Huzurun kaynağı Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyandır. Rehberi ise, kainatın yaratılış vesilesi, Nebiler sultanı Efendimiz(sav) dir. Hayatın bütün ünitelerinde huzurun tesisi, Efendimizin (sav) gerçek manada tanınmasına, Kelam-ı Ezeli olan Kur’an-ın anlaşılması ve onun ahlakıyla ahlaklanılmasına bağlıdır. Çünkü, O’nun (sav) hayatının merkezinde Kur’an-ı Azımüşşan vardır. Kur’an-ı Kerim ise, Allah kelamıdır. Cibril-i Eminle, Emniyet insanı Hz. Muhammed’e (sav) emanet edilmiştir.
Efendimizin(sav) hayatının gayesi, birinci derecede Rabbül Alemini hoşnut etmek, emir ve yasakları doğrultusunda yaşamak, sonra ahseni takvim sırrına mazhar yaratılan, harika sanatlarla donatılan insanı, layık olduğu makama yüceltmek ve yükseltmek, esfeli safiline düşmesine engel olmaktır.
Efendimiz(sav) dünya hayatını, bir yolcunun dinlenmek üzere bir ağaç gölgesinde istirahat etmesine benzetmekte, “ Ben yolum üzerinde bulunan dünya ağacının gölgesinde dinlenen ve yoluna devam edecek bir yolcuyum” buyurup, ölümle sona erecek bu geçici dünya hayatını kalbine koymadan, ahiret hayatına hazırlanılması gerektiğine dikkatleri çekmiştir. Efendimiz(sav) başta olmak üzere, bütün peygamberlerin (aleyhimüsselam) insanların dünya ve ahiret saadetini kazanabilmeleri adına, Allah’ın özel dananımda yaratıp model yaptığı, müşterek temsilde bulundukları bazı vasıfları vardır.
Birinci vasıfları SIDK tır. Peygamberler, kalplerini Allah’a kilitleyen, rızası istikametinde hayatlarını tanzim eden, doğruluğu mutlak manada yaşayan insanlardır. Onlar, hilafı vaki hiç bir beyanda bulunmamışlardır. Yanlış bir iş yapmamışlardır.
Bir diğer vasıfları, EMANET’ tir. Emanet, EMİN olana emanet edilir. En emin insanlar peygamberlerdir. Allah, belli dönemlerde istikametini kaybetmiş kullarını doğruya yönlendirmek için gönderdiği mesajlarını Emin olan peygamberlere göndermiştir. En son hükmü kıyamete kadar devam edecek olan islam dinini de, Emniyet insanı Hz. Ahmedi, Mahmud’u, Muhammed,Mustafa’ya emanet etmiştir. Efendimiz de (sav) bu emaneti, ümmetinden emin olanlara emanet ederek ruhunun ufkuna yürümüştür. Allah’ın bir ismi de Mü’min’dir. Neden Allah’a Mü’min denir? Çünkü O, güven kaynağıdır. İnanan insanlara da Mü’min denir. Öyleyse müslümanlar güvenilir insan olmalıdır. Kimseyi aldatmamalı, yalan beyanda bulunmamalıdır. Kur’an talebeleri yalanın en küçüğüne bile tenezzül etmemeli, dilini yalana alıştırmamalıdır. Ya doğru konuşmalı veya sükut etmelidir. Çünkü o, hakkın şahidi, emniyetin temsilcisidir. Allah’a inanan Mü’min, Hakimler Hakimi Allah huzurunda zerre kadar hayır ve şerden hesaba çekileceği güne ve ahirete de inanır.
Bu emanet dün bizden evvel dünyaya gelen ecdadımızın omuzunda idi, bu günde bizim omuzumuzda. Yarın da hayrul halef nesillerimize emanet edip dünyaya veda edeceğiz. Allah’ın lütfettiği fırsatları iyi değerlendirip, bu emanetin hakkını verirsek, arkamızdan hayırla yadedilen insanlar oluruz. Yoksa, bize enkaz bırakıp gittiniz der beddua ederler,Rabbim korusun. Üçüncü sıfatları ise, TEBLİĞ’dir. Yani “ Emr-i bil-maruf nehy-i ani’l-münker” dir. Bizim dünyaya gönderilişimizdeki gaye, insanlar küfür ve dalalette boğulup gitmesinler, onlar da hakkı bulsun, ebedi hayatlarını kurtarsınlar. Onun için Efendimiz (sav) “ Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin, sizden hoşnut ve razı olsun” buyurmuşlardır. Nesillerin sokaktan kurtulmaları, şeytan ve nefislerine esir olmamaları buna bağlıdır. Allah, önemine binaen, bütün peygamberleri bu vazife için göndermiştir. Tebliğ, normal dönemlerde farzı kifaye olsada, bugün ihmalden dolayı her mü’mine farzdır. Bu vazife, anarşi, terör ve zulme en büyük engellerden birisidir. Emniyet ve şefkat kahramanlarının imandan ve amelden sonra en önemli vazife ve sorumluluklarından birisi budur, hakikatlere tercüman olmaktır.
“ Al-i imran suresi 104. ayette Cenab-ı Hak, “ Ey mü’minler! İçinizden hayra çağıran, iyilikleri yapıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selamet ve felahı bulanlar bunlar olacaktır.” buyurmaktadır. Bir diğeri FETANET’tir. Fetanet, akılla aklı aşmadır. Ruh, kalb,his ve letaifi beraber ele alıp değerlendirmedir.
Bir diğeri de İSMET’tir. Allah peygamberleri korumuştur. Onlar günahsızdırlar. Allah onlara günah işleme fırsatı vermemiştir. Onlar günahtan masumdurlar, korunmuşlardır. Ehl-i iman olarak bizler de günahlara karşı kendimizi koruma altına almak zorundayız. Yalandan, gıybetten, haram ve günahlardan, zulümden, kin ve nefretten uzak durmalıyız. Kan dökmekten, fitne fesat çıkartmaktan, yakıp yıkmaktan uzak, ıslahçılar olmalı, şefkat, merhamet ve güven insanları olmalıyız. Mü’minler olarak imanımızın gücünü kullanmalı ve bütün gayretlerimizi sarfederek, bu sıfatlarla şereflenmeye gayret göstermeliyiz.