Gerçekten imanın insana kazandırdığı huzuru tadan mü‘minler, her zaman, her yerde, gizli-açık yaptıkları bütün amellerin; haram-helal, günah-sevap, hangi niyetle ne yapmışsa, Allah’ın bunlardan haberdar olduğunun, Kiramen Katibîn tarafından her şeyin kayıt altına alındığının şuurunda ve bilincindedirler. Onun için hayatlarını buna göre tanzim ederler ve etmek zorundadırlar.
Kayıt altına alınan şeylerin hesabı sorulmayacaksa, mazlumun hakkı zalimden alınmayacaksa, zalimin zulmü ona kâr kalacaksa, o zaman bunlar manasız olur. Ahiret ve hesap yoksa, o zaman kuvvetli daima zayıfı ezer, yakar, yıkar, ortalığı fesada verir. Bugün dünyanın bir çok yerinde, hususiyle İslam coğrafyasında olduğu gibi.
İnsanın, başkasının malında, canında, namus, haysiyet ve şerefinde, makam ve mevkîinde gözü olmaması, başkalarına karşı âdilane davranması; her şeyini gören, bilen, kayıt altına alan Allah’a iman etmesine ve Büyük Mahkeme’de, hakimler Hakimi Allah’ın huzurunda bunların hesabının sorulacağına inanmasına bağlıdır.
Yüce Rabbimiz, “Siz bu peşin dünya hayatına çok düşkünsünüz. Onun için âhireti terk edip durursunuz” buyurmaktadır. (Kıyamet suresi, 20-21)
Bugün dünyanın toplum yapısına baktığımız zaman, insanlar ahireti unutmuş, dünyayı ise gaye-i hayal yaptıklarını görüyoruz. Mü’minler de bile, ahiret hayatını esas alarak hayatını tanzim etme mevzuunda ciddi bir gayret görülmediğini, korkunç bir iman zaafı ve erozyonu yaşandığını müşahade ediyoruz.
Kainatta başta insan olarak her varlık, dünyanın fani olduğuna, öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğuna ve ebedî, ölümsüz bir hayatın mevcudiyetine en açık bir delildir.
İnsan, ölmek istemediği halde dünyada yakasını ondan kurtaramıyor. Demek ki, ebed arzusunun karşılığı başka bir alemde verilecektir.
Gece ve gündüzün, kış ve yazın birbirini takip etmesi, baharda ölmüş ağaçların yeniden ihyası gösteriyor ki, insan çürümek için toprağa konmuyor. Çekirdeği meyvedar ağaç yapan Allah (cc), insan gibi halife-i ruy-i zemini de, ihya edip ebedi hayata kavuşturacaktır.
Bu gerçekleri Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Müciz’ül Beyan’da gayet net bir şekilde beyan buyurmaktadır:
A‘raf suresi 183. Ayette, “Ben onlara mühlet veririm; fakat vakti gelince Benim cezalandırmam pek kesin ve şiddetlidir.” ve 186.ayette, “Allah kimi şaşırtırsa onu doğru yola getirecek yoktur...” buyurulmaktadır.
(Habibim) “Sana kıyametin ne zaman geleceğini sorarlar. De ki; Onun ne zaman geleceğine dair bilgi yalnız Rabbimin nezdindedir. Vaktini Ondan başkası açıklayamaz.”
“O kıyamet öyle bir meseledir ki, ne göklerde ve ne de yerde ona tahammül edecek hiç kimse yoktur”
“O size ansızın gelecektir.”
“Sen sanki onu biliyormuşsun gibi, onu sana soruyorlar. De ki; Ona dair gerçek bilgi yalnız Allah’ın nezdindedir.”
“Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (A’raf Suresi, 187)
Mü’min suresi 18.ayette, “Onları, yaklaşan müthiş güne karşı uyar!”
Şuara suresi 18.ayette, “Mü’minler onun gerçekten vakî olacağını bilir ve ondan kaçınırlar.”
Naziat suresi 45.ayette, “Sana düşen sadece, ondan korkanı uyarmaktır.” (Yani, kıyametten korkanlar senin tebliğine kulak verir, ondan yararlanırlar.) buyrulmaktadır.
Zilzal suresi 1-8. Ayetlerde, “Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman... Ve yer bağrındaki ağırlıkları çıkardığı zaman... İnsan şaşkın şaşkın: “Ne oluyor buna!” dediği zaman... İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır: Çünkü Rabbin ona bunları vahyeder. İşte o gün bölükler halinde insanlar, kabirlerinden çıkıp yüce divana dururlar, ta ki yaptıklarının karşılığını görüp alırlar. Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur, Zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur.”
Hac suresi 1 ve 2. ayetlerde, “Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Gerçekten kıyamet saatinin depremi müthiş bir olaydır. Onu göreceğiniz gün... Çocuğunu emziren anne, dehşetten çocuğunu unutup terk eder. Hâmile olan her kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş olmuş görürsün, halbuki gerçekte onlar sarhoş değildirler. Fakat Allah’ın azabı pek çetindir.”
Hakka suresi 13-18. Ayetlerde, “Artık Sûra kuvvetle üflendiğinde, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek darbe ile çarpılıp paramparça edildiğinde; İşte o gün olan olur, kıyamet o gün kopar!
O gün gök yarılır, parçalanır, iyice kuvvetten düşer. Melekler de göğün etrafında bulunurlar. O gün Rabbinin arşını, sekiz melek taşır.
O gün bütün yaptıklarınızla Allah’a arz olunursunuz; öyle ki sizden en ufak bir şey bile gizli kalmaz.”
Hakka suresi 25-29. ayetlerde, “Ama hesap defteri sol tarafından verilen kimse: “Eyvah! der, ‘keşke verilmez olaydı bu defterim! Keşke hesabımı bilmez olaydım! N’olurdu, ölüm her şeyi bitirmiş olaydı! Servetim, malım bana fayda etmedi! Bütün gücüm, iktidarım yok oldu gitti!”
Mü’minun suresi 1-11. Ayetlerde, “Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler. Onlar boş şeylerden uzak dururlar. Onlar zekâtı ifa ederler. Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar!
O müminler, üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar. Onlar namazlarını vaktinde eda edip zayi etmekten korurlar. İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır!” buyrulmaktadır.
Enbiya suresi 1. ayette, “İnsanların hesap verme vakti yaklaştı. Ama onlar hâla koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler.”
İsrâ suresi 13-16.ayetlerde, “Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, her insan yaptıklarına göre muamele görür. Nitekim kıyamet günü hesap defterini, önünde açılmış bulacaktır.”
“Şöyle deriz ona: ‘Defterini oku. Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!’ Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz.”
“Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız. Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde, oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, onun hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz.” buyurulmuştur.
Görülüyor ki, insan başıboş değil, ağır ve büyük bir sorumlulukla dünyaya gönderilmiştir.
Emr-i İlahîye’ye itaat etmesiyle dünya ve ahiret saadeti ve mutluluğuna kavuşacağı gibi, baş kaldırıp isyan etmesiyle de ilahî cezadan yakasını kurtaramayacaktır.
Mehmet Ali Şengül