Evet, önce SÖZ vardı. “Kün” sözüyle kainatlar var oldu. Hizmet-i imaniye ve Kur’aniyetin programı SÖZLER ve MEKTUBAT ile yapıldı. Bu programın hayata geçirilişinde Sızıntı’nın büyük rolü inkâr edilemez. Türkiye’nin dışına çıkınca da Sızıntı’nın Çağlayan oluşu söz konusudur. Çağlayan, bir direniş, bir dik duruşun ve varlığımızın devam ettiğinin açık bir ifadesidir. Derlenip toplanış türküsüdür âdeta…
M. Fethullah Gülen Hocaefendinin yeni bir yıla girerken Sızıntı başyazısı olarak yazdığı “Yeni Yıllara Doğru” başlıklı yazısında şöyle deniliyor: “Günler gelip BAHAR’a dayandığında, bin bir ışığa GEBE yaşlı dünya son kez hamlini vaz’etmek için SANCI ile kıvrım kıvrım, fakat aynı zamanda neşeliydi. Ufukta yeni bir günün emareleri tülleniyor, şafaklar ümitlere inci diziyor ve yıllardan beri ışığa hasret gönüller, sanki iki adım ötede kendilerini bekleyen bir kısım SÜPRİZLER ile karşılaşacakmış gibi pür dikkat ve belirsiz bir sevinç içindeydi.
“Derken, duyguda düşüncede, ilimde, sanatta doğumları doğumlar takip etti… Büyük-küçük, sesli-sessiz hamleler birbirine eklenip gitti. Ver bir baştan bir başa bu garipler dünyası yeni bir ‘ba’sü ba’del mevt’ ile yeşerip Cennet yamaçlarına döndü.
“İşte SIZINTI da bu velûd (doğurgan) dönemin umumî varidatından sadece bir zerre, o kutlu devrenin dört bir yanı velveleye veren gürül gürül sesinden sadece bir NAĞME ve BİN BİR NAĞME ile gerilmiş, bir ENSTRÜMANIN tellerinden sadece mütevazi bir TEL olarak bu çok sesli KORO’ya iştirak etme ve bu umumî baharda, her yanı saran çiçeklerden bir çiçek olma hülya ve rüyaları ile ‘Yâ Hayy!’ deyip lütufları sonsuz Yaratan’dan hakk-ı hayat istedi. Hem de ismi gibi iddiasız, mahviyet içinde… Mahviyet içinde… Deryaya karışmaya hazır bir damla… Güneşle bütünleşmeye namzet bir zerre ve binlerce –yüz binlerce ışık kaynağından minik bir ışık kaynağı olma niyetiyle…
“Bin bir doğuma açık mübarek bir dönemin sath-ı mâilinde bulunma bahtiyarlığına ermiş bizler, iradî-gayrî iradî, elimizde bu küçük mevkute (dergi), kendimizi bir umumî Hizmet ÇAĞLAYANI içinde bulduk; - o Çağlayanı var edip, bizlere de onun içinde hizmet imkânı veren Rahmeti Sonszu’a ruhlarımız fedâ olsun - bulduk ve bu büyük lütuf karşısında şükranla iki büklüm olduk… O gün bu gün de biz onun sımsıcak kanatları altında olduk. O da nesillerin tertemiz sinelerine taht kurup, hep bir ümit, bir bekleyiş bir arayış be bir seziş heyecanıyla; kâh bir katre gibi buharlaşıp ÇİY NOKTASINA ulaştı; sonra da rahmet damlaları halinde yeniden baş aşağı toprağın bağrına indi ve kâh çağlayanlar gibi görünüp ümit mahrumu gönüllerin iradelerine FER oldu.” (Günler Baharı Soluklarken)
Türkiye merkezleri bu güzelliklere vesile olan SIZINTI’dan sonra şimdi bütün cihana yayılan Hizmet erlerine yepyeni bir kaynak olarak ÇAĞLAYAN, bu hayırlara medar olma gayretinde…. Aylık mânevî beslenmeleri temin ettiği gibi, kırılan kalbleri tamir, inkisara uğrayan ümitlere fer olmaya devam ediyor. O bir direniş ve dik duruş sembolü olarak elden ele dolaşmaya ve ışık saçmaya gayret gösteriyor…