Her iş, vaktinde yapıldığında değer kazanır. Tohum, vaktinde toprağa atılmayınca, beklenen bereketli verim alınamaz. Alınsa da beklendiği bollukta olamaz. Muhtaç olan kimselerle iletişimde de bu kural oldukça önemlidir. Zira insan tok olduğunda, varlık içindeyken ve ihtiyacı yokken ya da, olsa da olmasa da olur kıvamındayken verilenlerin, ihtiyaç halindeyken, açlık çekerken, yokluktan kıvranırken verilenlerle bir olması düşünülemez.
Ashabın kendi arasındaki derece tasnifinde de bu kural dikkate alınmıştır. İlk Müslümanlar, en çok sıkıntıyı çeken ve bu sıkıntıda onların ellerinden tutanlar, hicret edenler, daha sonrakiler, Bedir'e katılanlar… Derken adım adım rahatlığa, zenginlik ve refaha doğru gidildikçe dereceler de aşağıyı doğru inmiştir.
En sıkıntılı zamanlarda başta Allah Resûlü (s.a.s.) olmak üzere Mekke’deki fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak, köleleri kölelikten kurtarmak gibi hayır işlerinde malını son kuruşuna kadar harcayan bir Hz. Hatice (r.a.) ile daha sonraki dönemlerde aynı işi yapanlar arasında elbette derece farkı vardır. Bu konuda hiç kimse ona yetişemez.
Yine en zor zamanlarda, bütün tehlikeleri göze alarak Resûlullah’ın (s.a.s.) yanından ayrılmayan, hicret gibi ölümle yüzde yüz karşı karşıya gelmenin mukadder olduğu zamanlarda O’na arkadaşlık eden Hz. Ebûbekir (r.a.) ile daha sonraki dönemlerde benzeri hayırları yapan kimseler, elbette derece bakımından bir değildir. Onlar hep önde ve yetişilmez bir derecede bulunmaktadırlar. Daha doğrusu onlar sâbikûn-u evveldirler. İşte bu derece farkı kuralı, her zaman geçerlidir. Ve şimdi, işte onun tam da zamanıdır.
Neden mi?
Çünkü cezaevlerinde eşleri olup, dışarıda ailesi bulunan pek çok mağdur insan bulunmaktadır. İşinden atılan pek çok KHK’lı mağdur insan hayatlarını zorluklar içerisinde geçirmektedirler. Daha önce zengin olduğu halde, zâlimler tarafından fabrikasına, iş yerine, atölyesine el konulup gasp edilen, böylelikle fakirliğe düşen iffetli insanlar vardır. Hicrette birinci durak yeri olan Yunanistan’da bulunan ve hiçbir geliri olmayan bölünmüş aileler, başı okşanacak yetimler vardır ve elinden tutulacak muhtaçlar bizleri beklemektedir. Yunanistan’dan, gideceği yerlere bilet parası bulmakta zorlanan, hatta çoğunlukla üç oradan beş buradan güç bela bulduklarıyla hicret eden/edecek hicret yolcuları vardır. Gittikleri ülkelerde henüz tam yerleşmemiş, sosyal yardımlarla geçinmek zorunda kalan, yanlarında eşleri bulunmayan, muhacirler ve muhacireler vardır.
(
Muhacir aileye Avrupa ülkelerindeki yardımseverlerden gönderilen gıda yardımları)
Böylesine bulunmaz bir fırsat her zaman ele geçmez. Nasıl Hz. Hatice (r.a.) bir daha olunmuyorsa, -çünkü işte böylesine zor bir zaman diliminde malını harcamış, tüketmiş hatta kendisi de muhtaç duruma düşmüştü,- işte şimdi yeniden Hz. Hatice olma zamanıdır. Nasıl Hz. Ebubekir (r.a.) bir daha olunmuyorsa, -çünkü nübüvvetin ilk ve en sıkıntılı yıllarında elinde avucunda neyi var neyi yok hepsini harcamıştı, sonunda da kalanı hicret yolculuğuna çıkarken lazım olur diye yanına almıştı,- işte şimdi yeniden Hz. Ebubekir olma zamanıdır.
Yarın herkes iyi imkânlara kavuştuğunda, -ki kesinlikle kavuşacaklardır- ve zenginleştiğinde, ihtiyaçlar bu kadar fazla olmayacağından, şimdi alma durumunda olanlar da verecek konumunu kazanacağından, artık bu faziletli olma durumu elden çoktan kaçmış olacaktır. Belki yine değeri olacaktır; ancak elbette zaruretler halindeki gibi olmayacaktır. Zira normal zamanlarda ikram edilen şeylerin evet bir değeri vardır ama açlığın zirvesindeyken verilen, yokluğu iliklerine kadar hissetmişken elinden tutulan zamanlarınki kadar bir değere asla ulaşamayacaktır.
(Yurtdışında kurulan muavenet zinciri kardeşliği pekiştirir)
Bu mevsim, kazanma mevsimidir. Kendi geniş imkânlarımızı, hayat standartlarımızı, yeme-içmedeki bolluğumuzu, yeni elbiseler, arabalar, telefonlar alma isteklerimizi bir süreliğine askıya alarak ve erteleyerek, ebedi hayatımızda bizlere daha fazla lazım olacak işler peşinde harcama zamanıdır.
İşte Kur’ân bu gerçeği, şu açık beyanlarıyla mü’minlere seslenmektedir:
“Göklerin ve yerin yegâne vârisi Allah olup, bütün mallarınız zaten O’na ait olduğu halde niçin Allah yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihden önce infak eden ve savaşan kimse ile bunları yapmayan elbette bir olmaz. İşte onlar, bundan sonra infak edip savaşanlardan derece bakımından daha yüksektirler. Bununla beraber Allah, her birine de cennet vâd eder. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. Kim Allah’a güzel bir ödünç verir (malını Allah yolunda harcarsa) Allah bunu kat kat artırır. Ona değerli bir mükâfat da vardır.” (Hadîd Sûresi 10).