Türk siyasi tarihi ve özellikle seçim öncesi dönem her zaman hareketli geçmiştir. 1’nci Meşrutiyet ve 2. Meşrutiyet dönemleri, Cumhuriyet’e giden yol, tek parti dönemi, demokrasiye geçiş, darbeler, koalisyonlar… Ve 21 yıldır süren AKP iktidarı…
Bu dönemde de Türkiye her seçim öncesi hareketli zamanlar geçirdi. Ancak 21 yıldır tek parti devri olmasa da tek adam devri ülkeyi yaşanmaz hale getirdi. 15 Temmuz 2016 darbe olayını “Allah’ın lütfu” bilen iktidar ve AKP Lideri Erdoğan, bütün pisliklerini bu 15 Temmuz halısının altına atmasını bildi ve hala da devam ediyor. Aklıselimini yitirmiş toplum ve siyasiler de maalesef aynı hatayı düşüyor. Muhalefet AKP iktidarından yaka silkse de bazı konularda ondan ayrı düşünemiyor. AKP iktidarının zulmüne karşı ciddi reçete ortaya koyamıyor. Ama gelin görün ki bunun yanında demokrasinin gereği olarak bir seçim yapmak zorundayız. Bu işin bir yanı… Aslında yazacağım konu bu değil…. Millet İttifakı’ndaki yaşananlar üzerinden bir fotoğraf çekmeye çalışacağım.
İYİ Parti lideri Akşener’in Millet İttifakı masasından kalkması ile oturması arasında neredeyse 48 saat geçmedi. Bu durum bize rahmet Süleyman Demirel’in “Siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” sözünü bir kez daha hatırlattı. Nitekim bu alabora sonrasında CHP lideri Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi. İYİ Parti Lideri Akşener’in agresif çıkışı neredeyse muhalefetin bütün umutlarının yok olmasına neden oluyordu. Ancak millet bu defa olanlara seyirci kalmadı. Hem İYİ Parti içinden hem de tüm muhalif kesimlerin İYİ Parti üzerinde kurduğu baskı sonuç getirdi. Millet yine Akşener’i o masaya oturttu. Milletten gelen bu baskıyı görmemek için kör olmak gerekir. Nitekim bunu en iyi anlayan da Akşener ve İYİ Partililer oldu. Akşener’in masadan kalkması ve oturması ile ilgili çok şey yazıldı. Bu konuda ekleyecek fazla bir şey yok.
Ankara en yoğun haftalarından birisi yaşadı dedik. Daha da yaşayacak… AKP Lideri Erdoğan, artık seçim kararı alacağını net bir şekilde ifade etti. Birkaç günü bu karar da açıklanmış olacak. Zaten bu satırları okuduğunuzda belki de Erdoğan, TBMM’yi ve kendisini feshetmiş olacak. Böylece muhtemelen Türkiye, 14 Mayıs 2023’te resmi olarak da olsa seçime gitmiş olacak… Ama bu seçimler olur mu olmaz mı bundan çok emin değilim.
Zira Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli gibi iki kurt politikacı anketleri okuması çok iyi bilirler ve anketlerde ancak yüzde 42’ye ulaştıklarının farkındalar. Bu tabloya karşı Erdoğan ve Bahçeli ya mecbur oldukları için seçime gidiyorlar ki Anayasal olarak bu böyle ya da başka bir hesapları var. Daha açık yazayım; İktidarın koltuğu bırakacağı konusunda çok iyimser bir düşünceye sahip değilim. Dolayısıyla kaos düğmesine ne zaman basacaklar onu merak ediyorum. Çok mu karamsarım? Eğer öyle isem karamsar olmak için çok nedenim var. Zira Erdoğan’ın iktidarı öyle kolay kolay bırakacağını sanmıyorum… Aynı durum Bahçeli için de geçerli…
Ama Türk siyasetinde en belirleyici güç artık HDP. DP’nin belirleyici rolünü en yakından Mart 2019 ve Haziran 2019 İstanbul yerel seçimlerinde gördük. HDP’nin desteği olmadan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu kadar açık ara ile yenilenen seçimleri kazanması zordu. Hem TBMM seçimleri hem de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde benzer bir durumu yaşıyoruz. Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı oyları neredeyse birbirine yakın.
