Çakır Dikeni

Safvet Senih

Safvet Senih

31 Oca 2024 11:59
  • Sabır kelimesi, Arabçada çölde yetişen çok acı ama şifâ olan bir bitki demektir. Şöyle bir kıssa dinlemiştim. Bir kasabaya gelip giden bir çerçi, oradaki ağanın kızlarından birine vuruluyor ve gidip ağadan kızını istiyor. O da ‘Senin gibi köy köy, kasaba kasaba dolaşan bir çerçiye benim verilecek kızım yok!”  diyerek kovuyor. O da sadece “Çakır dikeni!”  deyip kapısından ayrılıyor. Bu durum  senelerce aynı şekilde devam ediyor. Ama her defasında çerçi  “Çakır dikeni!..”  diyor ve başka bir şey söylemiyordu. Merak edenler çerçiye bu çakır dikeni ile neyi kasdettiğini söylüyorlar. O da “Sabır!” diyor…  Biz de biliyoruz ki, onun neticesi şifadır. “Sabreden derviş muradına ermiş!” diyoruz.
    * * *
    “Işık Karanlığı Boğarken”  isimli kitabında M. Fethullah  Gülen Hocaefendi diyor ki:  “Konuyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken  bir başka husus da şudur:  Eğitimle, diyalogla, kültürel faaliyetlerle veya insanî yardımlarla hizmet götürdüğünüz toplumların ve milletlerin  ortaya koyduğunuz projeleri benimsemesi, kabul etmesi ve sahip çıkması zamana bağlıdır. Herşeyden önce muhataplarınıza  güven vadetmelisiniz. Bunun için de içinde yaşadığınız toplumun bir parçası haline gelmeniz, bünyenin içine girip onunla bütünleşmeniz gerekir. İçinde yaşadığınız toplumda, bünyenin içine girmiş yabancı bir cisim gibi kalır, ona entegre olamazsanız, bir gün oradan sökülüp atılırsınız. Onlar sizi benimsemeli ve kendilerinden biri olarak  kabul etmelidirler ki, size tepki göstermesin ve mesajınızın  doğruluğundan şüphe duymasınlar.

    “Evet, bir topluma entegre olma, onun bir parçası haline gelme, içinde eğreti durmama zamana vabestedir. Acele edilmemesi, konjonktürün müsaade ettiği ölçüde hareket edilmesi gerekir. Bazen âni ve dikey yükselmeler tepki toplayabilir. Özellikle kendi geleneklerine, dinlerine bağlı toplumlar yabancı gördükleri kimselerin ortaya koydukları projeleri hazmedemez ve reaksiyon gösterirler. Mesela bir ülkede sizin birden bire onlarca okul açmanız, oradaki güçlü lobileri rahatsız edebilir. Sizin hiçbir şekilde idare ile, siyasetle işiniz olmasa da, onlar bunu bilmedikleri ve henüz sizi tanımadıkları için endişe duyabilirler. Kendi hesabınıza bazı şeyler yapacağınızı zannedebilirler. Onların da öteden beri yaptıkları bir kısım hesapları vardır. Hesaplarının karışmasını istemezler. Bu bakımdan sadece kendi projelerinize ve ideallerinize odaklanmamalı, her hamlenizde ve açılımında içinde bulunduğunuz toplumun çıkarlarını, sizden beklentilerini ve dünya adına yapmak istediklerini  de hesaba katmak zorundasınız. Ortaya koyacağınız faaliyetlerin bunlarla uyum içinde olmasına dikkat etmelisiniz. Yani ortak noktaları çok iyi belirleyerek buradan hareket etmelisiniz. Yürüdükleri yolda bir engel teşkil etmediğinizi, dünya üzerindeki genel politikalarına zıt yanlarınız olmadığını görmeliler. Yoksa kendi ülkenizde bile size rahat verilmediği gibi, yabancı ülkelerde de rahat verilmez.

    “Hâsılı: Düşünce aksiyon iç içeliğiyle çıktığımız bir yolda, ideallerimizin peşinden koşarken, yukarıda zikrettiğimiz hususların da çok iyi hesap edilmesi gerekir. Böyle hassas dengeler üzerine kurulu bir dünyada herşeyi düşünebilmek, doğruyu bulabilmek ve başarılı olabilmek gerçekten çok zordur. Allah yanıltmasın ve istikametten ayırmasın.”

