Önce bir tespitte bulunayım daha sonra asıl konuya geçeğim. AKP’nin 3Y’si iflas etti. Belki de bunu “AKP’nin 3Y’si tarih oldu” demek doğru olacak. 2001’de kurulduğunda ve 2002’de seçim öncesinde ve sonrasında AKP kitlelere 3Y’yi bitireceğiz vaadi ile selamlıyordu. 3Y yani yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk. AKP Genel Başkanı Erdoğan, bu üç etkeni bir ura benzetiyor ve biran önce Türkiye’nin vücudundan bunların söküp atılacağını söylüyordu. Kendisinden önceki iktidarları “yolsuz, yasaklı ve yoksul” bir Türkiye bırakmakla suçluyordu Erdoğan.
Aradan tam 20 yıl geçti. Birkaç hafta sonra AKP iktidara gelişinin 20’nci yılını kutlayacak. Ve işin garip tarafına bakın ki 20 yıl önce AKP’nin kaldırmak vaadinde bulunduğu “Yoksulluk, yolsuzluk va yasaklar” şimdi AKP iktidarını sallıyor. Türkiye yasaklı bir ülke, Türkiye yolsuzluğa batmış bir ülke ve Türkiye yoksul bir ülke! Ve 3Y’nin toplumun kılcal damarlarına kadar nasıl yerleştiğini görebiliyoruz. Erdoğan daha geçen gün itiraf etmedi mi Türkiye’de yoksulluğun olduğunu, AKP’nin çıkması için Meclis’te adeta mesai yaptığı sansür yasası değil midir yasaklı bir ülke olduğumuzun ispatı… Ve milyonlarca insanın “açız” feryatlarını kabul etmek zorunda kalmadı mı AKP’nin elit yöneticileri… İşte Türkiye’nin hali bu! Ama gelin görün ki AKP son anketlerde hala yüzde 27-30 bandında bulunuyor. Yani onca yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara rağmen Türkiye’de yüzde 30’luk bir taban AKP’ye oy veriyor. Bu durumu normal ülkelerde anlatmak gerçekten zor. Zira demokrasinin olduğu ülkelerde bu sonucun ortaya çıkması mümkün değil.
Erdoğan yıllar önce bir açıklamasında “Türkiye’de her kötülüğü dış güçlere bağlayamazsınız “ dediği halde şimdi kendi tabanına “dış güçler” aşısını enjekte ediyor ve artık şuurunu kaybeden bir kitle Türkiye’de bibere gelen zammı bile dış güçlere bağlıyor… Peki neden böyle oluyor, neden yüzde 30’luk kitle hala AKP’ye oy veriyor? Mitonomi olduğu artık kendi partilileri tarafından bile kabul edilen Erdoğan nasıl oluyor da kitleleri hala kendi etrafında (ve artık iktidarını artık bundan sonra sürdürmesini yetmeyecek olsa da) tutabiliyor.
Bir defa şunu unutmamak gerekiyor; Erdoğan, AKP seçmenini Türkiye’deki İslamcı hareketin üzerine inşa etti. Milli Görüş geleneğinin 40 yılda oluşturduğu İslamcı seçmen tabanının tamamında AKP etkili durumda. Siyasal İslamcı geleneğin asıl temsilcisi olan Milli Görüş’ün partisi Saadet Partisi ise yüzde 1’ler düzeyine geriledi. Merkez sağ partileri Doğru Yol ve Anavatan Partisi’nin yok olmasıyla birlikte de merkez sağda boşluk oluştu. Türkiye’de merkez sağ seçmen kitlesine hitap edecek bir parti hala bulunmuyor. AKP’nin erimeyen yüzde 30 oyu ana olarak bu iki tabandan geldi. 20 yıllık AKP iktidarı boyunca Erdoğan siyasal İslamcı taban ile merkez sağ tabandan gelen kitleyi kemikleştirmeye uğraştı ve uzun yıllar devam eden iktidarıyla bunu başardı. AKP’nin bir diğer stratejisi ise hamaset siyasetiyle toplumdaki milliyetçi/vatansever kesimi kendisine bağlamak. Erdoğan’ın kullandığı “dünya lideri, batıya kafa tutan lider, silah sanayisini şaha kaldıran lider” gibi sloganlarla milliyetçi kesimi AKP’ye kenetledi.
