Endişelendirmeme ve yerelleşme 1

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

14 Mar 2025 01:59
  •  

    Hizmet edecek insanların dünyadaki realitelerin farkında olarak kendileri için bir yol haritası çıkarmaları ve ona göre metot, yöntemler ve stratejiler belirlemeleri konusuna Yusuf Suresi üzerinden devam ediyoruz…

     

    “Ve "Evlatlarım!" diye ilave etti: "Şehre aynı kapıdan değil de, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah’ındır. Onun içindir ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler." (12/67)

     

    Tedbir yönü daha çok ön plana çıkan Hazreti Yakup’un (aleyhisselâm) buradaki tavsiyesi üzerinden farklı farklı çıkarımlar yapmak mümkündür.

     

    Bu hususta, tek bir kapıdan on tane görkemli ve gösterişli insanın dikkat çekeceği, görenlerin nazar edip kıskanmaları tehlikesi, kalabalık bir topluluğun diğerlerinden farklı olarak Hazreti Yusuf’la sıklıkla temasa geçebilmelerinin yol açabileceği dedikodular, bu kardeşlerin toplu halde iken Hazreti Yusuf’a yaptıkları kötü muamelenin Bünyamin’e de yapılması ihtimalini ortadan kaldırma gibi bazı hikmetler ifade edilmektedir.

     

    Ama bunlardan daha da önemlisi Hazreti Yakup’un ve Hazreti Yusuf’un (aleyhimüsselam) davaları olan tevhid dinini Mısır’da hâkim kılmak için başvurulan bir tedbir olması ve bu yüzden Kur’an’ın evrensel mesajları içerisinde yer alarak bu yolun yolcularına önemli mesajlar içermesidir:

     

    “İsrailoğulları ileride Mısır’a girdiklerinde orayı mânen ihya edecek ve orada bir kısım yenilikler meydana getireceklerdi. Böyle bir hedefe yürümenin en güzel yolu da daha baştan makul hareket etmek, insanları endişeye sevk etmemek ve karşı cephe oluşturmamaktı. Bu sebeple toplu görünmemeleri, güç gösterisi olarak algılanabilecek pozisyonlara düşmemeleri gerekirdi.

     

    Sahip oldukları değerlerin kıymetini bilip onları yaşamakla beraber, her zaman insanlığın salah, emniyet ve barışını düşünenlerin zaten başka türlü davranmaları da mümkün değildi. Esasen Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), Mekke’ye farklı yerlerden girmeyi tercih etmesinde de bu türden bir hikmet olduğu anlaşılmaktadır. O (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekke halkında korku, panik ve endişe oluşturmak istememiş, böylece onların sert bir şekilde karşılık vermelerinin önüne geçmişti.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    İnsanlığın mutluluğu, iyiliği, barışı ve emniyeti için çalışanlar, kendi değerlerine uygun bir hayatı yaşamakla beraber hareketlerinde başkalarını endişelendirecek, korkutacak şeylerden ve radikalliklerden uzak dururlar. Onlar, toplumu anarşiye, kaosa ve cepheleşmelere götürecek şeylere karşıdırlar. 

     

    Daha sonra bu kardeşler Hazreti Yakup’un ve Yusuf’un yönlendirmeleri ile ayette belirtilen espriye uygun hareket edip Mısır’ın farklı mahallelerine yerleşip çoğalmışlar ve böylece temsil ettikleri Hak dini daha çok insana ulaştırarak bu beldenin tevhid dinine teslim olmasını sağlamışlardır.

     

    ENDİŞELENDİRMEME

     

    Daha önceki yazılarda da ifade edildiği gibi, kast sistemine sahip olan veya dıştan görülmeyen ama bilinçaltında hala bu kast sisteminin devam ettiği veya dışarıdan gelenlere endişe ile bakan veya onları tehdit olarak algılayan insanların var olduğu toplumlarda, dışarıdan gelenlerin çoğalması veya çoğalma ihtimali karşısında aşırı radikal düşüncelerin ve hareketlerin yükselmesi, tehdit olarak algıladıkları bu durumlara karşı kanuna ve hukuka aykırı davranışların meydana gelmesi her zaman söz konusu olabilmektedir:

     

    “Bu kadar kalabalık bir kardeşler grubunun aynı kapıdan girmeleri, bir tür kast sistemi içinde yaşayan Mısır halkını korkutabilir ve bu durum bazı kesimleri ileriye yönelik tedbir almaya sevk edebilirdi. Çünkü bir yerde nüfusu fazla olan toplulukların nüfuzları da kuvvetli olur. Bulundukları ülkede zamanla ağırlıklarını hissettirmeye başlar ve yönetim tarafından potansiyel tehlike olarak algılanırlar.