    Üstad Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Birinci Söz’ün namaz bahsinde diyor ki: “Ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstüne sabırdır. İkincisi: Günah işlememek için sabırdır. Üçüncüsü: Musibete karşı sabırdır. Aklın varsa şu üçüncü ikâzdaki temsilde görünen hakikat-ı rehber tut. Mertçe, ‘Yâ Sabûr!’ de, üç sabrı omuzuna al. Cenab-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmaksanız, her meşakkete ve her musibete kâfi gelebilir…  ve o kuvvetle dayan.”

    Ayrıca M. Fethullah Gülen Hocaefendi dördüncü olarak bir de “Aktif Sabır”  dan bahsediyor. Buna göre sabır, oturup hiçbir şey yapmadan beklemek değildir; bilakis kuluçkaya yatmış tavuk gibi, zaman zaman kafasını altındaki yumurtaların içine sokarak gagasıyla birer birer onları çevirip durmaktır. Kuluçka makinaları ilk denemede aynı ısı verilmesine rağmen civcivleri çıkaramamıştır. Sonra tavuğun bu aktif hali fark edilince ona göre bir hareketlilik verilerek neticeye ulaşılmıştır. Meşhur Nilüfer Göle, bir arkadaşımızdan izahı ile bu AKTİF  SABIR  tabirini duyunca, defterine not almıştır.

    Hocaefendi bazı zorlu sabırları anlatırken KAKTÜS  yutmak kadar sıkıntılı olduğunu söyler. Belki bir mağaraya çekilip riyazat yaparak, ibadetle, evrad okuyarak, dualarla nefsini terbiye etmek kolay olabilir. Ama insanlar içinde her türlü incitici, iğneleyici söz ve tavırlara, hatta iftiralara karşı sabırla devam etmek kolay değildir. Aslında Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniyeye koştururken maruz kalınan hakaretler, itibarsızlaştırılmalar insanın nefis ve enaniyetini mağaralardaki riyazatlardan ve yakarışlardan daha hızlı ve daha çok terbiye eder ve kemâle ulaştırır. 

    “Ne var ki, asl önemli olan, hizmetin en önemli dinamiği ADANMIŞLIK  RUHUNU  ölünceye kadar devam ettirebilmektir. İşin başında ortaya konulan fedakârlık ve diğerğamlığı sonuna kadar götürebilmektir. Diğer bir tabirle, İSTİKAMETİ  koruyabilmektir. Ve bu sanıldığı kadar kolay değildir. İnsan olmamız yönünden farklı farklı imtihanlar bizi beklemektedir. Hepimiz etten, kemikten yaratılmış insanlardır. Nefis taşıyoruz. Dünyaya karşı meylimiz, istek ve arzularımız var. İnsanı bekleyen imtihanlar bir âyet-i kerimede şöyle ifade edilir:  ‘Nefsânî arzulara, (özellikle)  kadınlara, çoluk çocuğa, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. (Oysaki)  bunlar, dünya hayatının geçici metalarıdır. Asıl varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.’  (3/14)

    “Evet niceleri vardır ki, işin başlangıcından ortaya koydukları fedakârlığı sonuna kadar götüremedikleri için kaybetmişlerdir. Mesela baş koydukları yolda uzun süre yürümüş, nice zorluklara göğüs germiş fakat bir yerde nefsani arzularına takılıp kalmışlardır. Kimileri, hicret adına farklı diyarlara açılsa ve oralarda çok güzel hizmetler yapsa da  bir süre sonra başları dönmüş, bakışları bulanmıştır. Zamanla kıvamlarını kaybetmeye ve değişmeye, başlamışlar. (…)  Neticede adanmışlık ruhuna dipdiri tutamamışlardır.”
    “Bunların sayısı çok olmamakla beraber bunlar, temkin ve teyakkuz adına bunlar ibret ibret alınması gereken olaylardır.” (Adanmışlık Mefkûresinin  Önündeki Engeller)

    Demek ki, sadakat istikamet ve adanmışlıkta devamlılık gerekmektedir.

    31 Oca 2024 11:59
    YAZARIN SON YAZILARI