Cumhurbaşkanının birinci turda seçilmesi ancak HDP’nin göstereceği tavırla mümkün. HDP baştan beri CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyordu. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun resmi olarak adaylığını ilan etmesinden sonra HDP eş genel başkanı Pervin Buldan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu CHP genel merkezine beklediklerini ifade etti ve olumlu mesajlar verdi.
HDP yönetimi cumhurbaşkanlığı seçimlerini HDP’nin kapatılmaması ve Millet İttifakı işbirliği açısından taktiksel olarak bakıyor. Bu nedenle HDP henüz cumhurbaşkanı adayı belirlemedi. Zira HDP’de cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun bu HDP seçmenini birinci turda büyük oranda kendi adayına destek olacağı anlamına gelir. Bu açıdan HDP’de hangi ismin aday olacağının çok bir önemi bulunmuyor. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı çıkarması Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması anlamını taşır. HDP’nin ikinci turda nasıl bir strateji izleyeceği bir anlamda HDP’nin kapatılıp kapatılması ile de doğrudan ilgili. HDP’nin kapatılmaması durumunda muhafazakar Kürt seçmenin bir kısmı Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verebilir. Buna karşın HDP’nin kapatılması Kürt seçmen üzerinde ciddi bir tepkiye neden olur. Sınırlı sayıda Kürt seçmen sandığa gitmese de HDP’nin ikinci turda desteği Millet İttifakı adayına olur.
HDP yönetimi, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’yi kapatması durumunda bile boykot karanını gündemine almayacak. Zira HDP yönetimi seçimlerin boykot edilmesi durumunda böyle bir boykot karanının AKP’nin lehine bir sonuç doğuracağını düşünüyor. HDP’de birçok kişinin siyasi yasaklı hale gelecek olması da HDP yönetiminin seçimleri boykot etmeme konusundaki kararlığını etkilemeyecek. HDP’nin kapatılması ve bunun sonucunda Kürt siyasetindeki olası parçalı yapı 2023 seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan için büyük kazanç olur. Zira AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan gibi isimlerin yer aldığı AKP yönetiminde HDP’nin kapatılması halinde PKK etkisindeki Kürt seçmenin seçimleri boykot edeceği görüşü hakim. Ancak Erdoğan’ın HDP’nin kapatılması sonrasında Kürt seçmeninin sandıktan küstürülmesini sağlayarak hedeflediği bölünmenin Kürt hareketinde yaşanması kolay değil. Zira Demirtaş’ın da içinde bulunduğu HDP yönetimi kendi içinde çok güçlü ve birleştirici bir güce sahip.
HDP politikalarının belirlenmesinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın eskiye oranla etkinliğini bulunmuyor. HDP’de 2015 seçimlerinden bu yana Kürt siyasetinin silahsız ve sivil zeminde yapılmasını savunan bir ekip var. Demirtaş, Buldan ve Sancar bu ekibin en önemli isimleri arasında bulunuyor. Kürt siyasetinin sivil zeminde yapılmasını benimseyen bu ekibin çevresinde toplanan ve politik bilinci yüksek bir kitle var. Bu kitlenin politikaları ile HDP seçimlerde belirleyici olabiliyor.
Buna karşın Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üzerinden AKP yönetimi ile görüşen PKK Lideri Öcalan ise HDP’nin kapatılması halinde seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini savunuyor. Öcalan’ın bu görüşü PKK yönetici kadrosu Murat Karayılan ve Duran Kalkan tarafından da kabul görüyor. PKK yönetiminin HDP’nin kapatılması halinde seçimlerin boykot edilmesini gündeme getirecektir. Ancak benzer bir durum 2019 yerel seçimlerinde de gündeme gelmişti. Mart 2019 Yerel Seçimleri öncesinde PKK Lideri Öcalan’ın tarafsız kalınması çağrısını HDP dikkate almadı. Kürt seçmen de PKK yerine HDP’den yana tavır takındı. Kürt seçmenin bu tavrı Kürt hareketinde bir kırılmadır. PKK’nın artık HDP üzerinde güçlü bir etkisi bulunmuyor. Bu HDP’lilerin elini rahatlatan bir durum. HDP’nin aday çıkarmayarak Millet İttifakı adayını desteklemesi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda seçilmesi anlamına gelir.