17 Aralık'tan sonra Hizmet hareketine kimileri "hain", kimileri 'İsrail hesabına çalışıyor' , kimileri "ABD'ci" dedi kimileri de "haşhaşiler."
Ve darbe yapmakla suçladılar. Hizmet hareketi yarım asırdan fazladır özellikle eğitim alanında faaliyet yapıyor. Bu camiaya gönül verenler yıllardan beri vaazlar, sohbetler, konferanslar düzenliyor ve okullar, yurtlar, dershaneler açıyor, binlerce öğrenci okutuyor. Bu okullarda okumuş¸ veya okumaya devam edenlerden, okullarda, dershanelerde veya yurtlarda görev yapanlardan herhangi biri bugüne kadar hırsızlıktan, gasptan, talandan, yolsuzluktan, cinayetten, ırz ve namusa tecavüzden ya da başka bir suçtan yakalanmış mı, soruşturma geçirmiş mi?
Veya, 17 Aralık'a kadar -niyetleri her ne idiyse - camia ile görüşüp konuşmuş, müesseselere gidip gelmiş, 17 Aralık'tan sonra da söylentilere kanıp hizmete cephe almış binlerce insan, gittikleri, gördükleri yerlerde, konuşup görüştükleri kişilerde darbeciliğin, İsrail'e hizmet etmenin veya ABDciliğin ya da hırsızlığın, hainliğin, din düşmanlığının, ülke düşmanlığının, haşhaşiliğin emaresi herhangi bir şey görmüş, bulmuşlar mı?
Başta zamanın Başbakanı olmak üzere bazı bakanlar, milletvekilleri Türkçe Olimpiyatlarına gelmiş, övgü dolu sözlerle konuşmalar yaptılar. Hattâ, "Biz de bunun içindeyiz." dediler. Eğer Camia, İsrail ya da başka dış güçlerle ortak hareket ediyor idiyse, bu durumda hükûmet de onları, dolayısıyla İsrail'i desteklemiş olmuyor mu? Böyle saçmalık olur mu? Söylediğimiz bir sözün nereye vardığını düşünmek gerekmez mi? “Hükûmet camianın iç yüzünü bilmiyordu” diyecek sivri akıllılar olacaktır.
Camia bugün ortaya çıkmadı ki. Aklım erdi ereli ortada olan ve artık dünya çapına yayılmış bir hareketin ne olduğunu devlet yönetenlerin, üstelik söz açıldığında “sizden mi öğreneceğiz?” diyenlerin bilmemesi izah edilebilir bir durum mu?
Hizmet önceden iyi idi ama sonradan dış güçlere yaslandı, denilirse bu hiç haklı olmaz. Çünkü Hizmet’e hep düşmanlık beslemiş pek çok kişi, ellerinde hiçbir delil olmadığı halde bilhassa dine olan düşmanlıklarından dolayı Hizmet’i yıllardan beri İsrail ve ABD güdümünde olmakla suçluyorlar. Onlar biliyorlardı da bizimkiler mi bilmiyordu? Hizmetin okullarını, yurtlarını, dershanelerini ziyaret edenler, çocuklarını buralarda okutanlar, açılış törenlerine katılanlar, olimpiyatlarda methiyeler düzüp hatta gözyaşı dökenler, Hocaefendi'ye saygılarını gönderenler bugün yaptıkları suçlamaların delili, emaresi olarak 17 Aralık'a kadar ne gördüler, ne duydular, ne buldular? Gördüler, duydular, buldular, biliyorlardı da ses mi çıkarmadılar, göz mü yumdular? Böyle yaptılarsa hizmet kadar onlar da suçlu olmaz mı? Yok, hiçbir şey bulamadılar da birden 17 Aralık'ta fark ettilerse o güne kadar gözleri kapalı, kulakları sağır mıydı?
Bugün ekranlarda boy boy endam gösterip hizmete çamur atan sözüm ona gazeteciler o günlerde nerede idiler, ne yapıyorlardı? Bu havuz medyasının mensuplarının hepsi kör, ahmak, aptal, enayi miydi de hiçbiri fark edemedi?
Yıllarca hizmette kalıp sonra da kendilerine göre farklı nedenlerle ayrılan ve s¸imdilerde hizmete olmadık iftiraları atanlar 17 Aralık'a kadar nerede idiler, ne yapıyorlardı? Madem hizmet aleyhine bugün uydurdukları yalanlar gerçekti, neden ihbar etmediler?
