Standartlara uygunluğu tespit edilmeden ihraç edilen ürünlerin dış piyasada itibarı zedeleyen ve telafisi imkansız sonuçları oluyor. Ticari işlerdeki “Para kaybetmeyi göze alırım ama itibar kaybetmeyi asla!” genel prensibi, bizim devletlilerin çarşısına hiç uğramamış.
Son birkaç aydır yurtdışına gönderilen yerli üretimin iade edildiğini hatta raflardan kaldırıldığını duyuyoruz. Almanya ve Fransa'da Türk ürünlerine karşı özel tedbirlerin alındığı da bir gerçek. İade edilen ürün listesi kabarık. Cânım Aydın incirine nasıl zehir bulaştırdınız be birader! Hiç mi vicdanınız sızlamadı?
Geri gönderilen ürünlerin iade edildikten sonra nasıl muamele gördüğü hususunda resmi makamlar ikna edici cevap vermiyorlar. Zararı kurtarmak için iç piyasaya dağıtıldığına dair söylentiler yersiz değil. Sağlık Bakanlığı'nın sahte ve tağşiş ürün avına çıkıp yerli piyasada racon kestiği bir ortamda, ihracattan geri dönen ürünleri gözden geçirme fırsatı bulamamış olması kimseyi şaşırtmaz.
Allah vergisi tarım ürünlerini ambalajlayıp kullanım süresi içinde adrese teslimiyette gösterilen bu beceriksizlikle, daha kritik ve uluslararası standartların dolaştığı piyasalarda inandırıcılığınız biraz zor. Suriye'deki geçiş dönemini kendileri için deneme-yanılma sahası haline getirmeye pek meraklı devletliler, “Türkiye Modeli” markasını dayatmakta pek ısrarlılar. Söz konusu modelin ne olduğu hususunda kimsenin bir fikri yok. Ekonomik mi, siyasi mi, askeri mi ya da daha imkansızı yeni bir medeniyet(!) teklifi mi? Domates, çilek ve bilumum narenciye ürünlerini yerine, arızasız teslimiyetten aciz bir idari işleyişin, sistem ve rejim teklifi gibi kritik tercihlerde ne kadar ikna edici olabileceğini zaman gösterecek. Medya soytarıları “Halep'te Türk Lirası kullanılıyor!” diye sevindirik olmuşlardı. Suriye'nin de para biriminin “Lira” olduğunu bilecek lise bilgisinden mahrumlar. Türk Lirası'nın kendi ülkesindeki durumu belli. Ne bekliyorsunuz ki? Halep oradaysa arşın burada!
Yüzyıllık ağır sistem sancıları içinde kıvranan Türkiye'nin demokratik tecrübeden otokratik ve baskıcı dayatmalara teslim olması Ortadoğu için yeni değil. Mevcut hükümetin evdeki işleki (Türkiye Modeli) şöyle bir tımar ettikten sonra köy bekçisine nikahlama aymazlığı ile Suriye'ye ihraç hevesi bakalım nasıl neticelenecek?
Suriye'yi Türk Yüzyılı Projesi için başarı hikayesine çevirmeye niyetli Saray medyasını tutabilene aşk olsun. Yahu insan, vitrine koyacağı zaferi de dışarıdan ithal eder mi? Milli takımda yabancı futbolcu oynatmak gibi bir şey! “Suriye İslam Cumhuriyeti” ve “Tek ordu, tek millet ve tek bayrak!” teklifleri seksenli yılların dini heyecanlarını hatırlatıyor. 1979'daki İran İslam Devleti(!) beklenti ve hülyalarını kursaklarında bıraktığı için aynı tutkuyu şimdi de çiçeği burnunda Suriye'de deneyecekler. Kaldı ki, Suriye Rejimi resmi ismi ile alakalı nihai bir karar vermiş değil. Kim bilir belki de yeni devlet dini bir imaj kullanmaktan uzak dururlar. Gerçi Ahmet Şara'nın uzun sakalı altına taktığı turkuaz kravat biraz neşelerini kaçırdı ama olsun yine de beklentileri yüksek. Sakal kravatın boğum kısmını örtüyor ya!
Yavaş yavaş kadro ve kurumlarını oluşturmaya başlayan Suriye Rejimi için her şey yeni ve el yordamı ile ilerliyor. Ama en azından, baba-oğul Esed diktasından kurtulduktan sonra hükümeti idare edecek olanların görev sürelerini bir ya da iki dönem ile sınırlandırma konusunda ısrar etmeleri, öncelikleri arasında olmalı. Ortadoğu'da uzun süre iktidarda kalanların yakalandığı öldürücü diktatörlük ve despot virüsün bütün kurumlara bulaşmasını engellemenin başka çaresi yok. Öyle olmalı ki, Selahaddin gelse bu kısıtlamayı aşamamalı.
Suriye'deki devrim sonrasında Ahmet Şara, ülkeyi İran ve Rusya'nın kendilerini denedikleri oyun ve tecrübe sahası olmaktan çıkardıklarını ima etmişti. Türk Yetkililerin “Türkiye Modeli” diye dayattıkları teklifin Suriye'nin başına musallat olan despot rejime benzerliği ortada. Aralarındaki tek fark, biri Cuma namazını Şam Emevi Camii'nde diğeri Ayasofya Camii'nde kılıyor.
Neredeyse üç nesil altında ezildikleri baskı rejiminden kurtulduktan sonra, ambalajına aldanıp ithal bir dikta rejime teslim olmak, korkunç bir hata olur. Öyle ya da böyle “Türkiye Modeli” siparişi Suriyeli yetkililerin ellerine geçtiyse, daha raflara dağıtmadan iade etmekte fayda var. Zira rejim geçişlerindeki küçük bir ihmal on yıllar süren insani trajedileri beraberinde getiriyor.