Senirkentli Orman Mühendisi,
Üstadımızın “Âlî İhsan” dediği
ağabeyimiz diyor ki: “Latin harfleri çıktıktan sonra 1933’te Tevhid-i Tedrisat
kanunu çıktı. Artık Kur’an harfleri aslî
yazı dairelerde, okullarda yasaklandı. Rahmetlik Dr. Tahsin Tola Ağabey 1933’te
Tıp Fakültesinde öğrenciyken Senirkent’e geldi… Havalı havalı, kasıla, kasıla.
Bana, ‘Büyük kütüphane kuralım, insanları cehaletten kurtaralım. Her evin önüne
uğrayarak ne kadar eskimez yazı kitaplar varsa topladık, götürüp kütüphaneye
koyduk. Ama 1950’de ‘Tahsin Ağabey gidelim bir bakalım şu
kitaplara dedim. Gittik baktık, kütüphanede bir tane eskimez yazılı kitap
kalmamış. Dr. Tahsin Ağabey, ağlamaya başladı.
Üstad, önce “Yazıyor musunuz?” diye sordu
Saatçı Hasan diyor: ‘1944 veya 1945’te Sahaflar Çarşısı yandı. Ecdattan kalan eserler de yandı. Kalanları da Beyazıt Camiine doldurdular. Kitaplar, sayfalar yerlerde sürünüyor. Hiç kimse, ‘Bunların içinde Kur’an olabilir, kaldırdım’ demiyor. Biz Üstad Hazretlerinin yanına gitmiştik. ‘Ne yapıyorsunuz?’ dedi. Biz ‘Efendim ekinleri kaldırdık, harmana başlayacağız.’ dedik. Bu sefer ‘Yazıyor musunuz?’ diye sordu. Biz ‘Efendim biz ancak namazımızı kılıyoruz’ dedik. Bu sefer ‘Okuyor musunuz?’ dedi. Sonra bize dedi ki: “İşinize giderken, 2-3 sayfa okuyun, işinize öyle gidin.” Dikkat edilirse, Üstad Hazretleri bize önce ‘Yazıyor musunuz?’ diye sonra da ‘Okuyor musunuz?’ diye sordu.
Ali Ağabey dedi ki:
“Sav Köyünde İşârâtü’l-İ’caz’ın Arapçasının neşriyatı yapılıyor. Sav’ın küçük çocuklarından 5 yaşından 13 yaşına kadar pek çok çocuk, Sözler’den, Tarihçe’den, Mektuba’tan hıfzediyorlar. Bunlar sabaha kadar mum ışığında Risale yazıyorlar. 1000 tane çocuk, bin kalemle Risale yazıyorlar…”
Hani Üstad Hazretleri bazan Sav Köyüne gelir. Meydan da onu karşılarlar ve herkes Üstad’ın kendi evlerine gelmesini arzu ediyor. Ama Üstad ‘Ya hep, ya hiç?’ derdi hepinizin evine veya hiçbirinin. Onun için hepinizi toptan ziyaret ediyorum.’ der. Sonra da onlara şu iltifatta bulunurdu:
‘Dünya Âlem-i İslam’a; Âlem-i İslam, Türkiye’ye; Türkiye, Isparta’ya; Isparta Sav’a; Sav Risale-i Nur’a, Risale-i Nur Kur’an’a Kur’an da Arş-ı Âzam’a bağlı!..’ diyordu. Bu iltifat Savlılara uzun müddet aşk ve şevklerini kamçılıyordu…
Vali baskı yapıyor, halk eskimez yazı konusunda direniyor
Vali, kafayı bu çocuklara takmış. Niye bunlar takke giyiyorlar diyor. Çocukların kafalarından takkeleri toplatır. Ertesi gün anneleri yamalı mamalı takkeleri dikip giydirirler. Ama Vali’ye göre ‘İrtica hortlamış –Gericiler almış yürümüş!..’ Onun için baskı yapıyor. ‘İllâ, latin harfleriyle eğitim yapılacak’ diye tutturuyor. Fakat halk eskimez yazı konusunda direniyor. Çoluk çocuk Risale yazmaya devam ediyorlar.”
1971’de 12 Mart Muhtırasından sonra bir başka Vali, köylüleri başlarında takke var, şapka giyiniyorlar diye tarlalarından topluyor. ‘Niye şapka giymiyorsunuz?’ diye soruyor. Bir köylü ‘Vali Bey, biz tarlada güneşin altında çalışıyoruz. Terleyince bu takkeyle siliyoruz terimizi. Sonra gidip takkemizi yıkıyoruz ve kurutuyor, tekrar başımıza koyuyoruz. Ucuz ve kullanışlı bir iş… Ama şapkayı böyle kullanamayız. Pahalı ve zor bir iş teklif ediyorsun? diyor… Mantıksız mı?
Vali, Savlılara “Sizinle söz dalaşında baş edilmez!” diyor
Vali, Emniyet Müdürü vs. memurlarla Sav Köyüne gidip köylüleri topluyor ve Üstad aleyhinde konuşup “O Kürt size gelip, evlenmeyin, çocuk yapmayın’ diyor, nüfusumuzu kurutuyor.” diyor. Köylüler “Vali Bey kaç çocuğun var? ‘Bir tane’ Müdür Bey ‘Evli değilim’ Diğerleri birer ikişer çocuklu çıkıyor. Köylülerin her biri, beş çocuk, altı hatta yedi çocukla en az üç çocuklu. “Ne oldu Vali Bey! Demek ki sizin iddialarınız doğru değil. Kimse bize böyle bir telkinde bulunmadı diyorlar.
Vali, ne yapsın “Sizinle söz dalaşında baş edilmez!” deyip çekip gidiyor…