Tarih; insanları geçmiş olaylara ve geçmişte önde gelenlerin gizli ve açık fikirlerine muttali kıldığından, amme için faydalı ve münevverler arasında makbul bir ilimdir.
Ahmet Cevdet Paşa
Meşhur toplum bilimci, devlet sosyolojisinin kurucularından İbn-i Haldun'un talebesi unvanı ile on parmağında on marifet bir vatan evladı. Almış olduğu görevlerde ve girmiş olduğu sahalarda kısa sürede en iyisi olabilme özel kabiliyetleri ile donanmış bir deha. Hanefi fıkhına dair yazdığı kanun kitabının dört cildi Mecelle, Tarih-i Cevdet, İslam tarihi ve peygamber hayatlarını sade bir dille anlattığı Kısas-ı Enbiya, Türkçe'nin bilimsel nitelikli ilk gramer kitabı sayılan Keçecizade Fuat Paşa ile beraber yazdığı Kavaid-i Osmaniye ile tarihi misyon eda etmiş bir ilim otoritesidir. Yakın tarihimizin Batı'yı bilip Batılı olmadan, Doğu’yu bilip Doğu ile yetinmeden kendi ufkunu küresel boyutlara taşımış ve çağı iyi okumuş bir kültür mirası aydınıdır. Ahmet Cevdet büyük bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda tarihçi, hukukçu, mütefekkir, edip, eğitimci ve sosyologdur.
Kendi ifadesine göre hicrî 1238 yılı hıdrellezinden kırk gün önce (13–14 Recep 1238/ 26–27 Mart 1823) Bulgaristan’ın Lofça kasabasında doğdu. Asıl adı Ahmed olup, Cevdet mahlasını İstanbul’da öğrenim gördüğü sırada şair Süleyman Fehim Efendi’den aldı(1843). Babası Lofça ileri gelenlerinden ve meclis azasından Hacı İsmail Ağa, annesi yine Lofçalı Topuzoğlu hanedanından Ayşe Sümbül Hanım’dır.
Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendi’den Arapça okuyarak öğrenim hayatına başlayan Ahmet, kısa zamanda İslâmî ilimlerle ilgili kitapları okuyacak derecede ilerleme gösterdi. 1839 yılı başlarında büyükbabası tarafından İstanbul’a gönderildi. Burada kısa sürede ilmî muhitlerde kendini gösterdi; devrin meşhur âlimleri Hafız Seyyid Efendi, Doyranlı Mehmed Efendi, Vidinli Mustafa Efendi, Kara Halil Efendi ve Birgivî Hoca Şâkir Efendi’nin derslerine devam etti. Ayrıca Miralay Nuri Bey ve Müneccimbaşı Osman Sabit Efendi’den hesap, cebir, hendese gibi dersler gördü. Hikmet ilimleri, tasavvuf ve edebiyatın belli başlı eserlerini okuyarak bilgisini ve kültürünü ilerletti; şiir ve edebiyat alanındaki eksikliklerini tamamladı. Aynı yıllarda Sâmî ve Nef’î’yi taklit ederek şiire, Veysî ve Okçuzâde’yi örnek alarak inşâya heves etti. Bu hevesle Reşit Paşa ve kapı yoldaşlarının şiirlerine tahmisler ve nazireler söyledi. Fuad Paşa ile ortak gazeller yazdı ve Reşit Paşa’ya bazı kasideler sundu.
Kendi ifadesine göre okuyup yazabilecek seviyede Arapça ve Farsça, anlayabilecek ölçüde Fransızca ve Bulgarca biliyordu. Ahmet Cevdet’in büyük bir ilim ve fikir adamı olarak yetişmesinde özel gayretlerinin önemli ölçüde tesiri olmuştur. Nitekim öğrenimi sırasında tatil zamanlarında bile sürekli kitap okuduğunu, sadece bayram günlerinde tatil yaptığını bizzat kendisi söylemektedir.
1844’te 22 yaşındayken Çanat pâyesi ile Rumeli kaleminde kadı oldu. Ancak sadece bir rütbe olan bu kadılık işi, kendisinin görev yerinde bulunmasını gerektirmediğinden, İstanbul’dan ayrılmadı. 1845 yılında müderris olarak İstanbul camilerinde ders vermek hakkını elde etti. Bu dönemde devlet adamı olarak yıldızı parladı. Şeyhülislamlık makamının kendisini tavsiye etmesi üzerine, o sırada yeni kanunlar düzenlemekle meşgul olan Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın dairesinde çalışmaya, akşamları da konağına gidip çocuklarının eğitimi ile ilgilenmeye başladı. Siyasi olayları yakından takip edebilmek için bu dönemde Fransızca öğrendi. 13 Ağustos 1850’de Meclis-i Maarif azalığı ile birlikte Dar-ül-Muallimin (Öğretmen okulu) müdürlüğüne getirildi. 1851’de kurulan Encümen-i Daniş’e (Bilim Akademisi) asli üye seçildi. 12 ciltlik Tarih-i Cevdet'i yazdı.
1853 yılında Encümen’de bir Osmanlı tarihi kaleme alınması kararlaştırılmış, 1774-1826 yılları arasındaki bölümü yazmak görevi Ahmet Cevdet Efendi’ye verilmişti. O sırada Tanzimat Fermanı’nı kabul ettirmek üzere Mısır’a gönderilen sadâret müsteşarına eşlik etmesi istenmiş olan Ahmet Cevdet Efendi, bu seyahate rağmen çalışmasını aksatmadı; diğer üyeler henüz kayda değer bir çalışma yapmamışken kendisi dönüşünde üç ciltlik çalışmayı tamamlayıp 1854 yılında padişaha sundu. Bu çalışması, “Süleymaniye pâyesi” ile ödüllendirildi; böylece yüksek müderrisler sınıfına girmiş oldu. Ahmet Cevdet Efendi’ye 1855 yılında devletin resmi tarihçisi olarak görev verildi, bu görevi on yıl sürdürdü.
Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı Devleti’nin Kanuni Sultan Süleyman’a kadar olan yükselme ve büyüme dönemini bedevîlik, daha sonraki dönemi ise hadarîlik ya da medenîlik devri olarak görüyor. Ayrıca Osmanlı’nın son dönemindeki bozulma ve çözülmeyi de bir toplumun geçirmesi gereken tabiî bir süreç şeklinde değerlendiriyor. Meşrutiyetin ilanı ve Meclis-i Mebusan kapatılması sırasında Abdulhamit'in mutlakiyetçi siyasetine destek vermesi ise tarihi yanılgısı olarak not düşülmelidir.
Bernard Lewis: Dahi hukuk adamı
1856 yılında otuz üç yaşında iken Galata Kadılığına, aynı yılın sonunda Mekke-i Mükerreme kadılığına getirilen Ahmet Cevdet Efendi, gene aynı yıl içinde “Meclis-i Âlî-i Tanzimat” üyesi oldu ve devrin kanunlaştırma çalışmalarında yer aldı. 1861’de İstanbul kadısı oldu. Ahmet Cevdet Paşa, 1866’da Halep vilayetine vali tayin edildi. İki yıl süren valiliği sırasında “Fırat” adında bir gazete çıkardı, dergi yayımını uzun yıllar devam ettirdi. Uzun devlet görevlerinden sonra 1882’de Adliye Nazırlığından ayrılan Ahmet Cevdet Paşa, üç buçuk yıl devlet memurluğundan uzak kaldı ve eserlerini tamamlamakla meşgul oldu. 1886’da tekrar Adliye Nazırı yapıldı ve bu görevi dört yıl sürdürdü.
Kanun çalışmaları nedeniyle Bernard Lewis’in “dahi hukuk adamı” dediği Ahmet Cevdet, Adliye Nazırlığı döneminde 1880’de Mekteb-i Hukuk’u da açan kişidir. Bu mektep sonradan Darülfünun’un bir fakültesi olacaktır.
1856 yılında Rabia Adviye Hanım ile evlendi, bu evlilikten üç çocuğu dünyaya geldi: Ali Sedad, Fatma Aliye ve Emine Semiye. Oğlu Ali Sedat Bey, yazdığı mantık kitapları ile tanındı; kızı Fatma Aliye Hanım ise ilk Türk kadın romancı olarak edebiyat tarihine geçti. Diğer kızı Emine Semiyye ise Avrupa’da öğrenim gördükten sonra İstanbul’da öğretmenlik, Selânik’te öğretim müfettişliği yaptı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde görev alarak siyasette öncülük yaptı. Ahmet Cevdet Paşa, hayatının geri kalanın çocuklarına ve bilimsel çalışmalarına ayırdı. 26 Mayıs 1895’te Bebek’teki yalısında ruhunun ufkuna yürüdü. Fatih Sultan Mehmet’in yanıbaşındaki mekana defnedildi.
Ahmet Cevdet'in tarih yazıcılığına katkısı büyüktür. Cemil Meriç, Hammer’den, Toynbe’ye, Cevdet Paşa’dan İbn Haldun’a birçok tarihçinin eserlerini incelemiş, kendi kitaplarında sık sık bu eski tarihçiler ve eserleri hakkında bazen iltifat bazen de tenkitlerde bulunmuştur. Bunların içinde Cemil Meriç’i en çok tesiri altında bırakan şüphesiz Ahmet Cevdet Paşa olmuştur. Cemil Meriç'in Bir Facianın Hikâyesi’nde yazdıkları adeta Ahmet Cevdet Paşa’nın edebi yönü ile ilgi düşüncelerinin ifşasıdır: “Ağır başlı, dürüst bir medreseli, Batı’ya âşık, fakat Doğu’dan kopamayan biri” der.
Cevdet Paşa, medeniyeti cemiyet hayatının gereği kabul etmekteydi. Ona göre insan doğuştan medeniyete yatkındır. İnsanoğlunun medenî hayata geçiş sürecinde toplumlar arasında bazı basamak farkları doğmuştur. Böylece medeniyet, toplumların göçebelik ve yerleşik durumundan sonra üçüncü ve son merhalesini oluşturur. Bu merhaleye ulaşmanın temel şartı insanların kemale erdirilmesidir ki bu da ancak eğitim ve öğretimle mümkündür. Cevdet Paşa bu husustaki çalışmalarını başlıca üç noktada yoğunlaştırmıştır:
a) Yeni eğitim ve kültür kurumlarının açılması,
b) Her derecedeki okullar için yeni ders kitaplarının hazırlanması ve yayın faaliyetlerinin arttırılması,
c) Türkçenin bilim dili hâline getirilmesi.
Yakın tarihimiz ve aydın profilini dönemin şartları göz önüne alınarak okumakta fayda var. Batı kendi kültür dünyasına ve aydınına sahip çıkarken bizler de büyük fedakarlıklar yapmış, önemli işlere imza atmış, faydalı eserler bırakmış fikir ve düşünce insanlarına hakettikleri değeri verebilirsek ne mutlu.
Kaynaklar: Ahmet Cevdet Paşa Tarihi Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Ahmet Cevdet Paşa.