SAHABEYİ ANLAMAK VE ONLARA YAPILAN SALDIRILAR 19
Siyasi
tarafgirliklerle hareket eden kalemler,
Şia
ve Mu’tezile sahabeleri
çürütme ve böylece Sünni düşünceyi yıkabilmek için, kendi
kaynaklarına dayanarak ürettikleri, bu çarpıtılmış bilgilerin
Sünni Dünya’ya nüfuz etmesi adına tarih boyunca çok ciddi bir
çaba ve gayret sarf etmişlerdir. Bu hususta müsteşriklerin de
büyük desteğine sahip olmuşlardır.
Tarih boyunca, Ehl-i Sünnet uleması ve büyükleri, dinin temellerini tağyir ve tahrip amacına yönelik bu çalışmaların önünü alabilmek adına çok çalışmışlar, sürekli bu konuda tahşidât yapmışlardır. Bu hususta, önemli ölçüde başarılı olmuş olsalar da, bazı dönemler itibarıyla Şia ve müsteşriklerin bu hedeflerini gerçekleştirebildikleri görülmektedir. İçinde bulunduğumuz asrın da o zaman dilimlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Maalesef, İslâm’ın o muazzam ve parlak dönemleri ve şahsiyetleri hakkında doğru olmayan, yanlış ve eksik birçok bilgi, gerçek ve sahih bilgilermiş gibi dolaşımda ve hükümler bunlar üzerine bina edilmekte ve bundan dolayı günümüz insanları o dönemlerden ve o şahsiyetlerden tam olarak istifade edememektedirler.
İLMİ KISTASLARA UYMAYAN MÜFESSİR, TARİHÇİ VE EDEBİYATÇILARDAN SAKINMALI
Ebu Bekr İbnul-Arabi “El-Avâsım Minel Kavâsım- Sahabeye Yapılan İftiralara Cevaplar” kitabında önemli tespitler yapmakta ve yanlış bilgilerin vereceği zararlardan korunabilmek için bazı tavsiyelerde bulunmaktadır:
“Özellikle de ilmi kıstaslara uymayan müfessir, tarihçi ve edebiyatçılardan sakınasınız. Zira bunlar, dinin koyduğu yasakları bilmezler ya da ısrarla bidâtlere sarılırlar. Bunların rivâyetlerine önem vermeyin. Muhaddis olmayanların rivâyetlerini kabûl etmeyin. Taberi dışındaki tarihçileri dinlemeyin. (Taberi tarihinden istifade ederken, referansların ve ravilerin önemine önceki yazıda dikkat çekilmişti. Bu eserde, doğru ve yanlış her türlü bilginin referansları belirtilerek alındığı üzerinde durulmuştu. Yanlış bilgiler ayıklanarak, sağlam referanslı bilgilerden istifade edilmelidir.) Diğerleri, kızıl ölüm ve büyük derttir. Zira bunlar, içerisinde Sahâbe ve Selefin horlanıp aşağılandığı bir takım düzmece sözler uyduruyorlar. Öyle ki, onlar aleyhine sözlü ve fiili yalanları uydurmada kendilerini gayet rahat hissetmektedirler. Maksatları, dini kullanıp dünyevi çıkarlar elde etmek, haktan görünüp hevâ ve arzularını pazarlamaktır.
Yanlış kişilerle bütün alakalarınızı kestiğinizde ve sadece adil kişilerin rivâyetlerini aldığınızda, bu ölüm tuzaklarından kurtulursunuz. Bu tür zararlı şeylere gönlünüzde yer vermeyin. İnsanlara akıllı geçinen cahilden veya hilekâr bid'atçıdan daha zararlısı yoktur. Cahilden kastım, İbn-i Kuteybe'dir. Çünkü o, "el-İmame ve's-Siyase" adlı eserinde Sahâbe'nin ismini de resmini de bırakmadı. Tabiî ki bu söz, bu eserdeki yazılanların tamamını, onun yazdığı şeklindeki bilgi doğru ise geçerlidir. (Bu eserin, İbn-i Kuteybe’ye ait olmadığına dair rivayetler bulunmaktadır.) "El-Edebî" adlı eseriyle Muberrid de böyledir. Onun aklı ile "Emalî'nin müellifi olan İmam Sa'leb'in aklı seviyesi nerede? İmam Sa'leb, bu eserini ümmetin seçkin insanlarına dil uzatmadan gayet edebî bir üslupla okuyucuya sunmuştur. Hilekâr bidâtçi ise, Mes'udi'dir. Konuyla ilgili yaptığı rivâyetlerden (insana), zındıklık sınırında durduğu hissi geliyor. bid'atçılığında ise, şüphe yoktur. Kulaklarınızı ve gözlerinizi bâtılı mütalaa etmekten korur ve herhangi bir halîfeyle ilgili olarak, onun layık olmadığı şeylerin kendisine nispet edildiğini veya hiçbir yerde nakli caiz olmayan şeylerin onun adına söylendiğini işittiğinizde, bunları dinlemezseniz; Selef-i Sâlihîn'in yolunda yürümüş ve batıl olan yollardan da uzak durmuş olursunuz.”