Erdoğan’ın Milli Görüş’ten devraldığı “sadakat” kavramı, AKP teşkilatlarında en çok kullanılan kavram. Zira ideoloji partilerinde dava ve lidere “sadakat” çok önemlidir. Bu milliyetçi bir parti olan MHP ile sol-sosyalist Vatan Partisi için de geçerlidir. Bu tür partilerde siyasi mücadele sürekli olarak “beka” ile ilişkilendirilir. Bu nedenle lider ve parti yönetimi kendi seçmeninden “sadakat” bekler. Gezi Protestoları, 17-25 yolsuzluk operasyonları ve 15 Temmuz’un üçüne birden AKP “darbe” nitelemesini kullanıyor ve Erdoğan, savaş kazanmış bir komutan olarak gösteriyor. Erdoğan’ın karşılaştığı her meydan okuma, her seçim yeni bir savaş AKP seçmeni için. Zira Erdoğan’ın siyasi hayatının tehlikeye girmesi, parti söyleminde bir beka sorunu. Bu dil, seçmenin tansiyonunu sürekli yüksek düzeyde tutan ve seçmeni kemikleştiren bir durum.
AKP’nin tabanını bir arada tutan bir diğer unsur ise kazanımlarını kaybedecekleri endişesi. AKP öncesinde başörtülü kadınlar üniversiteye gidemiyor, başörtülü kamu görevlisi olamıyor, dindar kişiler kamuda belli bir noktanın üzerine yükselemiyordu. Muhafazakar çevredeki insanların devletin belirli kademelerine gelmesi neredeyse imkansız hale getirilmiş, Kemalist-Laik sistem tarafından adı konulmamış bir kast sistemi uygulanıyordu.
AKP, tüm bu kazanımların kaybedilebileceğine ilişkin söylemini, kemikleştirdiği tabanına sürekli hatırlatıyor. Kemalistlerin zaman zaman nükseden ya da bazı tartışmalı konularda tekrar öne çıkan aşırı seküler, din ve dindar karşıtı söylemleri, muhafazakar-milliyetçi kesime yönelik aşağılayan söylemleri de AKP’nin, kazanımların kaybedilebileceği propagandasının yakıtı oluyor. Örneğin, 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşu sırasında CHP’li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Osmanlı karşıtı söylemleri, son Osmanlı padişahı Vahdettin'i vatan haini ilan etmesi, AKP tabanında büyük yankı buldu. CHP’nin asla değişmeyeceği, muhafazakar ve dindar kesimle asla barışmayacağı, iktidara geldiklerinde tekrar eski düzene dönüleceği, bütün kazanımların kaybedileceği tartışıldı. Sosyal medyada AKP’liler çok şiddetli tepki gösterdiler. Cumhuriyetin kuruluşundan beri ezilen dindar kesimin travmaları, AKP için iyi bir siyaset alanı.
Devletten sosyal yardım (yaşlı bakım yardımı, asker ailelerine yapılan yardım, yoksulluk yardımı) alan kesimler de AKP’nin iktidardan gitmesi halinde bu yardımların kesilebileceği endişesini taşıyor. AKP iktidarı bu kesimlere yönelik sosyal programlarını sürekli olarak güncelliyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 21 Eylül 2022’de Mayıs 2023 tarihine kadar Aile Destek Programı’ndan yararlanabilme kriteri ile mali oranını açıkladı.
AKP’ye oy veren sadık seçmen profili son bir yıl içinde ekonomik kriz ile birlikte zedelendi ve kısmen “kararsızlık” düşüncesine evrildi. AKP’yi “seçeneksiz” olduğu gerekçesiyle destekleyen bu grup laik ve seküler kimliği nedeniyle CHP’ye yönelmiyor. Aynı grup yine milliyetçi ve seküler söylemi nedeniyle de İYİ Parti’ye de sıcak bakmıyor. DEVA, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi de iktidar olmaya uzak oldukları gerekçesiyle tercih edilmiyor. AKP’nin 20 yıldır iktidarda olması da güven ve istikrara oy veren kesimlerin Erdoğan’dan kopmamasını sağlıyor. İşin garip tarafı Yöneylem Araştırma’nın Ağustos 2022 anketine göre, AKP’ye oy verenlerin yüzde 74’ü Türkiye’nin iyi yönetildiğini düşünüyor. Artık gerisini siz düşünün! Ortada bir AKP ve seçmeni durumu yok, ortada tam anlamıyla “Erdoğan’ın müritleri!” durumu var.
Tarih tekerrürlerle doludur. Allah (CC)’ın Hz. Musa’ya bir mucize vermiş ve kutlu peygamber elindeki “asa” ile Kızıldeniz’i yarmış ve bir avuç mümini zalimin elinden kurtarmıştı. Kızıldeniz’in yarıldığını gören Firavun ortada bir gariplik olduğunu anlamaması mümkün değildi, ama buna rağmen haset, kin, nefret ve inkarından dolayın atını Kızıldeniz’e sürmüş, onu izleyen binlerce asker de aynı şeyi yapmıştı. Bile bile ölümü gitmişlerdi askerler Firavun ile birlikte! Kıssadan hisse almak önemli. Türkiye bir uçuruma gidiyor ve Erdoğan bu durumu bile bile atını mahmuzlayıp ülkeyi uçuruma sürüklemekte ısrar ediyor. Daha kötü olanı ise kendisini destekleyen milyonlarca insan da peşinden gidiyor.