M. Fethullah Gülen Hocaefendi talebelerine hep bir ufuk gösterirdi: “Bir hedefiniz olmalı. Bir İmam Âzam, bir Fahreddin Râzi, bir Buhari olmayacaksanız, yani öyle bir hedefiniz yoksa, niye okuyorsunuz ki!...” derdi. “Düşünce ve aksiyon, birbirini besler. Biri birsiz olmaz. Burada dikkat edilecek hususlar:
1-Kalb ve ruhun hayat derecesine çıkmak
2-Âzami zühd ve âzamî takva.
3-Müzakere, tezâkür, zikir, tefekkür ve ibadet.
4-Tasrif üslubu… Televvün… Mesela bir futbol maçı, niçin 20-30 kamera ile çekiliyor? Çeşitli açılardan çekiliyor? Evet kalenin önünden, arkasından, yanlarından gösteriliyor. Tasrif ve televvün de böyledir. İhtilaflı durumlarda meseleyi, çözüp aydınlatmak için farklı bir kamera çekimi ile konu ana mihverine oturtarak, gerçeği ne ise, o açıdan meseleyi detaylı veriyorlar; versiyon ve varyasyon olarak.
5-Bedene ve nefse de velâyet yaşatmak… Sahabe velayeti gibi. Nefsin içinde bulunan zengin üniteleriyle… Nefis tezkiye edildikten sonra geniş bir velâyet…”
03.07.2007’de Mehmet Ali Şengül Hocamız Japonya ile ilgili bir hatırasını anlatmıştı: “Japonya’da baktım önlüklü ve resmi giyimli insanlar askerde olduğu gibi mıntıka temizliği yapıyorlar. Ben ‘Allah, Allah! Temizlik işçileri bile bir üniforma gibi resmi giyim-kuşam içinde!’ dedim. Dediler ki: ‘Okullarda mıntıka temizliğini müdürler ve öğretmenler yapar.” Yine Mehmet Ali Hocam anlattı: “Muzaffer Arslan Hocam Denizli’ye gelmişti. Dedi ki: ‘Üç gün aç kaldım. Hastanenin çöplüğünden atılan yiyecekler ve ekmeklerden aldım, karnımı doyurdum.’”
Latin harfleri soldan sağa yani tersten yazılır. Ama Kur’an harfleri sağdan sola yazılır. Böylece fıtrî bir şekilde yazılmış ve okunmuş olur. Çünkü gözün görme açısı sağdan sola rahat hareket eder. Kur’an harflerinin şekli yumuşak ve yuvarlak yani fıtratta, tabiatta olduğu gibidir. Halbuki Lâtin harfleri dik, keskin, köşeli yani gayr-i tabii ve gayr-i fıtrîdir.”
Muallim Celal Bey dedi ki: “Bu Risale-i Nurların her bir harfine bir lamba asılmış gibi nurdan eserler. Arkadaşım Abdullah Cevdet eğer bunları tanıyıp okusaydı, kurtulurdu.” Anzer Balı’nın bir ismi de Atina Balı’dır çünkü balın çıktığı o bölgenin adı eskiden Atina imiş.
Erdal İnönü’ye “Her insanın kalbinde bir arslan yatar. Sizin kalbinizde ne yatıyor?” denilmişti. O da “Benim kalbim hayvanat bahçesi değil!” diye cevap vermişti.
“Zerre kadar bir menfaat düşüncemiz olmadı. Allah rızasının haricinde hırsla talep ettiğimiz bir şey olmadı. O rızayı da Allah’ın yüce adını bir bayrak gibi dünyanın dört bir yanında dalgalandırma vesilesinden başka bir yolla da tahsil etmeyi asla düşünmedik. Âlem bilsin, yedi cihan bir kere daha duysun bunu. Elhamdülillah, bu konuda yüzümüz aktır; milletimize ve insanlığa hizmet yolunda Cenab-ı Hakk’ın ‘Ben, sizden râzıyım.’ demesini ummaktan başka bir mülâhazamız olmadı ve inşaallah olmayacaktır.
“Bu açıdan, kimsenin bizim karşımızda olmaya bizi istememeye hakkı yoktur. Bilinmedik bir kısım kaprislerle, bazı pespaye hislerle, faziletleri, kendi mallarıymış gibi gören, ‘Falan-filan da kim oluyor ki böyle dünya çapında önemli işler başarıyor? diyen, dünyanın neresinde hangi iş başarılırsa başarılsın onun bize mâl edilmesi, bizim eserimiz olduğunun ilan edilmesi lâzımdır.’ şeklinde düşünen, başkalarının meziyetlerine, faziletlerine tahammülü olmayan akıl hastası bazı kimseler varsa, devletin içinde, işte rahatsız olanlar onlardır. Böyle üç-beş sergerdana bakarak, oligarşik bir azınlığın bu mevzudaki çirkin tavrına takılarak koskocaman bir devlet müessesi hakkında olumsuz düşünceler içine girmek doğru değildir. Çünkü onlar, Devlet demek değildir.” (M. Fethullah Gülen, Yolun Kader, Toplum-Devlet Üzerine Bazı Mülahazalar)