Hizmet Hareketi yaklaşık olarak 15 Temmuz sözde darbe senaryosundan bu yana yoğunlaşan sıkıntılı bir döneme girdi. Bu zor süreç hala devam etmektedir. Böyle bir sürecin Hizmet Hareketi gönüllüsü bazılarında şok etkisi meydana getirdiği muhakkak. Aileler, kadınlar bilhassa bazı çocuklar bu süreçten olumsuz yönde etkilendiler. Resmi rakamlara göre iki milyondan fazla insan soruşturma geçirdi. On binlerce insan hapse atıldı, hüküm yedi. Hapishanelerde gayr-i sıhhi ortamlarda, bakımsızlıktan ölen hastalar, yaşlılar oldu. Hala o hapishanelerde yaşı seksenleri aşmış bakıma muhtaç (Halil Karakoç Hocaefendi gibi) değerli insanlar var.
‘Odak Dünyam’ ve benzeri X hesaplarına baktığınız zaman orada anlatılan hukuksuzluklardan insanın içi burkuluyor. Hala 700’ü aşkın çocuğun anneleriyle birlikte hapishanede, pek çoğunun da dışarıda ya annesiz ya da babasız, bazen de her ikisi olmaksızın bir akrabasının yanında büyümekte olmalarını izah etme imkanı yok. Mahkemesi devam eden veya Demokles’in kılıcı gibi Yargıtay aşamasında dosyasının neticelenmesini bekleyen binlerce insan var. İnsanlar korku ve endişe içerisinde sonucu beklemekteler. Aileler parçalandı. Kimisi yurt dışına çıkmak zorunda kaldı, kimisi de hapse girdi. Yüzbinlerce masum kaliteli personel KHK ile sorgusuz sualsiz işlerinden atıldı ve ademe mahkum edilmeye çalışıldı.
Yaşanan mağduriyetleri saymakla bitirmek mümkün değil. Kısaca bunları sıralamaktaki maksat bu süreçten, Türkiye’nin mayası sayılabilecek milyonlarca insanın etkilendiği, zarar gördüğü, neticesinde de insanların hem devlete hem de birbirlerine karşı güvenlerini yitirdiği, mutlu bir azınlık dışında halkta huzur, neşe ve yaşama sevincinin kalmadığı gerçeğine işaret etmektir.
Bir gün mutlaka bu sürecin ülkeye ne kazandırdığı neler kaybettirdiği net bir şekilde ortaya konulacaktır.
Bugün -Allah eksikliklerini göstermesin- yurt içi ve yurt dışında ki pek çok aydın gazeteci ve siyasilerin gayretine rağmen, halk nezdinde 15 Temmuz ve sonrası yaşanan olayların iç yüzü, hakikati, net olarak ortaya konulamamış olabilir. Tarihte, haklıların zayıf, mağdur ve mazlum; haksızların da güçlü, zalim ve acımasız olduğu dönemler her zaman olmuştur. Zahire göre hükmeden avam-ı nasın bu dış görünüşe, haksız ama güçlü olandaki debdebe ve ihtişama, güç ve kaba kuvvete aldanarak, hakkı güç ve güçlüde görmek gibi bir yanlışa düştükleri çok görülmüştür. Bu zamanda da aynı problemin yaşandığı görülmektedir. Fakat inanıyoruz ki hakikat er ya da geç tecelli edecektir.
Aslında az çok olayların diline, Kuran’a, İslam ve insanlık tarihine, insan karakterine vakıf olanlar için bu yaşananlar çok da bilinmedik bir hadise değildi. Fakat bilinen bir hususu bizzat yaşamak Hizmet insanlarında geçici bir inkisar oluşturdu.
Hocaefendi ilk günlerden itibaren değişik vesilelerle, sık sık, vaaz sohbet ve yazılarında ‘Zihni bir hazırlık’ mahiyetinde Hizmet insanının bu türden olaylarla karşı karşıya gelebileceği konusuna dikkatlerini çekmişti. Zira kendisi bu tür dönemleri (12 Mart muhtırası,12 Eylül askeri darbesi, 28 Şubat) şahsi hayatında çok yaşamıştı. Kuran’ı, peygamber kıssalarını, siyer-i nebeviyi okuyan herkes gibi Hocaefendi de büyük davaların gerek eşya ve hadiselerin tabiatı gereği, gerekse de ‘Sünnetullah’ gereği bir kısım engel, baskı haksızlık ve zulümle yüz yüze gelebileceğini çok iyi biliyor ve buna karşı Hizmet insanında fikri, zihni bir altyapı oluşturmaya çalışıyordu.
