Türkiye ve Suriye’de 6 Şubat 2023'de meydana gelen 7.8 şiddetinde deprem on binlerce can aldı. Suriye'nin kuzeybatı bölgesinde BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) deprem yüzünden bu bölgelerde 4 bin 300 kişinin öldüğünü, 7 bin 600 kişinin de yaralandığını duyurdu, rakamlar artmaya devam ediyor.
Türkiye'ye uluslararası yardımlar yağarken hatta işiniz bitti diye geri gönderilirken, hemen yanıbaşındaki komşusu Suriye'ye yardımlar çok geç kaldı. Bir hafta bürokratik engeller aşılamadı. 10 yıldır iç savaş yaşayan ülke bir de büyük bir felaketle tekrar sarsıldı.
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths; Suriye'nin kuzeybatısındaki insanları şimdiye kadar yüzüstü bıraktık. Sahipsiz bırakıldıklarını hissetmekte haklılar. Benim görevim ve yükümlülüğüm bu yanlışı yapabileceğimiz en hızlı şekilde düzeltmek.
Alman hükümetinin Esad rejimi ile iş birliği yapmadığını vurgulayan Dışişleri Bakanı Baerbock, "Bu nedenle, geçmişte Birleşmiş Milletler aracılığıyla da kullandığımız başka yollara başvurmak zorunda kaldık ve şimdi yardımların sahadaki insanlara ulaşmasını sağlamak için her fırsatı kullanıyoruz" dedi.
Bölge Beşar Esad yönetimine direnişin merkezlerinden. Türkiye korumasında ve denetimi de bir zamanlar El Kaide ile bağlantılı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) elinde. BM'de veto yetkisine sahip olan Rusya, Şam rejiminin elini güçlendiriyor. Her 6 ayda bir Bab el Hava'nın açık kalması için BM Güvenlik Konseyi'nden onay gerekiyor. Moskova, BM yardımının Şam üzerinden ulaştırılması gerektiğini savunarak başka bir kapının daha açılmasına izin vermiyor. Bu hususun da BM tarafından tekrar ele alınması gerekiyor. İnsani yardımlara siyasi nedenlerin engel olmaması gerekir.
2011'de başlayan iç savaşın ardından Beşar Esad yönetimine yaptırımlarla cephe alan ABD ve Avrupa ülkeleri, hâlâ yardımları ona iletmek istemiyor. Yardımların muhaliflerin kontrolündeki bölgelere hiç gönderilmeyerek Esad yönetimine bağlı kişi ve kurumlara yönlendirilebileceği endişesini taşıyorlar.
Quentin Sommerville / BBC Ortadoğu Muhabiri yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Antakya’daki yardım çalışmaları karışıklığında dört gün geçirdikten sonra, Suriye tarafına geçtim. Suriye’nin İdlib bölgesindeki Bsania köyünün zeytinliklerinde çoğunlukla sessizlik var. Bu sınır bölgesindeki evler yeni inşa edilmiş. Şimdi 100’den fazlası yıkılmış, çakıl ve beyaz toza dönüşmüş. Köyden geri kalanların üzerine dolaşırken, enkazın üzerindeki bir boşluk dikkatimi çekti. İçinde tamamen sağlam kalmış, pembe fayanslı bir banyo vardı.Deprem, Ebu Ala’nın evini yuttu ve iki çocuğunun ölümüne neden oldu.
Bir enkaz yığınına işaret edip “Yatak odası oradaydı, orası benim evim. Eşim, kızım ve ben orada uyuyorduk. 15 yaşındaki Wala, odanın kıyısında balkona doğru yatıyordu. Bir buldozerle bulabildik. Ben de götürüp toprağa verdim” diyor. Artçı depremler, tepeyi sallarken Ebu Ala ve eşi karanlıkta zeytin ağaçlarına tutunuyorlar.
Muhaliflere ait bölgelerde faaliyet gösteren, Beyaz Baretliler diye de bilinen Suriye Sivil Savunma Gücü, ellerindeki kazmalar ve levyelerle ellerinden geleni yapıyorlar. İngiliz hükümetinden bütçe alan kurtarma görevlilerinin modern arama kurtarma ekipmanları yok.
Ebu Ala, 13 yaşındaki oğlu Ala’yı bulmak için verilen çabaları anlatınca gözyaşlarını tutamıyor. “Ertesi güne kadar kazmaya devam ettik. Allah o adamlara güç versin. Çocuğumu çıkartmak için bin bir güçlük çektiler” diyor.
Ebu Ala, oğlunu ablasının yanında toprağa verdi. Bsania’da pek bir şey yoktu ama eviydi. Balkonları Suriye kırsalına ve Türkiye’ye bakan sıra sıra modern apartmanlar vardı. Ebu Ala köyün gelişen bir topluluk olduğunu söylüyor. “İyi komşularımız vardı, iyi insanlar. Şimdi öldüler” diyor. Çok dindar biri olan Ebu Ala şimdi çaresiz.
“Ben şimdi ne yapacağım?” diyor. “Hiçbir şey yok, çadır yok, yardım yok, hiçbir şey. Allah’ın merhametinden başka hiçbir şey almadık şimdiye dek. Burada sokaklarda dolaşmaktan başka bir şey yapamıyorum.” Biz ayrılırken, bana bir çadırım olup olmadığını soruyor. Ama ona verecek hiçbir şeyimiz yok.
Hâlâ Esad'ın, topraklarının tamamını kontrol edemediği ülkedeki iç savaşta yaklaşık yarım milyon kişi öldü. Ülkeden kaçan milyonlarca kişi başta Türkiye olmak üzere çevre ülkelere ve dünyaya yayıldı. BM verilerine göre ülkenin kuzeybatısında muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerde depremden önce dahi 4 milyon kişi yardıma muhtaçtı.
Şimdi tekrardan acı acı düşünüyoruz ve soruyoruz; Türkiye ve Suriye halkları en çok yardıma muhtaç oldukları zamanlarda, ölüm kalım savaşı verdikleri dönemlerde dahi başında olan otokratların, despot rejimlerin kararlarından dolayı ölmek zorundalar mı? Eski zamanlarda arenalara çıkarılan insanların yaşam veya ölümlerine karar veren zalim hükümdarlardan ve olanlara seyirci kalan kuru kalabalıklardan ne farkımız kalıyor?