SAHABEYİ ANLAMAK VE ONLARA YAPILAN SALDIRILAR 10
“Vay onlara ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı âhirete tercih ederler. İnsanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler. İşte onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler.” (14/3)
Özellikle günümüzde nefse hitap eden şeyler önceki asırlara nispeten çok fazladır. Bu asırdaki teknolojik gelişmeler ve imkânların çoğalmasından dolayı, onlara ulaşmak kolay hale gelmiştir.
Maalesef, bu ayette bahsedilen durum günümüzde çok yaygındır. Nitekim, Bediüzzaman Hazretlerinin, bu ayetten ebced hesabıyla çıkardıkları tarihler de bu zamanı göstermektedir. Dünya’nın sunduğu nefse çok cazip hususlar karşısında mağlup olan, o zevklerin ve eğlencelerin tiryakisi haline geldikleri için bırakamayan insanlar, âhirete inandıkları halde bile bile dünyayı tercih edebilmektedirler.
Heva ve heveslerinin peşinden koştuklarından dolayı savrulan bu insanların, içine düştükleri sapık yollarının doğruluğunu ispat etmek için, dinin temellerini tahrip edip değiştirmeye ihtiyaçları vardır. Buna uygun olarak birtakım felsefeler ve düşünce akımları meydana getirmişlerdir. Bu yüzden, bu amaçlarına ulaşmalarının önünde engel olarak duran mezhepleri, mezhep imamlarını, Müçtehidin-i İ’zamı ve sahabeleri hedef almaktadırlar.
Bu yola giren insanlar sadece kendi kayıplarıyla yetinmezler. İçine girdikleri psikolojik ruh haletiyle, diğer insanların da kendileri gibi olmalarını isterler. Ayette “İnsanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler.” ifadelerinde anlatıldığı gibi, kendi yollarının daha doğru, hak yolda gidenlerin yanlış yolda olduklarını ve bu Allah yolunda bir sürü problemler olduğuna insanları ikna etmek ve buna zorlamak isterler.
Bu insanlar, Allah yolunda bulunmakta sabit kadem ve duruşlarından taviz vermeyen kimseleri etraflarında istemezler. Çünkü bunların varlığı onların vicdanları üzerinde baskı yapmaktadır ve bu yüzden ya bunları ikna etmeli, kendi saflarına çekmeli ya da bunlardan bir şekilde kurtulmalıdırlar.
Benzer bir durum, Lut kavmi ile ilgili “Halkının buna karşı verdiği cevap sadece: “Lût’u ve etrafındakileri şehrinizden kovun, çünkü onlar çok temiz insanlar, yanımızda kirlenmesinler(!)” demekten ibaret oldu.” (27/56) ayetinde anlatılmaktadır. Hz. Lut (aleyhisselâm) ve ona inanan insanlar, onlarda rahatsızlık meydana getirdiğinden, biraz da alaycı bir edayla ifade ettikleri bu sözlerinde de, aslında temiz insanların varlığından duydukları rahatsızlıklar okunabilmektedir.
Ayrıca, daha önceki zamanlarda ihtiyaç olarak kabul edilmeyen birçok şey, günümüzde zaruri ihtiyaçlar seviyesine çıkartılmıştır. Bu ihtiyaçları karşılayabilmek için, insanların daha çok çalışmaları gerekmiş ve zamanlarının çok büyük bir kısmını bu işe kullanmak zorunda kalmışlardır. Maddede bu kadar derinleşme ve yoğunlaşmanın bir neticesi olarak maneviyattan bir uzaklaşma meydana gelmiştir. Dünyevi ihtiyaçların karşılanması her şeyden daha önemli olmuş ve bu uğurda manevi değerler feda edilebilmiştir.
Şia’nın vaadleri ve tuzakları
Sahabeler (radıyallahu anhüm) üzerinden intikal eden islam’ı kabul edip uygulayan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat anlayışında bulunan ve nefislere ağır gelen hükümleri ve mükellefiyetleri kaldıramayan insanlardan bazıları Şia’nın tuzaklarına düşerek Şii düşünceye kayabilmektedirler veya İslam’da Reform arayışları içerisine girebilmektedirler.