Neden daha önce ekranlara çıkıp, gazetelere yazıp da ifşa etmediler?
Neden? İslam dini on beş yaşına gelmiş bir çocuğu âkil ve bâliğ kabul edip sözünden ve davranışlardan sorumlu tutarken, 55-60 yaşına gelmiş insanlar uzun yıllar içinde bulundukları
Hizmet’i bu yaşlarına kadar tanıyamayacak şekilde kör, sağır, basiretsiz, ufuksuz, iz’ansız ya da ergenlik çağına gelmemiş birer çocuk mu idiler de 17 Aralık’tan sonra âkil ve bâliğ oldular?
Esnaf, memur, işçi vs. kesiminden önceleri hizmetle haşir neşir olup da 17 Aralık'tan sonra hizmete düşman kesilen halk tabakasından insanlara da sormak lâzım: 17 Aralık'a kadar siz de mi hizmetin suçuna delil olabilecek bir şey göremediniz? Gördünüz de söylemediniz mi? Göremediniz ise şimdi neye dayanıp da düşman kesilip iftiralara ortak oluyorsunuz? Düne kadar ara sıra beraber olduğunuz, çayınızı içirip çaylarını içtiğiniz, evine misafir olup evinize misafir ettiğiniz ve şimdi iftira atıp karaladığınız , gıybetini yapıp etini yediğiniz insanların her biri yarın mahşer yerinde davacı olduğunda ne yapacaksınız?
Rüşvetin, iltimasın, torpilin, adam kayırmanın, ağalığın paşamlığın beyliğin, gücün, iktidarın, paranın geçmediği ; hiç kimseye haksızlık edilmediği, herkes hakkında ameline göre adilce karar verildiği, kişilerin yalnızca iman ve amel durumlarının dikkate alındığı Mahkeme-i Kübrâ’da Allahü Teâlâ’nın huzurunda ve ilk insan Hz. Âdem’den, kıyamet koparken doğacak son insana kadar sayısız ferdin gözü önünde hesaba çekilirken, Hizmet hakkındaki iftira ve kanaatlerinize geçerli delil olarak ne getirecek, ortaya ne koyacaksınız? Birilerinin iddia edip ispatlayamadığı dedikodularını mı? Medyadaki eyyamcıların lâf salatalarını mı? Yalancı basının yalanlarını mı? Ve kimleri şahit tutacaksınız? Her türlü imkâna sahip oldukları, kanun üstüne kanun çıkarabildikleri, her şeyi kendilerine göre dizayn edebildikleri hâlde bugüne kadar iddialarının birini bile ispatlayamamıs¸ olanları mı? Yoksa “Allah” inancının insanlar üzerinde baskı kurmak için uydurulduğunu söyleyip Allahü Teâlâ’nın varlığını inkar eden, Hz. Peygamber’e –hâşâ- mecnun diyen, onun İsmet-i harîmine dil uzatan, Kur’an’ı “Muhammed’in uydurmaları” diye niteleyen, İslam’ın insanları aldatmak, uyutmak, uyuşturmak için uydurulmuş olduğunu ileri süren ateistleri; daha önce İslâm’la, Kur’an’la hiç ilgileri olmayıp sonradan Konjektur göre menfaat gereği katı İslamcı kesilenleri veya Hizmet’e karşı onlarla işbirliği yapanları mı? Ya da dün söylediğini bugün, bugün söylediğini yarın yalanlayanları mı? Kimi şahit göstereceksiniz?
Bu dünyadan ne insanlar gelip geçti. Çünkü fanidir bu dünya. Hayattayken dünyanın en zengini ile en fakirinin, en güçlüsü ile en zayıfının yaşantıları farklı olsa da öldüklerinde ikisi de kara toprağa yar oluyor.
“ Yoklansın kafatası mezarda her ölenin; farkı var mı bakalım, hükümdarla kölenin.” mısralarında ifade edildiği gibi zengin ile fakirin, amir ile memurun, efendi ile kölenin, kral ile tebaanın hiçbir farkı kalmıyor. Ve hepsi de 7 metrelik beyaz bezden başka bir şey götüremiyor. Ha, bir de herkes amelini götürüyor; ki ahireti o amellerine göre şekillenecek.
