Kanunların isim ve konularına uygun zaman ve zeminleri beklediğine dair bir gelenekten bahsedilmiyor. Meclisin mesai saatleri içinde sırası gelen kanun teklifleri konuşulup karara bağlanıyor, daha sonra da yürürlüğe giriyor. Uzun tartışmalara sebep olan ve varlık sebebi bir türlü anlaşılamayan Gece Bekçiliği kanun tasarısı ise, ismine uygun olarak, sessiz sedasız gecenin bir vaktinde meclisten geçti. Görev zamanı gece olduğu için, gecenin bir vakti beklenip, işe romantizm katılmış olabilir. Çalışma özürlü meclisin akıldışılıklarına mazeret bulmak için özel gayret sarf etmek gerekiyor.
Lüzumuna binaen yürürlüğe konulan Bekçilik
(Nightwatchmanship) müessesinin, daha kanunlaşmadan önce emniyet ve sukunun tesisinden ziyade, kontrol dışı, başına buyruk başıbozuk ve hergele tipler oluşturması her zaman mümkün. Devlet kurum ve kuruluşlarını küçümsediğimiz ya da hafife aldığımız için değil, durumdan vazife çıkaran gayretkeşlerin milletin başına bela olup, malına, mülküne ve ırzına musallat olması sürpriz olmaz. Maazallah, ellerine yasal silah ve mermi verilenler bir anda, eski adı ile şaki, yeni adı ile çete ya da mafya oluşumları ve organize suç örgütleri haline dönüşürlerse, söylemedi demeyin!
Yaşadığımız coğrafyada bir çok habere ilgisiz duran dış basının, lokal ve sıradan bir kanuna ilgi göstermesi oldukça şaşırtıcı. Mevcut hükümet ve Saray'ın, gecenin bir vaktinde kim vurduya getirmek için özel gayret sarfettikleri mesele, dış basının haber merkezlerinde büyük ekranlara yansıtılmış. Başlığa koyduğum 'Nightwatchman' kelimesi, bizim bildiğimiz 'Bekçi' karşılığında kullanılıyor. Gecenin karanlığında sokaklarda terör estiren örgüt ve yapılanmalar üretilmiş bir tabir.
Seksenli yıllarda yürürlükten kaldırılan Gece Bekçiliği uygulaması, nedense Saray'ın hayata geçirmek için çok gayret sarfettiği konulardan biri oldu. En son çıkarılan yasa ile, Bekçiler de silah taşıyabilecekler. Böylece, kolluk kuvvetleri hiyerarşisinde, polis ve jandarmanın yanında yeni bir birime de yer açılmış oldu. İsmi ile alakalı da bazı düzenlemeler şart. Eski hali ile yeni konumu arasında bir uygunluk yok. Modern olsun diye Nightwatchman de diyebiliriz ya da Asakir-i Mansure de...Arapça tamlamayı anlamanız için tarihimizde Vak'a-i Hayriye diye bilinen hadiseyi okumanız gerekiyor.
Polis teşkilatı ve Bekçilik aynı bakanlığa bağlı olsalar da, yetki ve sorumlulukları konusunda büyük belirsizlikler olduğu söyleniyor. Daha dün bir bugün iki, vatandaşa meydan dayağı çeken parti menşeli magandalar, yarın ellerine silah verilince zavallı millete neler yapmazlar? Kurban'da kendilerini yaralayan acemi kasaplar gibi birbirlerini vursalar iyi de, çoluk-çocuğa, genç ve ihtiyarları zararları dokunmasın.
Dış basın, Bekçilik meselesini, Türkiye'de yeni bir milis ordusu kurulması şeklinde değerlendirmiş. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın uzun bir zamandır, paralel bir ordu kurma hayallerinin Bekçilik Paketi ile yürürlüğü konulduğu noktasındaki teşhisleri yabana atılır cinsten değil. Son yıllarda Saray kaynaklı dengesizlikler, Türkiye'nin Nato üyeliği konusundaki endişeleri iyice artırdı. Lokal gelişmeleri yakın takibe almış olmaları gayet normal. Eski bir ordu geleneğine sahip olan Türkiye'nin, günlük ihtiraslarla, düzensiz ve başıbozuklardan oluşacak milis kuvvetlerine yatırım yapması akla ziyan gibi dursa da, Nato'nun işi şansa bırakma gibi bir niyeti olmayabilir.