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat içerisinde yasak olan, mut’a nikahı üzerinden fuhuş, takiyye felsefesi üzerinden insanları aldatma ve yalan gibi nefsin heva ve heveslerine hitap eden hususlar, bu insanlara çok daha cazip gelebilmektedirler. Bir taraftan nefislerinin arzu ettiği gibi tam bir ehl-i dünya hayatı yaşarken, bir taraftan da bunların caiz olduğu düşüncesi ile, yaptıkları çirkefleri meşru hale getirerek vicdanlarını rahatlatmakta ve cenneti de garantilediklerini düşünmektedirler.
Maalesef günümüzde, nefislerinin ve arzularının esiri haline gelmiş olanların sayıları hayli fazladır ve Şia, bunları kendi emellerine kullanmak adına kadın, para vs. gibi birtakım vaadlerle ve tuzaklarla kolayca devşirebilmektedirler.
Şia ve Şii düşünce, sahabelerin önemli bir kısmını küfürle itham ettiklerinden, sahabe üzerinden gelen Sünnet’i ve ehl-i Sünnet’in kabul ettiği en sahih hadis kitaplarını inkâr ettiklerinden, Sünnet-i seniyye ve sahabeler üzerinden gelen İslâm’ın en temel rükünlerini (erkân-ı İslâmiye’yi) kendi fikirlerine göre değiştirmek veya tahrip etmek isteyenler için, Şia ve Şii düşünce çok cazip bir müttefik konumuna gelmektedir. Bu ittifakla birlikte Şia’nın onlara sunmakta olduğu dünyevi nimetler de bunlara eklenince, Şia için bunlar, Sünni İslam dünyasını yıkmak için kullanabildikleri malzemeler haline gelmişlerdir.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Mut'a nikâhı, geçici nikâh fuhuştur” başlıklı yazıda bu tuzaklara dikkat çekmektedirler: “Dünyanın bir kesiminde, iki tarafımızda bir güneyimizde bir de doğumuzda iki devlet bu şer sistemini, bu kapalı zina sistemini, fuhuş sistemini, ahlaksızlık sistemini, toplumu dejenere etme sistemini birilerini avlama, angajmanlık altına alma adına hep kullandılar…
İki asır evvel Türk siyasetine de burnunu sokan bu takiyye şebekesi mut'ayı mı kullandılar, neyi kullandılar, kılcallara kadar nüfuz ettiler. Ve günümüzde aynı şenaat, aynı denaet bütün ürperticiliğiyle bütün çirkinliğiyle aynıyla yaşanıyor. Çok kimseler ister hesaplarına yatırılan bankalardaki paralarla ciddi bir angajmanlığa girmişlerdir, isterse mut'a nikâhıyla muvakkat nikâhla. Gençleri toplayıp götürüyorlar orada o mut'a nikâhıyla bağlıyorlar, o zavallı gençlerin başları dönüyor, 'bir daha' diyorlar, uyuşturucu gibi 'bir daha' diyorlar, 'bir daha' diyorlar. Anadan doğma nezih bir toplum olan toplumunuzu dejenere etmek için, emellerine hizmet eder hale getirmek için, o yakın durdukları halde uzaktan daha uzak insanlar sizi içten fethetme, kılcallarınıza nüfuz etme, çok hayatî yerleri ele geçirme adına bu sistemleri kullanıyorlar."
Ayrıca, Hocaefendi
“İman Zaafı ve İslam’ın Gurbeti” başlıklı Bamteli’nde, Şia’nın etkisine girmiş, ama başkalarının Sünni olarak bildikleri bu insanların, Şia düşüncesini ve felsefesini yaygınlaştırmak için yaptıkları çalışmalarına vurgu yapmaktadırlar:
“Çünkü Müslüman göründükleri ve “Onu ikâme edeceğiz, toplumun temel düşüncesi haline getireceğiz; herkes ona göre yaşayacak!” dedikleri halde, şayet haram-helal tefrik etmiyorlarsa, gırtlaklarına kadar levsiyât içinde yaşıyorlarsa, bohemlikten sıyrılamıyorlarsa, fuhşiyâtı “mut’a nikâhı” adı altında tecviz ediyorlarsa, hatta bazıları itibarıyla bunu Kur’an-ı Kerim’in tefsiri içine sokmaya çalışıyorlarsa, bunlar öyle korkunç tahribâttır ki, zannediyorum, kâfirler bu ölçüde bir tahribâtta bulunmamışlardır.”
İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.