SAHABEYİ ANLAMAK VE ONLARA YAPILAN SALDIRILAR 17
Tarihi hadiseler çok boyutludurlar. Bunlar değerlendirilmesinin, sadece siyasi boyutlar, yapılan savaşlar, zalimler ve yaptıkları zulümler üzerinden yapılması, gerçeklerin tam ve doğru anlaşılabilmesinin önünde çok büyük bir engel oluşturmaktadırlar.
Hadiselerin yaşandığı dönemlerdeki kültürleri, düşünce yapıları, maddi ve manevi değer yargıları, dünyaya bakış açıları, hadiselerin arkasındaki gerçek sebepleri ve insanların sahip oldukları niyetleri bilinmeden ve bunlar hesaba katılmadan varılacak neticelerle, gerçekler bulunup ortaya konamayacaktır.
Bu çapta bir bütüncül bakış açısıyla herkesin hareket edemeyeceği ve böyle bir çalışma ortaya koyabilmenin önünde çok büyük zorlukların bulunduğu da bir realitedir.
Tarihte, kaynak eserlerin önemli bir kısmının günümüze ulaşamadan tahrip edildikleri gerçeğini de unutmamak gerekir. Ayrıca, günümüze ulaşan kitaplardan deşifre edilerek kullanıma giren kitapların sayısı, hala deşifre edilmeyen kitapların yanında azınlıkta bulunmaktadır.
BATILI KAYNAKLARIN TARAFGİRLİKLERİNİN HESABA KATILMASI
Günümüzde bazı insaflı batılı ilim adamları bulunsa da, daha önceki devirlerde İslâm ve İslam Dünyası ile alakalı her türlü bilginin yorumlanmasında ve tespit edilmesinde, İslâm’a ve İslâm Dünyası’na olan düşmanlık veya kendi dinlerine olan tarafgirliklerinin büyük etkileri olmuştur. Kaynak kullanımında işlerine gelenleri tercih edebilmişler ve kendilerine ulaşan bilgileri ise kendi bakış açıları ile değerlendirmiş ve kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde sonuçlar çıkarmışlardır.
18. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Batı Dünyası’nda İslâm ve Müslümanlar ile ilgili bazı pozitif değerlendirmeler görülebilmektedir. Önceki dönemlerde, genelde, insaftan çok uzak, büyük bir tarafgirlik, şartlanmışlık ve çoğu zaman da arada bulunan düşmanlık çerçevesinde bu değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmalarda güzelliklerin üstü örtülmüş, yapılan maddi başarıların kaynağı gizlenerek kendi keşifleri gibi gösterilmiş, hep yanlışlıkların peşine düşülmüş ve düşman olarak gördükleri bu dünyayı nasıl yıkabiliriz mülahazaları altında hareket edilmiştir.
METODOLOJİ VE MANEVİ DEĞERLERİN ANLAŞILMA PROBLEMLERİ
Diğer bir problem de, Batı Dünyası’nın İslâm coğrafyalarında maneviyata dayalı değerleri anlayamama problemleridir. Onlar meseleleri ve hadiseleri, kendi kültür seviyelerinden ve maddeci bakış açıları ile değerlendirmişlerdir. Dolayısıyla, hadiselerin arkasında gerçek motivasyon nedenlerini anlayamamışlar ve her şeyi zahiri ve maddeci bir bakışla ele almışlardır.
Batı kaynaklı bilgilerdeki bu problemler hesaba katılmadan, bu şartlı, taassuba dayanan ve tarafgir yaklaşımların hakikatleri önemli ölçüde çarpıttıklarının farkında olunmadan, bunlara dayanarak gerçek bir tarih ortaya koymak mümkün değildir. Maddede çok derinleşmekten kaynaklanan manaya karşı körleşme hadiselerin arkasındaki manevi boyutların görülememesine ve bu boyutların değerlendirmelere alınmamasına yol açtığından, Batılı yazarlar olayları doğru anlayıp yorumlayamamışlardır.
