Türküler Anadolu’dur, özüdür, sözüdür. Anadolu kokusudur. İç içe geçmiş farklı seslerin oluşturduğu bir mozaiktir. Türküler asırlar geçse de değişmeyen bir duygudur.
Abd kul , El ise Hak anlamında abdal; Hakk’ın kulu diye çevrilebilir. Ya da badal kökünden bedel ödeyen anlamına da gelebilir.
Tarihi kaynaklar, Anadolu Abdallarının Orta Asya’dan İran ve Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya geldiklerini belirtmektedir. Anadolu abdalları, Dede Korkut ve Hoca Ahmet Yesevi geleneğinin Anadolu’daki temsilcileridir.
Orta Asya kökenli göçebe bir halk olan Abdallara, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde farklı isimler veriliyor. Örneğin Diyarbakır’da aşık, mıtrıp; Urfa ve Adıyaman’da gevende veya govende, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta abdal, kirve deniyor. Teber, tencili, carcar, begdili gibi isimler de bu listeye eklenebilir. 1600’lere kadar mal mülk edinmeyen, bir hırka bir lokma yaşamayı düstur edinen halk, 1950’lerden itibaren yerleşik hayata geçmeye başlamış.
“Şu başımızdan boranımız hiç gitmedi.” diyerek geçmişten bugüne maruz kaldıkları ayrımcılıktan dert yanıyorlar. “Yıllarca dışlandık, dövüldük, sövüldük, köylerde barınabilmek için kimliğimizi sakladık. Çorum, Maraş olayları vardı, Alevi de olduğumuz için can korkusu taşıyorduk. Onun için dağlara düşmüşüz, yaylalara göçmüşüz. Bize elekçi derlerdi, çingan derlerdi. Dışlayanlara kızsak bile gücümüz yetmezdi.”
Bu ne yaman çelişkidir ki bu eza, cefa cümleleri bize hiç yabancı gelmiyor, tarihsellik içerisinde baktığımızda.
Abdallar kendilerine reva görülen zulümlere müziğin iyileştirici, birleştirici etkisi ile direnç gösterme yolunu seçmişler. Pek çok eserin ve icracısının yaşadıkları zorluklar, hayat rehberleri olmuş.
Bu yüzden türküleri ayrılamazsınız, aşk kaynaklı tarih kokan, gelenek kokan , hasret kokan, ayrılık kokan, medeniyetin sevgi dilidir. Bu gelenekte Pir Sultan, Yunus Emre, Karacaoğlan’la başlayan Anadolu hikayemiz Neşet Ertaş ,Aşık Veysel ile günümüze ulaşmıştır. Doğamıza, geçmişimize tutunarak bize şifa olmuştur, geleceğe yürümemiz için milli bir referanstır, kimlik kodumuz, genlerimizdir.
Zaten gelenek dediğimizde eski olan demek değil tam tersine eklenerek gelişen demektir.
Aslında geleneğin modern çağa tercümesidir, öyle de olmalıdır türkülerimiz. Türkülerimiz şu anda dünyanın dört bir yanına dağıtılan insanımız için de bir nefesdir , gidilen beldelerin kültürleri ile mecz edilip evrensel bir sevgi diline dönüşecek bir hayatı ve yaşadığımız zaman dilimini, gelecek nesillere taşıyacak bir belgeseldir, kitaptır. Dert meyhanesinde huzur arayışının adıdır türküler. Hicranla aradığımız yitiklerimizdir.
Bu dönüşüm , bir arınma ve insanlıkla yeniden kucaklaşmamızın da adıdır. Hep insan demenin hikayesidir.
Hakk’la hem hâl olup, türkülere sevdalarımızı yansıtarak yaşamanın adı olsun bu sürgünlerimiz, seyahatlerimiz...
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.