Bir ilim, fikir ve aksiyon insanı hakkında hüküm vermek için onun yazılı, sözlü eserlerinin ve dünden bugüne hayat çizgisinin ele alınıp incelenmesi ve ona göre karar verilmesi gerekir. Böyle yapılmaksızın duyuma, tarafgirliğe, algı oluşturmaya dayalı iddia ve ithamlar hakikat ehli yanında bir kıymet ifade etmeyecek hatta yalan, iftira ve hezeyandan öteye geçemeyecektir.
Bu perspektiften Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yazılı ve sözlü eserlerine bakıldığında onun en çok üzerinde durduğu, Müslümanlığı oturttuğu temel blokajın iman, marifet ve muhabbet kanatlı düz kulluk olduğu görülür. Bırakın mehdilik, şeyhlik gibi manevi makamları onun hayatında ve eserlerinde herhangi bir maddî-manevî makam, paye beklentisine girmeme sürekli kendini sıfırlama, tevazu, mahviyet ve hacalet esastır.(1)
Bu şekilde Hocaefendi’nin genel anlayışına kısaca temas ettikten sonra şimdi mehdilik ve Mesihlik iddialarına geçmek istiyoruz.
Fethullah Gülen yazılı ve sözlü eserlerinde “mehdilik iddiasının dalalet; Mesihlik iddiasının ise küfür olduğunu” çok net bir şekilde defaatle ifade etmiştir: “Kendisi öyle itikad etmese bile etrafındaki insanların hüsn-ü zanlarına, o türlü lâf ü güzafına göz yuman, o iddialara karşı sükût duran insan da küfre ve dalalete karşı sessiz kalıyor demektir. Öyle bir insan hakkında da, Efendimiz’in beyanlarından aldığımız bir sözle “dilsiz bir şeytan” desek sezâdır. Şayet bir kimseye, etrafındakiler “Mesîh” diyorlarsa, o da bunu bildiği halde sessiz duruyor ve bu dalalete karşı onları ikaz etmiyorsa, o kimse, dilsiz bir şeytandır. O iddiayı kabulleniyorsa kendisi de kâfirdir. “Mehdîyim” iddiasıyla ortalıkta dolaşıyorsa o kimse de dalalete sürüklenmiş bir zavallıdır. Bir Müslüman’ın o tür iddiaları kabul etmesi mümkün değildir.” (Ümit Burcu, s.39)
21 Mart 2014 tarihinde zaman gazetesine verdiği ropörtajda da bunu gayet açık olarak şu şekilde ifade etmiştir: “Bu konuda bir kere daha Hazreti Mevlânâ gibi diyeceğim: Ne mehdilik ne mesihlik ne de başka bir paye, sıradan bir kulum. "Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim, Hazreti Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse; ondan da bîzarım, o sözden de bîzarım (şikâyetçiyim)."
Fethullah Gülen, Mehdi ile ilgili hadislerin kaynaklarda yer aldığını (Ebû Dâvûd, mehdî 6; İbn Mâce, fiten 34; İbn-i Hibban, Sahih, 15/216) fakat bu meselenin müminlerin “âmentü” erkânına inandıkları gibi inanmaları gerekli olan meselelerden biri olmadığına vurgu yaparak; “İmanın rükünleri kabul ettiğimiz bu altı esas arasında hurûc-u Mehdî ve nüzûl-ü Mesîh yoktur. Eğer bunlar erkân-ı imaniye ölçüsünde mutlaka inanılması gereken, inanmayanı küfre götüren meseleler türünden olsaydı, bunları da Sahib-i Şeriat erkân-ı imaniye arasında sayardı.” Hocaefendi devamla “Ne Maturîdî ne Eş’arî ne de bir başka ehl-i sünnet imamı Mehdî ve Mesîh’e imanı erkân-ı imaniyeden biri olarak saymamışlardır.” hakikatine dikkatleri çekmektedir. (Ümit Burcu, s.35)
Ayrıca Fethullah Gülen Hocaefendi, bütün dünya tarafından takip edilen Bamteli ve Herkulnağme video sohbetlerinde de bu hususu defaatle gayet net açıklamıştır. İsteyene bir link mesafesi yakındır. Linkler şu şekildedir:
Ayrıca Fethullah Gülen Hocaefendi’nin rehberliğinde Yeni Ümit Dergisi’nde akademik bir dosya çalışması yapılmış daha sonra da kitap olarak “Mesih Nerede? Mehdi Kim?” adı altında 2010 yılında basılmıştır. Bu çalışmada da Mehdilik ile ilgili rivayetlerin hadis kaynaklarında yer aldığı; fakat bu hadislerde bildirilen özelliklerin muayyen, belirli bir şahsa delaletinin kat’î olmadığı dolayısıyla mehdilik iddiasında bulunmanın dalalet ve bu tür iddialarda bulunmanın psikolojik bir rahatsızlık olduğu da ele alınmıştır.
Diğer taraftan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Kur’an, Sünnet ve sahabe çizgisinde adanmışlık ruhu ile dine hizmet çizgisine gönül vermiş insanların teveccühünü mehdilik iddiasına delil göstermeye çalışmak doğru değildir. Dünden bugüne tevazu, mahviyet ve rızay-ı ilahi eksenli dine hizmet eden âlimlere, maneviyat büyüklerine insanlar teveccüh etmiştir. Onlara olan bu teveccühü hazmedemeyen insanlar da olmuştur. Zaman zaman kendi hakimiyet ve yönetimini devam ettirmek isteyenler dini değerleri kendi kontrollerine alarak istedikleri gibi kullanarak kendilerine payanda haline getirmek istemişlerdir. Dinin semavi orijinini temsilden taviz vermeyen sivil ulemayı, maneviyat büyüklerini de makam, mevki, dünyevi imkanlar ile tekellerine almaya çalışmış, alamadıklarını da baskı, zulüm veya değişik karalama kampanyaları ile sindirmeye, toplum nazarındaki itibarlarını sıfırlamaya çalışmışlardır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye olan insanların teveccühünü sıfırlamak hatta ona düşman hale getirmek için başvurdukları yollardan biri de onu bu tür “mehdilik”, “Mesihlik” iddia ve ithamları ile karalamaktır.
İşin en müessif tarafı da dinin ruhunu ve özünün topluma anlatma ve temsil etme konumunda olan ve ilmi disiplinlere riayet etmesi gereken DİB ve bazı akademisyenlerin Fethullah Gülen’in yazılı ve sözlü eserlerinde apaçık ortaya koyduğu mehdilik ve Mesihlik ile ilgili yaklaşımlarını görmezlikten gelerek sürekli Hocaefendi’yi bahsi geçen iddialarla linç etme kampanyasına yeltenmeleridir. İşin doğrusu onların bu şekilde davranmasını hak, hakikat ve ilmi disiplinlerle telif mümkün değildir.
Netice itibariyle Fethullah Gülen’in yazılı ve sözlü eserlerinde ve dünden bugüne hayat çizgisinde düz kulluk esas, mehdilik iddiası sapıklık, Mesihlik iddiası ise küfürdür. Mesele, önyargısız, vicdan eksenli hareket eden, ilmi disiplinlere riayet eden, aklî dengesi yerinde, dini değerlerini dünyevi menfaatler için satmayan insanlar için gayet açık ve nettir.
Metin Selim
(1) Kalbin Zümrüt Tepeleri, 1/148; Fikir Atlası, “Kendini Sıfırlama, s. 161; Fasıl, 4/48; Ölümsüzlük İksiri, s. 252; Kendi Ruhumuzu Ararken, s.59.