ZORLU DÖNEMLERLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI 10
Hem Bediüzzaman Hazretleri hem de Fethullah Gülen Hocaefendi ifritten süreçlerin yaşandığı zaman dilimlerinde, dava arkadaşlarını sürekli olarak birlik ve beraberliklerini muhafaza etmeye çağırmışlar ve sürekli olarak aralarındaki tesanüd ve dayanışmayı korumaları için uyarı üstüne uyarıda bulunmuşlardır.
Zalimlerin ve uğursuzluk ve kötülüğün temsilcilerinin bütün oyunlarını boşa çıkaran en önemli bir şey Hizmet insanları arasındaki kardeşlik, birlik ve dayanışma olmuştur. Hayrın, İyiliğin ve güzelliğin düşmanları da bu gerçeğin farkında oldukları için tahribat ve yıkım stratejilerini hep bu birlik ve beraberliği yıkma üzerine kurmuşlardır.
İfritten sürece girildiği dönemde, Fethullah Gülen Hocaefendi Hizmet insanlarını bu dehşetli ve haince oyunlara karşı sürekli uyarmış ve bu menfilikleri hep telkin eden zift medyasını dinlememek gerektiği üzerinde durmuş olmasına rağmen, insanlardan bazıları Hocaefendi yerine bunları dinlemeyi tercih etmişlerdi:
“Bu açıdan da olup-biten şeyler karşısında atf-ı cürümlere girmeden, kenetlenmeyi daha da güçlendirmeliyiz. Omuzlarımız, elbiselerimizi yırtacak şekilde birbirini zorlamalı; dizlerimiz, pantolonları yırtacak şekilde birbirini zorlamalı; topuklarımız, birbirimizin çoraplarını yırtacak şekilde birbirini zorlamalı!.. Kenetlenme; omuzlar omuzları zorlayacak şekilde, dizler dizleri zorlayacak şekilde; daha bir kenetlenme, Allah’ın izni ve inayetiyle. “Vifâk ve ittifak, tevfîk-i İlahînin en büyük vesilesidir.” Bu, Allah’ın inayetine öyle bir çağrıdır ki, Cenâb-ı Hak şimdiye kadar bu çağrıyı hiçbir zaman havada bırakmamıştır. O, zaten hiçbir çağrıyı havada bırakmaz.
Bu açıdan da böyle durumlarda, atf-ı cürüm baş gösterir. Böyle durumların hortlağı, atf-ı cürümdür. Birdenbire aranızda -bakarsınız- bir kısım hortlaklar oluşmuş. Belki başkalarının deyip-ettiklerine destek olma mahiyetinde bir kısım uygun olmayan şeyler söyleyebilirler. Kuvve-i maneviyenizi kıracak şeyler söyleyebilirler.
Bence bunlara aldırmayarak, kulak tıkayarak, bu mevzuda o zift neşriyata kulak tıkayarak -ki bunlar, nöron kirleten şeylerdir- esasen kendi vazifenize, kendi meselelerinize bakmalı, konsantre olmalısınız; eskiler “im’ân-ı nazar” derlerdi, im’ân-ı nazar etmeli, fikren dağınıklığa girmemelisiniz. “İki elimiz var, yüz elimiz de olsa, yine bu işe yetmez!” diyor işin sahibi; dört elimiz de olsa, sekiz elimiz de olsa, bu işe yetmez. Bu açıdan da bütün himmetimizi kendi meselelerimize teksif etmeliyiz.”
"Kenetlenmeliyiz..."Asıl önemli olan, her ne olursa oldun dört elle hizmetlere sarılmak, bütün konsantrasyonu hizmetlere vermek ve buna zarar verebilecek her türlü söylemlere kulakları tıkayarak sebat ve sadakat gösterebilmektir.
Kardeşlerimizle olan birlik ve beraberlik, tesanüd ve dayanışma sayesinde normalde üstesinden gelinemeyecek meselelerin üstesinden gelinebilir. Yine bu sayededir ki Allah (CC) hizmetlere ve kullarına başarılar ve hayırlar lütfetmekte, onlara yardım ederek onları koruyup kollamaktadır.
Bu birlik ve beraberlik sayesinde, bizim imanımızın ve sabrımızın yetmediği yerde onların imanlarına dayanır ve manevi kuvvetlerinden istifade ederiz. Bu şekilde kuvve-i maneviyelerimizi (manevi kuvvetler) ve ümitlerimizi canlı ve zinde tutabiliriz.
YETMEDİĞİNDE BESLENECEĞİN KAYNAK
Aciz ve fakir olarak yaratılan insanın tek ve biricik dayanağı, güç ve servet kaynağı nihayetsiz kudret ve zenginlik sahibi Allah’tır (CC). Allah’ın (CC) kullarına olan yardımının, lütfunun ve verdiği nimetlerin en önemlileri ise onların ister maddeten ve isterse manen, Allah dostu, salih ve sadık kullar ile bir ve beraber olmalarına ve hareket etmelerine binaen verilenlerdir.
Hele bir de bu salih ve sadık kullar, yaşadığımız bu ifritten süreç gibi çok şiddetli zamanlarda bile, Allah’ın (CC) inayet ve keremiyle, sadakat ve istikametlerini koruyup ayakta kalabilen babayiğitler iseler çok daha büyük bir kıymete sahiptirler. Bunlara baha biçmek mümkün değildir. Yaşantıları ve duruşlarıyla etraflarına birer ışık kaynağı gibi olan bu insanlar ile bir ve beraber olmanın insanlara çok büyük kazanımlar sağlayacağı ise muhakkaktır:
“Bu eski ve yeni iki medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i mâneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhâniler dahi alkışlıyorlar diye kanaatim var. Fakat içinizde hastalıklı ve nazik ve fakirler bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir.
