Bilim insanları kainattaki düzensizliği entropi adı verilen bir nicelikle ölçerler. Termodinamiğin ikinci yasası olan entropinin halk dilindeki karşılığı kaos, bozulma veya yoldan çıkma gibi anlamlara gelir. Kusursuz çalışan ve kendini yenileyen sistemlerde entropi değeri sıfır iken düzensizlik arttıkça entropi miktarı da artar. Eskime, yaşlanma, yıllanma gibi eylemleri açıklayan bu fizik yasası gereği elbise eskir, meyve çürür, insan ölür.
‘Dünyanın çivisi çıkmış’ derken kastedilen şey, yaşanan coğrafya ve toplumdaki problemlerin artışı; yani entropinin yükselişidir. Küresel ölçekte bu bozulmanın maksimum seviyesi kıyametin kopuşu olarak nitelenir. Dünyanın tanık olduğu savaşlar, yıkımlar, doğal afetler ve sosyal değişimler hepsi birer gerilimin neticesinde meydana gelmiştir. Depremle kırılan bir fay hattı entropi seviyesini düşürürken, pandemi gibi bünyeyi saran bir hastalık entropinin yükselmesine katkıda bulunur. Sosyal problemlerin üst üste biriktiği ve arka arkaya afetlerin yaşandığı günümüzde belki de ikinci dünya savaşından bu yana dünyadaki entropi seviyesi ilk kez bu kadar yükselmiştir.
Entropi, fizikçiler, ilahiyatçılar, sosyologlar ve birçok disiplin tarafından yorumlanabilen bir kavram olduğu için günümüz problemlerini anlama ve çözüm üretme adına uygun bir buluşma noktası.
Fizikte, boşa dönen ve iş üretmeyen bir çark entropiye örnek verilirken sosyolojide bir yapıyı özünden uzaklaştıran, asli vazifesini icra etmekten alıkoyan veya kimyasını bozan şeyler birer entropi kaynağıdır. Hakkında konuşurken ‘kayış attı, su kaynattı, motoru yaktı, dişlileri sıyırdı, yoldan çıktı, şirazesi kaydı’ dediğimiz bireyler de yüksek dozajda entropiye maruz kalmış demektir.
Entropinin olduğu yerde potansiyel enerji faydalı bir işe dönüşmez. Başka bir deyişle entropi, iş yapma yeteneği olmayan atıl enerjidir. Bu açıdan entropiyi her organizmaya uyarlamak mümkün. İçinde konaklanmayan bir otel, üretim yapılmayan bir fabrika ya da namaz kılınmayan bir cami entropi yuvasıdır. Kötünün kadı olduğu bir mahkeme, alime söz verilmeyen bir meclis ya da çalışanın hakkını gaspeden bir işletme entropi fabrikası gibi işlev görür.
Entropi, enerji gibi korunan bir özellik değildir ve dışarıdan beslenmeyen sistemlerde entropi artar. Fizik yasaları gereği enerjisi kendinden olmayan her şeyin günün sonundaki entropi değeri mutlak manada pozitiftir. Enerji takviyesi yapıldıkça, mesela su ocağın üzerinde kaynamaya devam ettikçe suyun entropisi sabit kalır. Ancak su buharlaşmaya, ateş sönmeye meyillidir. Doğa kendini yenilese de yaprak kurumaya, buz erimeye, güneş sönmeye meyillidir. Restore edilmeyen bütün binalar birgün yıkılır, revize edilmeyen bütün sistemler birgün çöker. Bu da evrendeki toplam entropinin sürekli artmasına sebep olur.
Entropi kanunu belki de insanların yeryüzünde keşfettikleri en büyük kanunlardan biridir. Bu kanunun en güzel tariflerinden birisi "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister." şeklindedir. Tıpkı sütün kokması, yoğurdun ekşimesi gibi nefis daima kötülüğü emrettiği için insan fıtratı da bozulmaya meyillidir.
Budha düşüncesinde de bir entropi yaklaşımı vardır. Budha, "Bileşik olan her şeyin eninde sonunda çözüleceğini ve dağılacağını" söyler. Fethullah Gülen Hocaefendi de yıllar öncesinde yaptığı bir sohbetinde kendine yöneltilen ‘Gelecekten ne bekliyorsunuz’ sorusuna ‘Ufukta kaçınılmaz bir dağılma ve bozgun görüyorum. O gün geldiğinde sabredin, birbirinize hakkı tavsiye edin ve istikametten ayrılmayın’ mealinde cevap verir.
Dinimiz entropiye karşı üretkenliği ve yapıcı olmayı teşvik eder. Kem söz söyleyen, faydasız ilimle uğraşan ve umut kıran insanlar bulundukları toplumda enerjinin tüketilmesine ve entropinin yükselmesine neden olur. Bozan, yıkan ve dağıtanlar karşısında ‘içinizden hayra yönlendiren bir topluluk bulunsun’ çağrısı boşa değildir. Kıyametin kopma esnasında dikilecek bir ağaç fidanı, entropiyi sıfırlamaz ama kıyametin kopuşunu bir saniye de olsa geciktirir.
Entropiyle toplumsal mücadele ise bir Hadis-i Şerif’te şöyle anlatılır: “Ya hayır konuş ya sus. Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen ya da dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun.”