Nebe Suresi‘nde “Sizi çift yarattık.” Buyruluyor. (78/8) Zâriyat Suresi‘nde “Her şeyi de çift yarattık ki, düşünüp ders alasınız” (51/49) Üstad Hazretleri zıtlardan çiftleri yaratma hususunda Cenab-ı Hakkın büyük bir hikmeti olduğunu Lemaat Risalesi‘nde şöyle ifade ediyor: “Ey birader-i kalb-i hüşyar (Ey kalbi uyanık kardeş!) Zıtları bir araya getirmek iktidar tecellisidir; lezzetin içinde elemin, hayrın içinde şerrin güzelliğin içinde çirkinliğin, faydanın için zararın, nimetin içinde nikmetin, nurun içinde nârın bulunmasının sırrını bilir misin? Nisbî hakikatlar sübut bulup kararlaşsın, bir şeyde çok şey olsun, vücut bulup görünsün. (Sadece aydınlık olup hiç karanlık olmasaydı, tek hakikat olarak kalırdı. Halbuki karanlığın müdahalesiyle aydınlığın binlerce derecesi ortaya çıktı. Kaç mumluk elektrik lambası lazımsa ona göre kullanıyoruz mesela) Hareketin süratiyle bir nokta, bir çizgi olur. Çevirmenin sürati bir nur parıltısını, nûranî bir daire yapar. Nisbî hakikatlerin vazifesi, taneleri sümbül yapmaktır. Kâinatın çamurunu, nizamını sağlayan bağlarını, nakış ve motiflerinin alâkalarını işte bu nisbî hakikatler oluşturuyor. Âhirette ise (zıtlar ortadan kaldırılacağı için bu nisbî hakikatler artık birer hakikat olacak nisbîlik kalkacaktır. Belki ahiretin tenasül yeri olmaması yani orada evliliklerden çocukların doğmaması işte bu sır ve hikmetten ileri gelebilir. ) Hararetteki mertebelerin bulunmasına sebep, aralarına burûdetin/soğukluğun girmesi olmuştur. Güzellikteki dereceler, çirkinliğin müdahalesindedir, bunlar sebep, illet oluyor. Ziya, zulmete borçlu, lezzet eleme medyun… Sıhhat marazsız olmaz. Cennet olmazsa belki Cehennem azap vermez. (Ara sıra, Cennet, Cehenneme yaklaştırılacak, Cehennemlikler Cennetliklere gösterilecek, onlar da onlara…) Cehennem zemherisiz olmuyor. (Yani Cehennemde soğuğu ile yakıp azap veren âteş de var. -72 derecelik kuru buz insanı soğuğu ile yakar) Eğer zemheri soğuğu olmazsa, Cehennem de yakıp azap vermez.”
Yirmi Dokuzuncu Söz’ün İkinci Maksadı‘nın Remizli Nükte’nin Sırrı başlığı altında Bediüzzaman Hazretleri şöyle devam ediyor; “Cenab-ı Hak, ebedî inayetiyle ve ezeli hikmetiyle, şu dünyayı tecrübeye mahal ve imtihana meydan, Güzel İsimlere ayna kudret ve kader kalemine sayfa olmak için yaratmış. Tecrübe ve imtihan ise gelişip büyümeye sebeptir. O gelişi, büyüme ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise kabiliyetlerin tezâhürü ise, nisbî hakikatlerin zuhuruna sebeptir. Nisbî hakikatlerin zuhuru ise, Cenab-ı Hakk‘ın Esma-i Hüsnası‘nın tecellilerin nakışlarını göstermesine ve kâinatı İlahî mektuplar suretine çevirmesine sebeptir. İşte şu imtihan sırrı ve teklif sırrı iledir ki, âlî ruhların elmas gibi cevherleri, sefil ruhların kömür gibi maddelerden ayrışıp safileşir. İşte bu zikredilen sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için âlemi bu surette irade ettiğinden, şu âlemin başkalaşma ve değişmesini de, o hikmetler için irade etti. Başkalaşma ve değişmeler için zıtları birbirine, hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları faydalara karıştırarak, şerleri hayırların içine sokarak, çirkinlikleri güzelliklerle bir araya getirerek, hamur gibi yoğurarak şu kainatı başkalaşma ve değişme kanununa değişme ve gelişme düsturuna tâbî kıldı.”
Elbette ki bunların dayandığı bir hakikat var. Çünkü Cenab-ı Hakkın Esma-i Hüsnası çok. Belki sonsuz. Her bir ismin yetmiş bin tecelli derecesi var. hiçbir isim de tek başına tecelli etmez; diğer isimlerle girift tecelli vardır. İşte her bir hakikatin milyonlarca nisbî hakikatleriı olduğu için hiçbir varlık öbürlerine benzer bir tarafı olmadan farklı ve benzersiz bir şekilde yaratılmaktadır. Bu gerçek evrimcileri de yanıltan bazı meseleleri de aslında izah etmektedir. Yeter ki, bunlar üzerinde derin derin düşünüp müzâkere edelim.