Eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya ve hem de Mahkemenin Reis ve Azalarına Eskişehir Mahkemesinde Üstad Hazretlerinin anlattığı bir hikaye var:
Bir zaman, bir padişahın müptela olduğu bir hastalığın ilacı, BİR ÇOCUĞUN KANI imiş. O çocuğun pederi çocuğu, Hâkimin fetvasıyla bir PARA mukabilinde Padişah'a vermiş. Çocuk, mecliste ağlamak ve şikâyet yerine gülmüş.
Sormuşlar: “Neden şikayet etmiyorsun, GÜLÜYORSUN?”
Demiş ki: “İnsan, musibete giriftar olduğu vakit, evvel Pederine, sonra Hâkime, Padişaha şikayet eder. Benim Pederim, beni kesilmek için satıyor. Hâkim ölmeme karar veriyor. Padişah da benim KANIMI istiyor. Bu görülmemiş garip hâle karşı ancak gülünür.”
Üstad Hazretleri bunu anlattıktan sonra, Şükrü Kaya’ya diyor ki: “İşte ey Şükrü Kaya Bey! Biz de o çocuk hükmüne geçtik. Derdimizi önce Valiye, sonra Mahkeme Adaletine, sonra İçişleri Bakanlığı'na müracaat edip mazlumiyetimizi beyan ederek zâlimlerden bizi kurtarmak için hâlimizi arz etmek, hâlin gereği iken gördük ki: En son şikayetimizi dinleyecek İçişleri Bakanlığı'nın hakkımızda kapıldığı asılsız evhamına bir hakikat rengi vermek ve hatâsını örtmek fikriyle, hatasında ısrar etmesi daha büyük bir hata olduğunu düşünmediğinden, dûçâr olduğu GURUR hastalığına, KANIMIZI isteyerek, bizi asılsız bahanelerle perişan etmek istiyor. Biz de Şükrü Kaya’nın şahsını İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya Beye şikayet ediyoruz.”
Dipnotta da Üstad Hazretleri daha sonra şunları söylüyor: Şükrü Kaya’nın ne derece asılsız evhama kapılıp garazkâr davrandığının delili şudur: Benim gibi kimsesiz ve üç dört bîçare arkadaşlarımı Mahkemeye vermek için, kendisi Ankara’dan YÜZ JANDARMA ve ON BEŞ - YİRMİ POLİS beraber alıp güya, Isparta’da jandarma kuvveti ve bir FIRKA ASKER kâfi gelmiyormuş gibi, ortalığa dehşet vermesidir. Acaba bir tek polisin ve bir tek jandarmanın yapabileceği işleri, millete binlerce lira zarar verdirip sonra Eskişehir Hapishanesinden tahliye edilen bîçâre masumları, bîçârelere binlerce zarara uğratmaktan, başka içtimâî hayattaki mevkilerini sarsıntılara uğratmak gibi mühim hâdiseleri icad etmekle, ne derece İçişleri Bakanlığı'nın idaresine, âsâyişin teminine ve bu biçare milletin güven ve huzur içinde çalışmalarına zarar verdiğini gösteriyor. Demek, hiçten büyük bir hâdiseyi icad etmek garazı ile o vaziyeti göstermiş. Habbeyi (su kabarcığını) yüz kubbe yaparak, İçişlerinin en ziyade sükûnete muhtaç olduğu bir zamanda böyle her tarafı sarsacak bir vaziyeti icad etmek ve kanunsuz kanun namına amel etmek, kanunca mühim bir suç, bir cürüm yaptığını iddia edip, Şükrü Kaya’nın şahsını, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Beye şikayet ediyoruz.” diyor.
Evet devirler değişiyor ama cevirler değişmiyor. Hem de bu cevir ve işkencelerin bin çeşidi yaşanıyor. O zaman sadece bir Isparta meselesi vardı ve bir sınıf insana uygulanan zalimlik mevcuttu. Şimdi bütün ülkede bütün vilayetlerde hem de bunun bir kat, bin beteri uygulanıyor. Cenab-ı Hakkın gazabından korkmak gerekir. O (c.c.) kudretiyle, Nuh Aleyhisselam'ın ümmetini ve Musa Aleyhisselam'ın peşinden gidenleri kurtardığı gibi, şimdiki mağdurları ve mazlumları da kurtarır ama algı operasyonuna maruz kalıp komşusunu, yakınlarını ve evlatlarını ihbar eden insanlarımız da var… Eğer On Üçüncü Lem’a’nın hepsini bilhassa On İkinci İşaretini okursak, bu insanları da bir nebze anlamış oluruz. Onun için onlar hakkında menfi düşünceler yerini mazeretlerini kendimiz üreterek affetmeye hazır olalım.
Safvet Senih