Ve herkes orada niyetinin, düşüncesinin, kanaatinin, zannının, sözünün, davranışının hesabını kılı kırk yararcasına verecek. Cenab-ı Mevlâ Rahîm'dir, Gafurdur, ibadetlerdeki -varsa- noksanlığı belki affedebilir ama kul hakkını affetmeyeceğini herkes çok iyi bilir.
Öyleyse milyonu aşkın insan hakkındaki iddialarınızı, kanaatlerinizi ve su-i zannınızı ispatlayamazsanız; tevbesi , pişmanlığı, telâfisi, geri dönüşü olmayan o ebedî âlemde hâlinizin ne olacağını hiç düşünmez misiniz?
İnsan, Türkiye'de ve dünyanın yüz altmış ülkesinde fedakârca çalışan ve milyonlarca Müslümanın destek verdiği bir hizmet hakkında konuşurken insaflı olmalı.
Sözü uzatmayalım: Mevlâ öbür âlemde herkesi tek tek yargılayacak. Bir kâfire bile iftira atmayı haram sayan İslâm dinine inanıyorsak eğer, Müslümanlar hakkında söz söylerken çok dikkatli olalım. Arka plânını bilmediğimiz konularda yorum yaparken duyduğumuzun, gazetelerde okuduğumuzun doğru olmayabileceğini hiçbir zaman gözardı etmeyelim.
Bir Müslümanı veya herhangi bir Müslüman grubu haksız yere suçlamış olursak onlara mensup olan binlerce, milyonlarca insandan helâllik almaya imkân bulamayacağımızı ve öbür âleme bu kadar insanın hakkını yüklenmis¸ olarak gideceğimizi asla unutmayalım.
Resûlullah (s.a.v), bir gün ashabına,
– Müflis kimdir, bilir misiniz, diye sorar. Yanındakiler, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimse demektir.” derer. Hz. Peygamber (s.a.v.) s¸öyle buyurur:
– Asıl müflis, kıyamet günü namazı, orucu ve zekâtı ile gelir. Öte yandan, buna hakaret etmis¸, ona iftira etmiş, berikinin malını yemiş, şunun kanına girmiş, bunu dövmüş (ve onların haklarını almış) olarak gelir. Bu yüzden de yaptığı iyilik ve sevapları ona, buna (hak sahiplerine) dağıtılacaktır. Borcu ödenmeden sevapları biterse bu defa kendisi onların günahlarını yüklenecek ve sonra da cehenneme atılacaktır. (Müslim, Birr, 59.)
Amacım ne birilerini kötülemek ne de birilerini methetmek. Kötü olan, methedilse de kötüdür; iyi olan, kötülense de iyidir. Amacım, herkesi, sakin bir yere çekilip vicdanlarını harekete geçirerek düşünmeye davet etmek, Müslümanın İslami ölçülere göre konuşup davranması gerektiğini hatırlatmak.
Son olayların gerçek mahiyeti, iş ahirete kalmadan yakın zamanda ayan beyan ortaya çıkacak, kim doğruda kim yanlışta belli olacak ve bunu sağ olan herkes görecektir. İnşallah ortalık durulacak, bugün birbirlerine söz edenlerin, karşı duranların ve hattâ düşmanlık besleyenlerin içinde iyi niyetli olanlar gün gelecek, samimiyetle kucaklaşacaktır.
Olduğu gibi görünmeyen bazı çok yüzlüler de bu hengâmede çürük meyveler gibi ayıklanacak ve ömürlerinin sonunda bu yalan dünyayı perişan bir hâlde terk edip gideceklerdir.
Mevlâm bizleri; hakikati bilmeden, anlamadan, araştırmadan Müslümanlar aleyhinde söz söylemekten, Müslümana kâfir demekten, menfaatine mağlûp olmaktan, İslâm ve Müslümanlar aleyhine, ülkemiz ve milletimiz zararına is¸ çevirmekten, çok yüzlülükten, Sırat-ı Müstakîm’den saparak dökülüp kalmaktan, ahirete kul hakkıyla ve imansız gitmekten, rahmet ve mağfiretinden mahrum olmaktan muhafaza eylesin.
Âmîn. Ve’s-selâm.