Cenâb-ı Hakk’ın muvakkaten insanlar için hazırladığı dünyâ, devr-i dâim olarak devam etmektedir. Hz.Âdem’den (as) bugüne îman ve küfür mücâdelesi devam etmiş ve kıyâmete kadar da devam edecektir.
Böyle bir mücâdelede, samîmî ve gayr-i samîmi nice insanlar, kendilerine göre doğru bildikleriyle hareket etmekte ve gûyâ o doğrularıyla yazılı ve sözlü olarak toplumu yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Hayır, hayır! Yalan, iftira ve Müslüman kimlikleriyle halkı yanıltmakta ve aldatmaktadırlar.
Tecrübelerle sâbittir ki, bu insanların büyük çoğunluğu evde hanımı ve çocuklarını dahi idâre edememekte, o mâsumlara bile zulüm etmektedirler. Onları omuzundan silkip atmakta ve kendi zevki ve saltanâtı içinde boğulup gitmektedirler. Ama farkında değiller veya hırs ve inatlarının esîri ve kölesi durumundadırlar.
Hz.Üstad, ‘Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değildir’ buyurarak; sabır, sebat ve gayretle imtihanların atlatılmaya çalışılmasını tavsiye etmiştir.
Cenâb-ı Hak İsrâ suresi 76.âyette; “Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler.”
Aynı sûrede 81 ve 84.âyetlerde de; “Sen Bizim nizâmımızda aslâ bir değişiklik bulamazsın! De ki: “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Çünkü bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.”
“De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır. Kimin daha isâbetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir.”
Kehf sûresi 7.âyette; “Biz, dünyada bulunan her şeyi ona bir zînet kıldık. Böylece insanlardan kimin daha iyi iş gerçekleştireceğini ortaya koymak istedik.”
Yine Kehf sûresi 103 ve 104.âyetlerde de; “De ki: “İşleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi?
“Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Halbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar.”
Ve Muhammed sûresi 22.âyette de; “Demek ki ey münâfıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız! (Allah’a verdiği söze bile sâdık kalmayan kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de beklenemez).” Buyurmaktadır.
Rabbimiz Nur sûresinde de:
“Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’ı tazim edip O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte ebedî başarı ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.” (52)
“Senin kendilerine emretmen halinde hicret etmeye veya savaşa çıkacaklarına dair var güçleriyle yemin billah ettiler.
De ki: “Yemine ne hacet! Yemin etmeyin, sizden istenen makul bir itaattır. Elbette Allah yaptığınız ve yapacağınız her şeyi bilir” (53)
“De ki: “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin.
Eğer sırtınızı dönerseniz bilin ki Peygamber kendi görevinden, siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz. Ama ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Yoksa, peygamberin görevi, açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir.” (54)
“Allah içinizden iman edip makbul ve güzel işler işleyenlere kesin olarak vaad buyurur ki:
“Daha önce müminleri dünyada hâkim kıldığı gibi kendilerini de hâkim kılacak, kendileri için beğenip seçtiği İslâm dinini tatbik etme gücü verecek ve yaşadıkları korkulu dönemin arkasından, kendilerini tam bir güvene erdirecektir.”
Çünkü onlar, yalnız Bana ibâdet edip hiçbir şeyi Bana şerik yapmazlar. Artık bundan sonra kim küfrana saparsa, işte onlar yoldan çıkıp Allah’a karşı gelmiş olurlar.” (55)
“Öyleyse ey müminler, siz namazı hakkıyla îfâ etmeye devam edin, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki merhamete mazhar olasınız. Gerçek müminler ancak öyle kimselerdir ki; Allah’a ve Resulüne bütün kalpleriyle îman etmiş olup, bütün toplumu ilgilendiren meseleleri görüşmek üzere onun yanında bulundukları vakit ondan izin almadıkça ayrılıp gitmezler.” (56)
“Senden izin isteyenler hakikaten Allah’a ve Resulüne gerçekten iman edenlerdir. Öyle ise, bazı işler için senden izin istedikleri zaman, sen de onlardan dilediğin kimselere izin ver ve onlar için Allah’tan af dile. Muhakkak ki Allah gafurdur, rahîmdir.” (62)
“Resulullahın sizi çağırmasını, sizin birbirinizi dâvet etmenizle bir tutmayın. Allah elbette sizden, birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri bilir. Öyleyse Peygamberin emrine aykırı hareket edenler başlarına dünyada bir belâ gelmesinden yahut âhirette gâyet acı bir azap gelmesinden korkup çekinsinler.” (63)
“Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O şu anda içinde bulunduğunuz durumu da pek iyi biliyor. İnsanların Kendi huzuruna götürülecekleri büyük duruşma günü, yapmış oldukları şeyleri tek tek kendilerine bildirip karşılığını verecektir. Allah her şeyi pek iyi bilir.” (64)
Furkan sûresi 20,27, 28 ve 29.âyetlerde de; “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi. Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz? Rabbin zaten her şeyi görmektedir.” (20)
“O gün zâlim, parmaklarını ısırır “Eyvah!” der, “keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!” (27)
“Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur’ândan) beni o uzaklaştırdı.” (28)
“Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır.” (29) Buyrulmaktadır.
Vazîfemiz, kâinatları kulları için yaratıp düzene koyan Rabb'imize itaat, silsile-i Nübüvvetin son mührü bulunan Nebîler Sultanı Hz.Muhammed’in (sav) Sünnetini ihyâ, beşeriyet için dünya huzur ve barışına, âhiret saâdetlerine vesîle olmasına katkıda bulunmaktır.
Allah (cc); kullarını, îman ve Kur’an hizmetinde koşturan ehl-i îmanı, altında ezilecek büyük imtihanlara tâbi tutmasın. Âmin.
Mehmet Ali Şengül