AKP lideri Erdoğan, bu defa depremi Allah’ın bir lütfuna (!) çevirmek için kolları sıvadı. Deprem yaralarını sarmak için bir yıl isteyen Erdoğan’ın niyeti açık bir şekilde seçimleri bir yıl ertelemek. Kuşkusuz bunu ifade etmese de Erdoğan’ın yolunu kolaylaştırmak isteyenler çıktı. TBMM eski başkanı Bülent Arınç’ın “seçimler ertelensin” önerisini başka türlü değerlendirmek mümkün değil! Erdoğan, kafasında seçimlerin ertelenmesi konusunda kararı vermiş gibi sadece bunun nasıl bir uygulamaya koyacağını hesaplıyordur. Öyle ya Erdoğan, bir gemide 9 masum bulunurken bir cani için o gemiyi batırmaktan çekinmeyen bir kişilik sergiliyor. Devletin bekası dedikleri şey de aslında kendi iktidarlarının bekası! Ciddi bir beka sorunu yaşıyor Erdoğan ve ekibi.
Son bir yıldır yaşanan ekonomik kriz, bunun neden olduğu oy kaybını önlemek için Erdoğan son 6 aydır neredeyse kesenin ağzını açmıştı. Zamlar yapıldı, öğrenci affından vergi affına kadar birçok düzenleme geçirildi. Tayyip Erdoğan düzlüğe çıkmak için yoğun çaba harcarken hiç kimsenin beklemediği ilahi bir tecelli geliverdi ve Erdoğan’ın tüm hesaplarını sıfırlandı. Ondandır Erdoğan’ın kameralar karşısında yüzünü asması, ondandır herkese parmak sallaması! Aylardır süren korku ve panik hali depremle birlikte iyice ortaya çıktı. Korkuları o kadar yanlış yapmalarına neden oluyor ki, farkında değiller diyeceğimi ama hiç de öyle değil durum, her şeyin farkındalar ve bilerek isteyerek yapıyorlar. Bilerek isteyerek yalan söylüyorlar, kendilerinden başka hiç kimsenin başarılı olmasını istemiyorlar. İşte ondandır bütün bakanların her konuşmasında Erdoğan’a atıf yapması ve sanki onun izni olmadan hiçbir şey yapılamaz imajı vermek istemeleri. Ondandır tek adamı kutsamaları, o tek adam yıkıldığında yok olacaklarını biliyorlar… Ve o tek adamın ömrünü uzatmak için her şeyi mubah görüyorlar.
AFAD harici kimse iş yapmasın istiyorlar, Kızılay’ın bile AFAD’ın önüne geçmemesi için Kızılay’ın işleri ağırdan almasını söyleyecek kadar ileri gidiyorlar… Kendi reklamlarını yapmak için sivil toplumun bütün yardımlarını “devlete rağmen” yapılıyor havası vermeye çalışıyorlar. Sivil toplumda ismi ne olursa olsun her çabayı adeta başıbozukluk olarak göstermeye çalışıyorlar. Niyetleri hiç iyi değil ve korkarım daha fenasını planlıyorlar!
Depremin bütün bilançosu ortaya çıktıkça, eksiklikler telafi edilmedikçe daha da toplum nezdinde batacaklarını biliyorlar onun için depremin konuşulmasını istemiyorlar. Onun için yağma ve işkence ve öldürülmelerin konuşularak gündem değiştirmeye çalışıyorlar. Onun için yayın yasağı getiriyorlar, onun için kolluk güçlerini etkin kullanmıyorlar hatta polislerin tam anlamıyla işkence olarak tanımlanabilecek hareketlerini görmezden geliyorlar… Gözlerini hırs bürümüş durumda, kaybetme korkusu iliklerine kadar işlemiş durumda.
Ve korkarım daha da ileri gidecekler… Belki de 10 ilde uygulanan olağanüstü hali tüm ülke geneline yayacaklar, belki de Gezi Olayları tarzı bir kalkışma için zemin yokluyorlar, belki de üniversite yurtlarını onun için kapattılar ve belki de öğrencilerin bu şekilde eylemler yapmasını istiyorlar… Belki de derin yapılara bağlı hücreleri bunun için hazırlıyorlar… Bunu yaparlar mı yaparlar! Bunlar ki sırf Suriye’ye saldırmak için karşıya 4 kişi geçirip 8 füze attırma planı yapan bir iktidar! Bunlar için 8 füze atılmış yüz kişi ölmüş ne önemi var!? Tek istedikleri iktidarlarını koruyabilmek, tek istedikleri gelecekleri kararmasın… Savaş çıkmış, şehitler gelmiş, terör saldırısı olmuş veya deprem gibi afetler olmuş binlerce kişi ölmüş, önemli olan onlara bir helal gelmesin. Şimdiye kadar her şeye bir kılıf buldular. Darbe dediler, dış güç dediler, “İslam’ın bekçisiyiz, biz gidersek İslam gider” dediler. Ve ne yazık ki bunlara inanan bir kitle oluşturdular!