Ve buna karşı da herbiriniz herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer nümune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mücîp ve güzel seciyelerin in'ikâsında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.” (Onüçüncü Şua)
Şiddetli imtihanlarda, herkesin sağlık durumu, fıtratları, manevi kuvvetleri ve maddi imkânları farklı farklı olduğu için bu çetin hadiselerle baş edebilmekte birtakım zorluklar ortaya çıkar ve işte bu zamanlarda hakikat erleri birbirlerine dayanarak bunların üstesinden gelebilirler.
Birbirlerinin metanetlerinden, sabırlarından, davaya bağlılıklarından, cesaretlerinden, güzel huy ve karakterlerinden ve diğer ahlaki faziletlerinden istifade eder ve bir çeşit bu güzelliklerle boyanırlar.
Aynı zamanda, maddi ve manevi olarak birbirlerine tam anlamıyla destek verirler. En zor zamanlarında yanlarında bulunarak kardeşlerini manen teselli edip destek oldukları gibi maddi olarak da sahip çıkmaya çalışırlar.
Batılı bir bilim adamı “sizin yaşadığınız bunca ağır zulümler ve mağduriyetlerden sonra bitmeniz ve dağılmanız beklenirdi, nasıl oluyor da hala ayakta devam edebiliyorsunuz. Bu işin sırrı nedir, bunun için neler yapıyorsunuz” diye Hizmet insanlarına sorduğunda, ona iki meseleden bahsediyorlar;
Arkada kalanlara yapılan maddi yardımlar ve muavenetler
Haftalık sohbetlerde bir araya gelmeler
Bunları duyunca o şahıs “Şimdi anladım nasıl ayakta kaldığınızı, çok doğru yapıyorsunuz ve böyle de yapmaya devam edin” diyor.
Hizmet erleri bu birlik ve beraberliklerde ve sohbet ve muhabbet ortamlarında, yaşadıkları hadiseleri en güzel ve doğru bir şekilde değerlendirmeye ve imanlarını besleyip güçlendirecek hakikatleri ders almaya muvaffak olabilirler.
Hasılı onlar bir ve beraber oldukları sürece, hiçbir kimsenin ve hiçbir olayın onları yıkması, davalarından ve yollarından vaz geçirmesi mümkün değildir.
Hazret-i Üstad Hizmet insanlarının hapishanelere düşmesinin hikmetlerini ele aldığı yerde, her yerden daha çok hem tutukluları hem ahalisi, belki hem memurları ve adliyesi muhtaç olduklarından dolayı Kader-i İlâhî’nin adâletinin bu yerlere Risale-i Nur ve şakirtlerini sevk ettiğini ifade etmektedirler.
Yani bu sıkıntılı imtihan yerlerine girmelerinde, oralarda yapacakları iman ve Kur’an hizmeti ile vazifelendirilmiş olmaları da önemli bir sebeptir.
“Evet, yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi tâdil-i erkân ile namazını kılan mahpuslar içinde birden Risale-i Nur şakirtlerinden kırk ellisi umumen bilâistisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir.
Ve şakirtler, ef'alleriyle bu dersi verdikleri gibi, kalblerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i imanı ehl-i dalâletin evham ve şübehatından (şüphelerinden) kurtarmalarına medar çelikten bir kal'a hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i İlâhiyeden ümit ediyoruz.”
Hapishanelerdeki insanların ıslah olması bir toplumun ahlaken iyileştirilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu yerlerdeki mahkumların ıslaha ve tedaviye toplumun diğer fertlerinden daha çok ihtiyaçları vardır.
Bu insanlar tavır ve davranışlarıyla doğru ve düzgün olan ve kalplerinde çok sağlam bir imana sahip bulunan Hizmet insanlarıyla buluşup tanışınca, küfür ve dalaletin bunlarda meydana getirdikleri evham ve şüphelerden kurtularak iman ve Kur’an yoluna girme imkânına kavuşurlar. Onların hem halleriyle hem de dilleriyle tercüman oldukları hakikatler bunlar üzerinde çok tesirli olurlar.
Nitekim, medrese-i Yusufiyedekilerin hatıralarına baktığımızda bu şekilde el uzatılmış insanların hikayelerini dinleyebiliyoruz.
Bu mahpuslar için böyle olduğu gibi, Hizmet insanları da kardeşlerinin bu çok sağlam imanlarından ciddi istifade ederler. İşte bütün bu kazanımlar çekilen sıkıntıları hafifletmeli ve Hizmet insanlarının şükür hislerini güçlendirmelidir:
“Madem âhiret için, hayır için, ibadet ve sevap için, iman ve âhiret için Risale-i Nur ile bağlanmışsınız; elbette bu ağır şerait altında herbir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur'ân ve iman hizmetindeki mücahede-i mâneviye haysiyetiyle yüz saat kadar kıymettar ve yüz saat ise böyle herbiri yüz adam kadar ehemmiyetli olan hakikî mücahid kardeşlerle görüşmek ve akd-i uhuvvet etmek, kuvvet vermek ve almak ve teselli etmek ve müteselli olmak ve hakiki bir tesanüdle kudsî hizmete sebatkârâne devam etmek ve güzel seciyelerinden istifade etmek ve Medresetü'z-Zehrânın şakirtliğine liyakat kazanmak için açılan bu imtihan meclisi olan şu medrese-i Yusufiyede tayınını ve kaderce takdir edilen kısmetini almak ve mukadder rızkını yemek ve o yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükretmek lâzımdır.
Bütün sıkıntılara karşı mezkûr faideleri düşünüp sabır ve tahammülle mukabele etmek gerektir.”
İnşallah sonraki yazıda konuya devam edelim…