Batı dünyasının da kendi içinde pek çok problemi var. Ukrayna savaşı başlı başına ekonomik balansı ayarlama sınavı oldu. Diğer mühim sorunlarından birisi dışarıdan aldığı yoğun göç ve göçmenlerin entegrasyonu, topluma katkı sunar hale getirilmesidir. Diğer problemi nüfus azalmasıdır. Bir diğeri artan aşırı sağcı, milliyetçi akımlar ve ırkçılık meselesidir. Bu problemler ekonomiden siyasete her alanı etkiliyor. Bu yüzden AB gibi kurumlar bu problemlere çözüm sunacak projelere dev bütçeler ayırıyorlar. Batı'ya göç eden bizlerin bu problemlere çözüm üretebilecek kapasite ve kaynak ulaşım imkanlarımız var. Bu projelerin yani çözümün parçası olmak için yeni fikirler üretmeliyiz.
Nüfus azalması ise ayrı bir düşündürücü durum. Almanya'da Aralık 2014 ile Haziran 2022 arasında yabancı uyrukluların sayısı 4,5 milyon yükselirken, Alman vatandaşlarının sayısı 1,4 milyon azaldı. Aynı dönemde yabancı göçü sayesinde Almanya’nın nüfusu 2,8 milyon kişi artabildi. İngiltere’ye geçen yıl 1,2 milyon göçmen geldi. Fransa gibi ülkelerde ise doğum oranını Afrika ve Müslüman ülkelerden gelen göçler artırıyor.
Ayrıca yaşlanan bir Avrupa nüfusu var. Fransa, Almanya gibi ülkelerde sosyal emeklilik ve sosyal yardım, yaşlanma nedeniyle tıkanıklık yaşanıyor. Bazı reformlar yapılmış, emeklilik yaşı yukarı çekilmişti, bu yüzden Fransa'da protestolar olmuştu geçen günlerde.
Nüfus azalıyor o zaman dışarıdan göçmen bulmak çare mi? Avrupa’da bu soru da tartışılıyor ama bir çok göçmen entegrasyon, eğitim programlarına rağmen İngiltere, Almanya gibi ülkeler bazı sektörlerde uzman bulmakta zorlanıyorlar. Genç nüfus dinamizm demek. Amerika çok öncelerden beridir göçmenlerle çözüyor ekonomideki gelişimini ve dinamizmini. Avrupa’da göçmenlere karşı daha kucaklayıcı ve engelleri kaldırıcı olmalıdır.
Avrupa’da göçmen nüfusun hızlı bir şekilde artması ev sahibi bölgede sağlık, eğitim, barınma ve ulaşım gibi kamu hizmetleri üzerinde ek bir baskı oluşturabilir. Ek olarak hükümetler ek bütçeler ayırması gerekir. Örneğin Almanya’da yerel yönetimler 2019 yılında sığınmacı ve mültecilerin sağlık, barınma ve entegrasyonu için 23,7 milyar Euro harcama yaptı.
Göçle ilgili
“Göç, hicret, mukimlik” yazımda bazı hususlara dikkat çekmiştim. Özellikle göçmenlerin ve yetkililerin bu sorulara cevaplar bulması gerekiyor;
- Mülteci krizleri neden yaşanıyor, çözümü günümüzde nedir?
- Göç edilen ülkeye mülteciler ne verecek, nasıl faydalı olacak?
- Artan ırkçı söylemlere karşı nasıl bir dalgakıran olacak ve bulunduğu ülkeye ne katma değer sunacak?
- Kendine sahip çıkan toplum ve ülkelere kendi olarak muhacir nasıl bir teşekkürde ve mukabelede bulunacak?
- Ahlaki ve erdemli tavırlarından taviz vermeden, dürüst bir göçmen nasıl önce ayakta duracak, hayatını kazanacak sonra da iş ve istihdam oluşturacak?
- Muhacir kendi olarak ayakta durmak, çocuklarına sahip çıkmak ve hicret keyfiyetine uygun nasıl kendini muhafaza edecektir?
Bu hususlarda Amerika merkezli Respect Graduate School bünyesinde düzenlenen
Göç Divanı sonuç bildirgesini bakılabilir.
İkinci nesil göçmen çocuklar için transnational (ulusçuluk ötesi) bir bakış açısı ile third space (üçüncü bir alan) oluşturmak gerekiyor. Bu alan üzerine eskinin mirası, geleneği ile beraber içinde yaşanılan toplumun mirasları cem edilip yeni bir kimlik inşasına cidden çok ihtiyaç var. Global kaynaklardan beslenen, değişimin farkında olup, uyum içinde olabilmeleri, İslam medeniyet kültürüne aşina, popüler kültür öğelerine (ateizm, deizm, darwinizm) kendi cevaplarını üretebilecek bir kimlik inşasından bahsediyorum. Bu alanda durağanlaşmış akıllarımızı yeniden harekete geçirip, algı kıtlığımızı aşmamız gerekiyor.
Modern hayatın şartları içinde göç olgusuna bizler nasıl bir katkı sağlayabiliriz, Avrupa gibi ülkelerde bulunan Türkiye kökenli göçmenler olarak yeniden daha yaşanabilir bir dünya inşasına ne tür katma değerler katabiliriz gibi sorular üzerinde bir hayli kafa yormamız gerekiyor.