik. Bize her gün çocuğumuz hakkında karne veriyorlar. Yani bütün çocuklar için… ‘İşte bugün yürürken şöyle oldu, gözünde bir şey olabilir.’ diye not etmişler. Hemen göz doktoruna götürdük, tedavi edilebilir bir arıza çıktı… Veya ‘Sizin çocuğunuz matematiğe daha çok kabiliyetli…. Müzik veya resim kabiliyeti yüksek’ gibi tesbitleri yazıyorlar. Çok iyi eğitiyorlar. Mesela uçağa yetişmemiz lazım, Türkiye’ye gideceğiz. Kreş görevlilerine söyleyip oyun bahçesinden oğlumu alacağım. Hemen ‘Gel evladım… Oyunu bırak gidiyoruz’ diye kolundan tutup götürmek yok. Böyle bir şeye müsaade etmiyorlar. Önce konuşup çocuğa durumu izah edeceksiniz ve niçin erken ayrılmak ve oyunu bırakmak gerektiği konusunda onu ikna edeceksiniz, sonra götüreceksiniz… Şimdi Ankara’dan Londra’ya döneceğiz. Kayın valide oğlumu çok seviyor. Onu almış güzel bisikletlerin satıldığı bir mağazaya götürmüş. Çok güzel bir bisiklet beğenmişler, onu satın alıp hediye edecek. Bizim hanım yanlarına gelip durumu anlayınca “Anne, benim bir sürü yüküm var, uçakla ben bunu nasıl götüreyim. Londra’da daha güzelleri var hem daha ucuz, yapma Allah aşkına demiş. Ama oğlumuz sevinçle bisikleti tutup okşuyormuş. Oradakiler de manzaraya şahitler. Bakalım ne olacak diye bakıyorlar. Yani bir çocuk sevdiği bir bisiklete yapışacak da siz onu ondan koparacaksınız. Mümkün mü? Ortalığı yıkar!.. Hanım gidiyor, oğlumuzla biraz konuşup rahatlıkla iknâ ediyor. Çünkü böyle bir eğitim ve kültürle yetiştiriyorlar. İşte bizim de bu güzellikleri almamız, kendimize mâl etmemiz lâzım…
Bu kültürle yetişmiş kızlarla- hem de Müslüman olmuşlarla – bazı evliliklerinin yürümemesinin mühim bir sebebi bu… Bizim Müslümanlar eski yanlış alışkanlıklarını terk etmiyorlar. Müthiş çatışmalar başlıyor ve yuvaların bazısı dağılıyor. Gelinlerin aklı almıyor: “İslamiyette hakka-hukuka saygı var. Ama sizin hiç riayet ettiğiniz yok” Başka bir inanç ve anlayıştan gelmiş olan ben İslamiyetin bu güzelliğini yaşıyorum ama sen hiç riayet etmiyorsun!..” diyor. Haksız mı? Değil…
Onun için eğitimin, hak-hukuk, adalet duygusunun çok küçük yaşlarda verilmesi gerekiyor. İnsanî evrensel değerler aynı zamanda semavî dinlerden gelen güzelliklerdir….
Aman dikkat…. Aman dikkat…