İmanını marifetle bezemeyen yol yorgunluğundan kurtulamaz. Marifetini aşk u muhabbetle derinleştirmeyen de formalitelerin ağında kıvranmaktan kurtulamaz diyor asrın hekimi. Ama neylersin ki “Ben usanmam gözümün nuru cefâdan, amma Ne de olmasa, cefadan usanır, candır bu! “ Hadiseler yoruyor insan ruhunu. Bir firar yolu arıyor insan Rabbe ulaşan rampalar gibi. Atmosfer karardıkça aydınlık arayışımız artıyor. Vefasızlık arttıkça vefalı yâr arayışımız gibi. Durup ince şeyleri düşünmeye vakti olmayanları gördükçe, estetiğe, inceliğe yönelen Hak dostları gibi. Selam ve esenliğin temsilcileri bizler, insanlığın huzurunu yok edenlere inat!
Bir kaç ömre sığmayacak acılar, korkular, ayrılıklar, üzüntüler yaşandı. Son yedi yıl asır gibi geldi bize. Hiç duymadığımız acılara şahit olduk. Meriç'i hep Tuna boyu türkülerinde duyardık, şimdi ise mezar da olduğunu öğrendik. Medrese-i Yusufiye'nin bazen bir canavara dönüştüğünü ve içindekilerini yuttuğunu bilmezdik. Her yanımızda duranın kardeş olmadığını, katil olabileceğini de fark ettik. Meğer insan kaçırmalar sadece Türkiye’de değil, Sefiller romanındaki gibi dünyanın başka bir ucunda da olabiliyormuş. İşkence orta çağda kalmamış. Yusuf'un kardeşleri ile olan ağır sınavı meğer ki hâlâ devam ediyormuş. Nemrut’un ateşine odun taşıyanlar yine aynı karanlığın temsilcileri. Hz. Aişe yalan anlamına gelen ifk ile sarsıldığında, en yakınından bile beklediği desteği göremediğinde gözyaşları kurumuş ve yalnız beni Rabbim temize çıkarabilir demişti. Hummalı bekleyişi belki şimdi daha iyi anlıyoruz ve ilahi inayetle temize çıkmanın hasretini çekiyoruz. Bu asrın başındaki Allah'ın sadık kulunu bir şaki gibi takip ettiklerini, ıssız dağ başlarında bile rahat bırakmadıklarını, defalarca zehirlediklerini sadece satırlarda kaldı sanıyorduk. Hz. Süleyman’ın hakim olduğu gücün tesirinin yanlış ellerde nasıl sıkıntılar doğurduğu sadece ilahi beyan değilmiş. Vazife ve konumun hakkının ateşten gömlek olduğunu anlayamayacaktık. Gurbet meğer yılda bir gittiğin vatan değilmiş, gerektiğinde yıllarca hasretini bastırabilmek, içine atabilmekmiş, yılları saymayı bırakmakmış.
Ey Sevgili öylesine Sana muhtacız ki! Böylesine türlü dertlerle büklüm büklüm! Böylesine karanlık üstüne katmerli karanlıkların yaşandığı, böylesine ihanetler, sarsıntılar, savaşlar, buhranlar, iç içe gurbetlerin, yürek dağlayan hasretlerin yaşandığı şu dönemde bize el uzatmayacaksın da ne zaman yardıma geleceksin? Ey Sevgili biz Seni hep vefanla tanıdık, şefkatin hep adının önünde yer aldı, içinden çıkılmaz muammaları çözen olarak bildik Seni! Sana en ağır acıları verenlere bile vazifenin gereği kapını kapatmadın! Ne olur gel! Perişan halimize ,kanayan yüreklerimize, dermansız dizlerimize, ağlayan gözlerimize, hasretinle yanan gönüllerimize yağmur ol, gel! Bedir'de geldiğin gibi gel! Fahrettin Paşa'nın Medine müdafaasına geldiğin gibi gel! Çanakkale destanında geldiğin gibi gel! Yusufiye'lerde hasretle yolunu gözleyenler için gel! Yakub’un Yusuf’un yolunu gözlediği gibi gözleyenler aşkına gel! Meriç şehitleri aşkına gel! Yıllardır baba yolunu, anne yolunu gözleyen masum yavrular hürmetine gel! Gün yüzü göremeden giden Mustafa, Sıbgatullah, Yahya, Yusuf, Mehmet Ali, Halime ve Ayşe'ler hürmetine gel ! Ruhlarımıza nefes ol ,dirilten nefesinle gel ne olur!
Malları yetmiyormuş gibi canların bile peşine düşen asrın zalimlerine hadlerini bildirmek için gel! Şımardıkça şımaran, bize azap dokunmaz diyen azgınlara dur demek için gel! İşkence altında inleyenleri ney gibi dinleyenlere tokat olmak için gel! Ömrünü davasına adamışlara, başka sevdası olmamış , insanlık projeleri ile oturup kalkanlara kulak duymamış iftiralar atanlara, masumiyetimizi bildirmek için gel! Benim bu Hizmet'ten başka sevdam olmadı diyen asrın garibi, fikir mimarı aşkına gel!
Tutulan oruçlar, yakaran gönüller hürmetine gel, ne olur gel! Bahar ol gel!
@ErtugrulIncekul