Günümüzdeki tarihle ilgili bilim dallarının temelleri, yaklaşımları, kriterleri, araştırma usul ve teknikler ve amaçlarını ortaya koyanlar ekseriyet itibarıyla Batılı bilim adamlarıdır ve bunları ortaya koyarken de sahip oldukları dinlerinin veya ateist, agnostik, deist ve pozitivist/maddeci düşünce ve inançlarının çerçevesi içerisinde hareket etmişlerdir. Bu insanlar için vahiy, hadisler, İslâmi ve manevi değerler hiçbir şey ifade etmemektedirler.
Halbuki, mü’min’ler için en sağlam, güvenilir, kesin ve doğru bilgi kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. Kur’an “Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O hakkıyla işitir ve bilir. (6/115)” ayetinde kesin, tam ve doğru bilginin Rabbimizin sözü olduğunu söylemektedir.
Özellikle sahabe ve sahabe dönemine yakın dönemlerdeki hadiseleri ele alan tarih kitaplarındaki yaklaşım problemleri, tutarsızlıklar, yazarlarının tarafgirliklerinin ve mensubiyetlerinin etkisinden kurtulamamaları ve yazıldıkları zaman dilimlerindeki devlet baskıları yazılanların gerçeği yansıtmaktan çok uzak kalmalarını netice vermişlerdir.
Sahabe ve Emeviler dönemlerindeki yaşanan zulümleri, fitneleri ve belaları ilk defa ele alan tarihçiler eserlerini, sahip oldukları tarafgirliklerinin (günümüze ulaşan ve o dönemi anlatan kaynakların ekserisi Şii kaynaklardır) ve Abbasi döneminde oluşmuş Emevi düşmanlığının etkisi ve bu düşmanlıkta çok ileri gitmiş bazı Abbasi halifelerinin baskısı altında kaleme almışlardır.
O dönemdeki itibar edilebilecek, güvenilir tefsir, hadis, fıkıh ve kelam alimlerine, Müçtehidin-i İ’zam’a başvurmadan, o hadiseleri gerçek boyutları ile anlamak mümkün olmayacaktır. Hadis uleması, Hazret-i peygamberin (aleyhissalâtü vesselâm) Sünnet’ini ve olayları rivayet ederek aktaran insanların adil ve güvenilir olup olmadıkları hususunda, çok muazzam bir sistem geliştirmişler ve böylece, güvenilir ve yalancı insanların, doğru ve yanlış haberlerin birbirlerinden ayrılabilmesini sağlayabilmişlerdir. O dönem olaylarını aktaranlar hakkında bu alimlerin değerlendirmelerinden hareketle, güvenilir olmayanların uydurdukları yanlış haberler ayıklanmalıdır ki, doğru bilgiye ve hükümlere ulaşmak mümkün olabilsin.
Eğer, Asr-ı Saadet ve ona yakın dönemler, Kur’an’da ve Sünnet’te talim edilen hak ve adalet kriterleri üzerinden bir değerlendirmeye, eleştiriye tabii tutulmak isteniyorsa, bu durumda, kullanılacak argümanların, referans ve kaynakların Kur’an ve Sünnet menşeli olması, o dönemi yaşayan veya o döneme yakın ve olaylar hakkında dolayısıyla daha çok bilgi sahibi olan insanların, Kur’an ve Sünnet menşeli ilimlerde (tefsir, hadis, fıkıh, kelam vs) uzmanlaşmış o alimlerin (Müçtehidin-i İ’zam) bu kriterleri kullanarak ortaya koydukları yorumlar üzerinden yapmak ve onların vardıkları hükümlerin daha isabetli ve doğruya en yakın olanı olduğunu görmek gerekir.
Not: Bu konular Ali Ünal hoca tarafından “Bugunun Aynasindan Tarihe Bakmak” ve “Din, Bilim, Tarih Hz. Muaviye Ve Emevîler” (linkin götürdüğü sayfadaki yazılardan bir tanesi) adlı yazılarında detaylarıyla ele alınmaktadırlar.
İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.