Naktimizi (servetimizi) boşa harcamadığımız gibi, vaktimizi zâyi etmemede de hassas olmalıyız. Telâfisi mümkün olmayan vaktimizi boşa zâyi etmemeli, ileride bizi utandıracak günahla kirletmemeye gayret etmeliyiz. Yoran ve usandırıcı bir işten, dinlendirici yeni bir işe devam ederek vaktimizi değerlendirmeliyiz.
İmam Ebu Yusuf , kitap okumayı yani ilimle meşgul olmayı meşguliyetlerin en değerlisi olarak görmekte, hatta ölürken bile ilmi mesele müzâkere ederken ölmeyi dilemektedir.
Büyük âlim Hammad bin Seleme; ya namaz kılar, ya hadis anlatır, ya da Kur’an dersi verir, vaktini böyle değerlendirirdi. Nitekim vefatında namaz kılarken secde anında ruhunu Rahman’a teslim etmişti.
Hasan Basri hazretleri, Sahabe Efendilerimizin dakikalarını bile boşa harcamadıklarını anlatır ve şöyle derdi: ‘Sizin paranızı boşa harcamaktan kaçındığınızdan çok daha fazla, vakitlerini zâyi etmekten uzak duruyorlardı.‘
Basra’nın büyük âlimi Abdullah bin mir’e bir dostu; ‘Biraz vakit ayırda sohbet eder, vakit geçiririz‘ deyince o zat; ‘Tut güneşi gitmesin! Seninle oturup havadan sudan konuşup vakit geçirelim. Güneş durmuyor gidiyor; ya vakti durdur veya akıp giden vaktimizi değerlendirelim‘ demiştir.
Efendimiz (sav); ‘İki nimet vardır ki insanlar kıymetini bilmiyorlar. Biri, sıhhat(sağlık), diğeri ise, boş vakitdir‘ (Buhari, Tirmizi) buyurmuşlardır. Allah Teâla’nın insanoğluna bahşettiği dünyevî nimetlerin en büyüklerinden ikisi sağlık ve boş vakittir. İnsan bunları rıza-yı ilâhi istikâmetinde kullanmasıyla hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna ulaşırken, yine bu iki nimeti yanlış yerde kullanmasıyla ahiret cihetiyle büyük bir vebalin altına girdiği gibi, dünya cihetiyle de peç çok sıkıntılara düçar olacaktır.
Allah Resûlü (sav) konuyla ilgili benzer bir hadislerinde; ‘Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmdan evvel gençliğin, hastalıktan evvel sıhhatin, fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın, meşguliyetten evvel boş durmanın ve ölün gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!‘ (Hâkim) buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz‘in (sav) hayat-ı seniyyelerini dikkatle incelediğimizde O’nun, hayatının her anını dolu dolu değerlendirdiğine ve sıhhatini Allah yolunda en güzel şekilde kullandığına şahit olmaktayız. Böylece O (sav), hem üzerindeki Allah haklarını, hem de ailesi ve ümmetinin ihtiyaçlarını en güzel şekilde yerine getirmiştir. Günümüzde de müslüman olmadığı halde, vaktini en iyi şekilde değerlendirmek ve sağlığını korumak isteyen pek çok kimse, müslümanların ve özellikle de Allah Resûlü‘nün yaşayış şeklini örnek almaktadır.
Sağlığımızın korunmasında en önemli hususların başında yeme içmenin kontrol altına alınması gelmektedir. Sıhhatin korunup onun hayır yollarında kullanılması adına şu hadis-i şerif ne kadar geniş manalar ifade etmektedir: ‘Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana belini doğrultacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birirni yemeğe, üçte birirni içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.‘ (Tirmizi, İbn-i Mâce)
Bir mü’minin vaktini ayırması ve yerine getirmesi gereken farklı sorumluluk ve mes’uliyetleri bulunmaktadır. Bu sorumluluklar yine bir hadis-i şerifte şöyle anlatılmaktadır: ‚Rabbinin senin üzerinde hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.‘ (Buhari, Tirmizi, Ebu Davud)
Bu hadisten hareketle mü’min, yirmidört saatini üçe bölerek, her bir parçayı en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır. Günün üçte biri Allah’a ibâdete, Kur’an’a, namaza, zikir ve tefekküre, tebliğ ve irşad gibi hayırlı işlere ayırlmalıdır. Diğer üçte birini aile, anne baba, kardeşler, akrabalar, komşular, yakın ve uazak arkadaşlar ve muhatap olduğumuz insanlarla ilgilenmeye, onları ziyaret edip dini ve dünyevî ihtiyaçlarını görmeye, çocukların ve genç nesillerin eğitim ve terbiyesi, kalbî ve ruhî hayatlarının rehberliğine ayırmalıdır. Son üçte birlik dilim ise, insan olmanın gerektirdiği bedenî istirahat, yeme içme, dinlenme, temizlik, ticaret, alış veriş ve mâişet için bir işte çalışma gibi hususlara sarf edilmelidir.
Aile efradına, dost ve arkadaşlara ayrılan vakit, onlarla sadece yemek yeyip çay içerek hoş vakir geçirmekten ibâret görülmemeli, birlikte geçirilen zamanlar sohbet-I canan, sohbet-I Kur’an, sohbet-I Resûl ile değerlendirilmelidir. Her müslümanın daha baştan günlük, haftalık, aylık, yıllık ve ömürlük genel bir planı olmalı ve bu plan ve program, zamanın şartlarına gore güncellenerek detaylandırılmalı ve hayata geçirilmelidir. Böyle ciddi bir umumî plan dahilinde yaşayan iinsanlar, ‘Acaba şimdi ne yapsam?’ gibi bir kararsızlık ve boşluğa asla düşmeyeceklerdir.
Sıhhat ve boş vaktin hayırlı bir şekilde değerlendirilmesi adına şüphesiz en önemli husus; beş vakit namazın daima vaktinde ve mümkünse cemaatle kılınması olacaktır. Başta nefse zor gelse de irâdenin hakkının verilmesine Cenâb-ı Hakk’ın bir armağanı olarak bu mesele gittikçe kolaylaşacak, zamanımız genişleyip bereketlenecek, Allah Teâla az zamanda çok işlere muvaffak kılacak ve böylece asrımızın en önemli sorunlarından biri olan vaktin hızlıca ve boş geçip gitmesinin önüne geçilmiş olacaktır.
Bu konuda diğer önemli bir nokta ise, genç ve sıhhatli iken, farzların haricinde bol bol nâfile ibâdetle meşgul olunması, şayet varsa bir an once kazâya kalmış namaz ve oruçların iâde edilmesidir. Çünkü, bunların hastalık ve yaşlılık zamanlarında kazâsı zor olacaktır.
Kucak dolusu nakit harcasak, geriye getiremiyeceğimiz vaktimizin kıymetini iyi bilmeliyiz. Gelin! Nakitten de kıymetli vaktimizi, boşa harcamaktan kaçınalım. İlerde pişman olmayacak şekilde vaktimizi iyi değerlendirelim.