     

    Buna bağlı olarak da onlar üzerinde değişik planlar yapılır. Bu sosyo-politik durum bilhassa Mısır için geçerliydi. Çünkü Mısır yönetiminde, kendi kast sistemini koruma refleksi hâkimdi. Dışarıdan gelecek fazla nüfus bu sistemi bozabilirdi. Nitekim daha sonra bu hassasiyet kendisini devlet politikası şeklinde göstermeye başlamış ve zaman zaman Mısır’ın yerlilerinden olmayanlara karşı bir sindirme hareketine dönüşmüştür…

     

    İşte bu türlü zulümlerin yaşanmaması için idarecilerdeki bu hassas duygunun, bazen paranoya derecesine çıkan bu korku damarının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu açıdan Hazreti Yakub’un söz konusu tavsiyesi bütün zamanlar için fevkalade önemlidir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

     

    Türkiye’de ifritten süreç başlamadan önce Hizmet Hareketi birileri tarafından sürekli büyütülüyor ve her şeyin arkasında Cemaatin bulunduğu, halkın ve devletin her kesiminde çok etkili olduğu fikri telkin ediliyordu. Böylece çıkar ve menfaat şebekelerinin Hizmet’e karşı bir ittifak ve birleşme içerisine girmesini sağlamışlardır.

     

    Güç ve iktidar sahipleri kendilerine alternatif olabilecek başkalarının varlığından çok rahatsız olurlar. Hele bir de bu gücün ve iktidarın sahipleri her türlü yolsuzluk bataklığına saplanmış haramilerden oluşuyorsa, bunlar ellerindeki imkânları kaybetme korkusuyla her türlü karşı, muhalif düşünce ve oluşumları yok etmek için insafsızca bir mücadele sergilerler. Türkiye’de Hizmet Hareketine yapıldığı gibi.

     

    Hazreti Üstad bu büyük tehlikeye Lahikalar’da dikkat çekmişlerdir. Bu yüzden Mehdi ünvanının hizmetlerin başındaki zata verilmemesi gerektiği üzerinde durmuştur. Çünkü, bu beklenen zatın görevleri arasında güce, idareye ve siyasete bakan yönler de vardır.

     

    Bu isim hizmetlerin başındaki zata verilirse, bu yönleri düşündüreceğinden güç ve iktidar sahipleri bunu kendileri için tehdit olarak algılayacaklardır ve bu onların düşmanlıklarını arttıracaktır.

     

    Diğer taraftan bu iddia dost cephenin insanlarında haset damarını tahrik ederek onların hizmetlere cephe almasını kalben veya fiilen netice verebilecektir.

     

    İşte, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Hizmet’in böyle ajandasının bulunmadığının deklare edilmesi faydalıdır ki, M. Fethullah Gülen Hocaefendi bunu sürekli vaaz, sohbet ve yazılarında dillendirmişlerdir.

     

    Hazreti Bediüzzaman da yayınlanmamış bir lahika mektubunda, ahir zamanda gelecek büyük zatın bütün mesaisini iman hakikatlerinin anlatılmasına ve yayılmasına sarf edeceğini belirtmişlerdir. Çünkü, bu en önemli vazife adına yapılacak şeyler çok fazladır ve başka işlere zaman bırakmayacak bir yoğunluktadır.

     

    Hazreti Üstad aynı mektupta bundan dolayı o gelecek zatın idare ve siyaset gibi konuları hakiki İseviler denilen arınmış gerçek Hristiyanlara bırakacağını belirtmektedirler.

     

    Tabi ki, gerekli tedbirler ve stratejilere başvurmak Hak yolun yolcularının vazifesi olmakla beraber, bunları uyguladıklarında her zaman başarılı olacakları anlamına da gelmez, ama bütün bu yapılanlar, sebepleri ve neticeleri yaratan Allah’a karşı yapılan en güçlü dualardandır. 

     

    İnşallah sonraki yazıda bu konuda yapılması gerekenlerle devam edelim…

     

    14 Mar 2025 01:59
    YAZARIN SON YAZILARI