Bir ay içinde yüzü aşkın cana mal olan terör saldırılarından sonra, asıl konuşması gerekenlerin suskunluğu, işlerin planlandığı gibi gitmediğini gösteriyor. Bütün yeni yıl beklenti ve vaatleri 2016’nın son gecesine takıldı kaldı.
Astrolog ve falcıların 2017 kehanetleri böyle bir sürprizi beklemiyordu. Bu yıla onlar da iyi başlayamadı. Yakın bir zamanda Ay ya da Güneş tutulması beklenmiyor. İş yine metro, tünel ve yol inşaat açılışlarına kaldı.
Bütün Türkiye diken üzerinde. Herkes panik-atak hassasiyetlerinde dolaşıyor. Ne söylediğini bilmeyen partizan kılıklı medya mensuplarının “Vatan bölünmez!” tribün çığırtkanlıkları, asıl endişeleri dağıtmıyor. Delikanlılığı kimseye bırakmayan çarşı magandaları bile, korku ve endişelerini önlerine geleni pataklayarak gizlemeye çalışıyorlar. Sesi, sedası kesilmiş sıradan vatandaşın halet-i ruhiyesini varın siz hesap edin.
Terörün hiçbir insani kaygı ve değer yargısını dikkate almadığını söylemekten herkes usandı ama, anlamamakta direnen iktidar mensuplarını iz’an ve intibaha getirmek neredeyse imkansız. Köhne ‘yaşam tarzı’ polemiği, marjinal kesimlerin kas gevşeticisi olarak kullanılıyor. Olur ya, eklemleri kireç bağlayan kronik Halk Partisi düşkünleri, oltaya gelir de sıcak gündemin ateşi biraz düşer diye uğraşıyorlar. Ortada yaşam tarzı müdahalesi falan yok: Terör, her geçen gün daha büyük tahribatlar bırakarak gündemde kalıyor.
Daha önce “Ülke iyi idare edilemiyor!” diye hayıflanıyorduk. Artık o günler geride kaldı. Şu an itibariyle manzara “Ülke büyük bir felaketin içinde!” alarmı veriyor.
İçişleri bakanı, ilk patlamanın ardından büyük bir hışımla, teröristler için “Hadlerini bildireceğiz!” demişti. Daha sonra gerçekleşen iki (Kayseri ve ikinci İstanbul Saldırısı) terör eylemine pek bir şey diyesi gelmedi. Reina ve İzmir’de gerçekleşen eylemlerde susmayı tercih ettiler. Bir atımlık barutunu bir seferde tüketen çaylak askerler gibi, mikrofonlar arkasında neredeyse ağlayacak. Üzerine geçirilen zoraki İçişleri Bakanlığı makamında hiçlik ve beceriksizliğe süratle yol aldığının farkında mı acaba?
Sayın Başbakanın ‘Şantiyeci’ geçmişi bir türlü yakasını bırakmıyor. En anlaşılır cümleleri, inşaat, demir, duvar ve çimento konteksinde olanlar. Terör saldırılarını takiben, dış(!) güçleri suçlayan “Bir halt ettikleri yok!”, “Zevzeklik etmiş!” türünden resmi basın açıklamaları, yaygın devlet üslubundan fersah fersah uzak, şantiye hoyratlıklarını hatırlatıyor.
Zararı yok. Hiçbir şey yapmadan devlet adamı kontenjanlarının doldurulduğu, kifayetsiz ve kalitesiz idarenin on yılları israf ettiği garip ve karanlık bir dayatmalar tünelinden geçiyoruz.
Reina Saldırısını, devletliler alınmasın, gücenmesin, mahzun ve mükedder olmasın diye adi emniyet vak'aları olarak veren havuz medyası, dün ABD’de gerçekleşen terör saldırısını göklere çıkararak verdiler. Şüphesiz bütün terör saldırıları kötüdür ama, insan ilk önce ölü bilançosuna bakıyor. Elli vefat nerede, 5 ölü nerede?
Havuz medyası ve Saray memurları bir detayı gözden kaçırıyorlar; diğer ülkelerde meydana gelen terör olayları güvenlik zaafı olarak ele alınıyor. Öyle olunca terörü de demokrasinin kuralları ile aşma mücadelesi veriyorlar. Bizde olduğu gibi her terör olayı, “Başkanlık ne kadar gerekli, gördünüz mü?” türünden sistem budalalıklarına dönüşmüyor.
2016’nın son ayı terör bilançosu, resmi rakamlara göre yüzden fazla. Türkiye’de yaşanan ironi ve trajedinin derinliğine bakın ki, devletliler Avrasya Tüneli önünde el sıkışıp, kameralara gülümsüyorlar. Teröre karşı yapabildikleri tek şey bu!
Kadir Gürcan