Esas olan Allah’tan sağlık sıhhat ve afiyet istemektir. Güç yetiremeyeceğimiz imtihanları talep etmemektir. Buna göre çalışıp çabalamaktır. Fakat bazen ne tedbir alırsanız alın işler olacağına varır. Bunda bazılarının ihmali, hatası, kusurları da olabilir. Niyetler çok önemli. Dinin önemli bir esası, niyet ve niyetlerdeki maksat, hedeflerdir. Bazen de kurt kuzuyu yemeyi kafaya koymuşsa bir sebep bulması zor değildir. Derenin aşağısından su içen kuzuya ‘Suyumu bulandırıyorsun’ bahanesi ile saldırabilir. Nitekim böyle de oldu. Bütün bunlara rağmen ilk defa bu kadar çaplı acımasızca bir imtihanla karşılaşmak hiç de kolay olmadı Hizmet insanı için.
Evet, ortada bir sıkıntı var ve hala da yaşanıyor fakat şunu da göz ardı etmemek gerektiği kanaatindeyim. Yaşanılan bu sıkıntıların hiçbiri utanılacak bir konudan dolayı yaşanmadı. Hocaefendi’nin dualarında gözyaşları ile sık sık dile getirdiği gibi “Allah’ım, beni kardeşlerimle, kardeşlerimi de benimle mahcup etme/utandırma, itibarsızlığa mahkûm etme!” dediği gibi, Hizmet insanına mahut kesim tarafından pek çok iftiralar atılmış olsa da onu, Hizmet insanını mahcup edecek ispatlı hiçbir isnatta bulunamadılar. Hizmet insanının ortaya koyduğu gayretler hem Allah katın da hem de ülke ve dünya kamuoyunda takdire şayan işlerdi.
İnsanımız Hizmet projelerine destek için kendi cebinden ‘Himmet, infak’ da bulundu. Ülke insanımızda Hocaefendi’nin şahsında Hizmet gönüllülerine karşı sonsuz bir güven vardı. Şimdiye kadar hiçbir Hizmet insanının bu imkanları zimmetine geçirdiği, şahsına harcadığı vs. görülmedi. İçlerinden birine ‘Hırsız, yolsuz’ denilmedi.
Hizmet insanı halkın nezdindeki kredisini, konumunu, makamını şahsi veya dünyevi bir çıkar için suiistimal etmedi.
Yüzlerce müessese açıldı. Bu kurumların idarecilerinin ellerindeki imkanları, ailesine, yakınlarına peşkeş çektiği, torpille, liyakatsiz personel aldıkları, har vurup harman savurduklarına şahit olunmadı. İnsanlar hangi maksat için imkanlarını seferber etti iseler, onlar o istikamette sarf edildi.
Her belde de Işık Evler, yurtlar yuvalar vardı. Bu müesseseler ayrı ayrı kız, erkek öğrencilere hizmet veriyordu. Bu kurumlarda yıllarca bu milletin evladına kızlı erkekli hizmet verildi. Sayılarını Allah bilir. Hamdolsun ne kız ne de erkek yurtlarında ne bir taciz olayına ne de gayr-i ahlaki bir davranışa rastlanmadı. Bu kurumlarda yetişen öğrenciler bırakın uyuşturucuyu sigaradan bile uzak yetiştiler.
KHK ile işlerinden atılan insanlara somut hiçbir suçlama yapılamamıştır. Bu masum insanlar hakkında ‘Rüşvet yedi, yolsuzluk yaptı, yalan söyledi, -bağışlayın -kadın kız işlerine bulaştı, yakınlarına torpil yaptı, uyuşturucu sattı, sattırdı, dağıttı, konumunu, kuruma ait araç gereçleri şahsi çıkarları için karısına çoluk çocuğuna kullandırdı, vs. vs.’ diye bir suçlama, tespit katiyen söz konusu değildir. Aksine, bu şenaatleri işleyenlerle, hem de en üst düzeyde, kanuni vazifeleri gereği, hukuk ve halktan aldıkları cesaretle mücadele ettikleri için bu duruma düşürülmüşlerdir. Temiz, doğru, ahlaklı oldukları için tasfiye edilmişlerdir. Bunun neticesinde de kamu ve kamuya ait işler, ehil olmayan, liyakatsiz, kimselerin arenası haline gelmiştir.