Bırakmamak için depremi Allah’ın lütfuna çevirecekler… Nasıl ki 15 Temmuz 2016 darbe olayını Allah’ın bir lütfu olarak gördüler ve kendi sistemlerini yerleştirmek için her tülü zulmü yaptılar şimdi de aynısını yapacaklar. Bu defa depremi bir Allah’ın lütfuna çevirecekler. Deprem diyecekler Anayasa’yı askıya alacaklar, Anayasa hükümlerini uygulamayacaklar. Seçimleri yaptırmayacaklar…. Ve bunu sağlamak için de zemin oluşturacaklar. Karanlık kapılar ardında karanlık ruhlu insanlarla yaptıkları planları uygulamaya çalışacaklar! Ve kendi tabanlarının kendi arkalarından geleceğini bildikleri için gerekirse kendi destekçilerini sokağa sürmekten çekinmeyecekler. Ve deprem bölgesindeki linç görüntülerini bir de bu açıdan bakın; bir anlamda kendi tabanına “siz ceza kesmekte serbestsiniz” algısını ve cesaretini veriyorlar. Zira AKP içindeki radikal kesim şimdiden hesap sorma ve bedel ödetme tehditleri artık sosyal medyanın her alanında görülüyor. Erdoğan’ı halife, Mehdi gören bir ekip var karşımızda ve onu kutsayan bir kesim var. AKP’nin oy veren tabanından bahsetmiyorum milletvekilleri arasında bile Erdoğan’ı kutsayan birçok isim var. Daha dün eski AKP milletvekili Mehmet Metiner’in “Ölenleri geri getiremeyiz ama Adıyaman’ı yeniden inşa edecek bir reisimiz var” sözünü nereye koyacaksınız?
Ne çabuk unuttuk AKP’lilerin sözlerini! Ne çabuk unuttuk AKP eski milletvekilleri Fevai Arslan’ın “Erdoğan Allah’ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider” sözünü, ne çabuk unuttuk Efkan Ala’nın “Peygamber hata yaptı, biz yapmadık” sözünü, ne çabuk unuttuk, Yasin Aktay’ın “Erdoğan’ı görünce salavat getiririz”, Murat Yıldırım’ın “Erdoğan ümmetin lideri”, Hüseyin Şahin’in “Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir” ve Agâh Kafkas’ın “Başbakan (Başkan) sözü peygamber sünneti” sözlerini !
AKP seçmeni Erdoğan’ın kaybetmesini ümmetin kaybetmesi olarak yorumluyor. Buna izin vermeyeceklerini ve gerekirse silahlanarak sokağa çıkacaklarını söylemeleri de yeni değil. Hatırlayın AKP teşkilatından onlarca kişi elinde silah toplumu tehdit eden videolar çekti bir süre önce. AKP Gençlik Kolları eski genel başkanı İsmail Karaosmanoğlu ile AKP Kadıköy Gençlik Kolları üyesi Mehmet Emin Göç bu kişilerden sadece ikisiydi. İşte Erdoğan, 20 yılda oluşturduğu ve kendisine biat eden güruhun bu özelliklerini çok iyi biliyor ve tüm hamlesini ona göre yapıyor. Türkiye’yi zor günler bekliyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Onun için Anayasa, yasa, demokrasi gibi Erdoğan’ın ağzından düşürmediği sözlere sakın kanmayın! Demokrasiyi, Anayasa ve yasaları askıya alacak, hem de Anayasal kurumların eliyle.
Seçimleri erteleyen, kendi iktidarını pekiştirmek için daha da otoriter olan Erdoğan’ın bir gün kameralar karşısında “Deprem Allah’ın bir lütfu oldu” sözlerini duymanız yakındır… Zira AK Saray’daki hava değişti… Asrın felaketini asrın lütfuna çevirmek için karar verdiler bile… Şimdi bunu sahneye koyacaklar… Her şeye rağmen ve dahası herkese rağmen! Ülke kaybetmiş, insanlar ölmüş umurlarında değil, yeter ki kendileri gitmesin!