Mes’udi’nin çok mutaassıp bir Şii olduğu bilinmektedir. Eserlerinde, efsaneler ve yalan haberler uydurmasıyla meşhur olmuş bir insandır. Sahabeye düşmanlığı ile tanınan Mes’udi’yi, İbn-i Haldun bu yalanları sebebiyle yerden yere vurmaktadır. Bu vasıflarına rağmen, özellikle günümüzde, Sünni dünyadan da birçokları tarafından bunun rivayetleri doğru haberlermiş gibi kullanılabilmektedir. Sonraki yazıda, Mes’udi’den ve onun dışındaki Şii kanallardan alınmış ve Sünni Dünya’da bu şekilde meşhur olmuş bazı rivayetlere örnekler verilmektedir.
AHLAK PROBLEMİ OLANLARIN, YANLIŞ BİLGİLERİN YAYILMASINI TEŞVİK ETMELERİ
Ayrıca, İbn-i Arabi, aynı eserde, bazı tarihçilerin ve idarecilerin, önemli tarihi şahıslara bir takım günahları işlediklerini söyleyerek ve bu haberleri yaparak, halka “Eğer bunlar bu tür günahları yapıyorlarsa; bizim yapmamız da yadırganamaz” dedirtmek ve böylece günah işlenmesini kolaylaştırmak istediklerinden, sorumlu mevkilerde olanların da aynı işlere rağbetlerinden ötürü, bu kitapların yayılmasına ve okunmasına yardım ettiklerinden ve böylece marufun (iyilik ve güzellikler) münkere (kötülük ve çirkinliğe), münkerin de marufa dönüştüğünden bahsederek bazı örnekler vermektedir:
“Cahiz'in kitaplarının mescitlerde okunmasına izin verdiler. Hâlbuki bu kitapların içleri batıl, yalan, münker ve bazı Peygamberlerin nikahsız beraberlikten doğduğu gibi yazılarla doludur. Nitekim Cahiz'in"Dalal veTıdlal" kitabında Hz. İshak'ın nikâhsız beraberlikten dünyaya geldiği anlatılmaktadır. Yine felsefecilerin Allah'ı inkâr ve şeriatları iptal eden bazı kitaplarının mescitlerde okunmasına izin verdiler. Bütün bunlara, vezirlerinin ve yakınlarında bulunan özel adamlarının, bozuk niyetleri ve batıl maksatları sebebiyet vermiştir."
ÖNEMLİ BİR KRİTER
Ebu Bekr İbnul-Arabi, ayrıca, en küçük dünyevi işlerde adil şahitler aranırken, dini meselelerde bu hassasiyetin aranmamasını eleştirmektedir: “Sizlere şunu açıklamak isterim ki, sizler, bir dinar, belki bir dirhemle ilgili olarak aleyhinizde yapılacak şahitliklerde ancak adil, töhmetten uzak, şehevi duygu ve hırslarına düşkünlükten beri olan insanların şahitliğini kabul edersiniz. Peki, Selef-i Sâlihîn'in durumlarıyla ilgili olarak ve yine çok önceleri yaşayanlar arasında cereyan eden olaylar hakkında, dinde hiçbir rütbesi olmayan kişilerin şahitliklerini nasıl kabul edersiniz? Ya adaleti hiç olmayanların şahitlikleri nasıl kabul edilir?”
En basit işlerde bile şahitlerin adil ve ahlaklı olmalarına çok önem verildiği halde, dinin günümüze kadar ulaştırılmasına vesile olmuş Selef-i Sâlihîn ve İslâm binasının temelleri gibi olan sahabeler hakkında adil ve sıddık olmayanların, haklarında bir çok şaibe bulunananların, dini ve manevi ilimlerde yetersiz olanların, tarafgirlikten, şehevi duygu ve hırslarına düşkünlükten beri olmayanların ve ilm'ul ricalde çok ileri gitmiş hadis alimleri tarafından kezzap veya yalancı oldukları söylenen insanların şahitliklerine nasıl başvurulabilir.
Maalesef, günümüzde birçok insan, bunların verdiği haberlere bakarak Selef-i Sâlihîn hakkında yanlış düşüncelere ve zanlara girmektedirler. Böyle olunca da, bu insanların, dinin, Kur’an’ın ve Sünnet’in doğru anlaşılabilmesi için en önemli ve sağlam vesileler olan Selef-i Sâlihîn ile irtibatları kesilmektedir. Bu yaşanan kopuklukların tabii bir neticesi olarak, bu en sağlam kaynaklardan beslenemeyen bu talihsiz insanlar, dinlerini doğru düzgün öğrenememekte ve maalesef, itikadi ve ameli çok büyük savrulmalar yaşamaktan kurtulamamaktadırlar.
İnşaAllah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.