Bu dönem tam bir fitne dönemidir. ’Ebu Hureyre’ nin rivayet ettiği bir hadis de Efendimiz (sas), ”İnsanlar öyle aldatıcı yıllar yaşayacaklar ki, o zamanda yalancı doğrulanacak, doğru söyleyen de yalanlanacak, (O toplumda) haine güvenilir, emin kimseye de hain nazarıyla bakılır hale gelecek! (Biraz sonra da) O zamanda Rüveybida konuşur’ buyurdu. Birisi dedi ki; ’Rüveybida nedir?’ Allah Resulü (sas), “Yine (o devirde) kamu işlerinde “Ruveybida Adam” söz sahibi olacaktır. “Ruveybida Adam nedir?” diye sorulunca, Peygamber (s.a.v.); “Önemsiz, basit, bilgisi kıt, aciz, fâsık ve sefih adamdır” diye cevap verdi. (İbni Mace 4036) Bir de toplumda, ağırlıklı olarak, bu türden insanların söz sahibi olmasını ve bunun neticelerini düşünün.
İnsanın bedeni, ruhu ıstırap çekse de vicdanın müsterih olması yaşanan acıları hafifletme bakımından oldukça önemlidir. Hizmet insanı inançları istikametinde içinde yaşadığı zaman ve şartları da gözeterek Allah, vatan, ülke insanı ve tüm insanlık için yapılması gereken ‘Doğru’ ne ise, gücü yettiğince o ‘Doğru’ları yaptı. Yanlış, utanılacak bir iş yapmadı. Bu yönüyle Hizmet insanının vicdanı müsterihtir. Hatırlanacaktır, o günün şartlarında, toplumun ekserisi sanat, spor, akademik camiaları vs. bu projelere maddi manevi destek vermişti. Hatta Ecevit, Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi zirvede bulunan devlet büyükleri Cumhurbaşkanları farklı ideolojilerden olmalarına rağmen yapılan bu hizmetleri takdir etti, alkışladı ve destek verdiler. Dolayısıyla normal şartlarda, bu hizmetin ortaya koyduğu projeler akıl, ruh, his, vicdan ve kalp sağlığı yerinde olan her insanın reddedemeyeceği projelerdi. Toplumun ihtiyacı olan, kamunun yararına pek çok çalışmalara imza atıldı. Semereleri de görüldü.
Hizmet Hareketini, gerçek vatansever KHK’lıları engellemeye çalışan bugünün muktedirleri, aslında yaptıklarıyla tarihe ‘Utanmazlar’ olarak geçeceklerdir. Zira Müslümanlığı kendi dünyevi çıkarlarına alet eden bu kişiler gerçekten sağlıklı insanlar olsalar insan içine çıkmamaları gerekirken, hiçbir şey olmamış gibi kör sağır ve dilsiz bir şekilde hareket etmeleri şaşılacak bir şeydir. Evet, bu dönemde hiçbir dönemde olmadığı kadar olumsuzluklar yaşandı, hala yaşanmaktadır. Ülke gündemindeki olayları sıktığınız zaman damlayan ‘Yalan, iftira, hırsızlık, yolsuzluk, üçkağıtçılık, rüşvet adam kayırma, torpil, fuhuş, eroin, esrar, uyuşturucu, kadın ticareti ,kumar ve şans-bahis oyunları, kara para, kaçakçılık, fail-i meçhuller, insan kaçırma, aldatma, faiz, tefecilik ,mafya vs.vs.’ olduğu ortadadır. Diğer taraftan bu zihniyetin toplumda yol açtığı deizm, agnostizm gibi cereyanların artması, gençliğin dinden, Allah’tan uzaklaşması, toplumun din ve dindar kişilere olan güven ve inancının sarsılması da ayrı bir utanılacak bir husustur. Evet onlar geçmişte, şimdi ve gelecekte bu utanç verici yanları ile anıldı/anılacaklar.
Hizmet insanı ve KHK’lı ülke severler de her ne kadar mağdur ve mazlum olsalar da, övünülecek hizmetleriyle anılacaklardır. Gerçek bir mümin yaptığı doğru şeylerden dolayı kınanmaktan, ayıplanmaktan korkmamalıdır. Kuran dine ve Allah’a sırt çeviren bir toplumun yerine, yepyeni ter-ü taze başka bir topluluk getireceğinden bahsederken onların özelliklerinden biri olarak da “Kınayanın kınamasından korkmazlar …’ (Mâide 5/54) buyurmaktadır. Evet, mağdur ve mazlumuz, fakat Elhamdülillah utanılacak bir durumdan dolayı değil.
Evet, haksızlık ve hukuksuzluğa, zulme ve gadre uğramak insana zor gelse de ‘Doğru ve Hak ‘yolda olmanın hem insan vicdanında, hem Allah hem de toplum nezdinde bir karşılığı olduğu da muhakkaktır ve bu bizler için önemli bir teselli kaynağı olmalıdır. Madem utanılacak değil, hamd edilecek bir durum söz konusudur, o halde gelin ‘Al gözlerini yerden‘ şarkısına kulak verelim.
https://www.youtube.com/watch?v=zXQS4KSGyYs)