Başkanlık sistemini, üstü kapalı hilafet kaftanı olarak üzerine geçiren Saray'ın seksenli yıllardan daha geriye düşmemesini kazanç saymalıyız. Neden mi? Ya Hazret, “Nasıl olsa Mehter Takımımız var! Hilafet ordusunu kurup Yeniçeri Ocağını tekrar dirilteceğim!” diye tuttursa daha mı iyi olur? Gerçi son af ile sokağa salıverilen bir sürü organize suç unsurunun, gece yarılarında belinde silah ile dolaşmasına alışmak zor olacak ama, artık katlanacağız. Seksen öncesinde birbirlerini vuranlar da, muhafazakar takımı ile başıbozuk ülkücü takımıydı.
Saray'ın, senaryo-darbe girişiminden sonra, ordu da dahil ülkenin bir çok kurumunda tek söz sahibi olmasının ardından dört yıl geçti. Daha o günlerden, eli silahlı bir çok karanlık tipin İstanbul sokaklarında kötü olaylara karıştığı da konuşuldu. Asıl mesele, senaryodaki ordunun rolü. Çaycı Paşa'nın netameli istifasından sonra, hükümet ve Saray'ın uykularını kaçıran darbe söylentileri boşuna değil.
Erken seçimin konuşulduğu şu günlerde, seçim hazırlığı olarak pek bir hareketlilik sezilmiyor. Görünen hal itibariyle, muhalefetin seçimlere asılma gibi bir niyeti yok. Erken bir seçime tek parti ve tek aday olarak katılacak olan Saray'ın, Yerel seçimlerde İstanbul'da düştüğü hataya genel seçimlerde düşmemek için bütün imkanlara seferber etmesi sürpriz olmaz. Şimdi bellerine silah asılan Gece Bekçileri, muhtemel seçim sonuçları garanti edecekler. Çiçeği burnunda milisler için bu ilk tatbikat olacak.
Hayalperest Enver Paşa'nın tetikçisi Yakup Cemil, bugün televizyonlarda seyrettiğiniz kabadayı, maganda ve filintaların piri sayılır. İyi bir insan değil ama iyi bir “Hitman”, tetikçi. Hakkında anlatılan efsanelerin haddi hesabı yoktur. Devlet-i Aliye'nin başına dert olan Yemen Savaşları sırasında, hükümet, Meşhur Sinop Zindanlarındaki azılı mahkumları boşuna beslemektense, belki cephede işe yararlar diye serbest bırakır. Geçenlerde Saray'ın verdiği af kararı gibi bir şey. İkibin'in üzerinde olduğu söylenen ve farklı suçlardan oluşan grubu yerlerine ulaştırma işi Yakup Cemil'e verilir.
Bu uzun yolculukta, Yakup Cemil'in prensiplerine uymayan mahkumlar ağır cezalara çarptırılır. İkibin kişiden, görev yerlerine ulaşanların sayısı, elli ile yüz arasındadır. Yakup Cemil, yol boyunca, devletin zor durumunu kendi lehlerine avantaja çevirmeye çalışan, halkın malına, mülküne ve ırzına tasallut eden başıbozukları öldüre öldüre tüketmiştir.
Saray ve hükümet, Bekçiler Kanunu ile kadrolaştıracakları militanlarını seçimleri garanti altına almak için kullanmayı planlıyor olabilirler. Bu onlar için iyi bir tecrübe olacak. Bir sonraki basamakta muhatapları, içi geçmiş muhalefet partileri olmayacak. Süresi konusunda bir tahmin yürütmek oldukça zor. Gece çalışacak olan Bekçiler'i gündüz bir şekilde meşgul etmenin yolunu bulmaları gerekiyor. Yakup Cemil ile rezonansı yakalayamayan başıbozuklar ve bu tetikçi ile iş yapanlar, kötü bir sonuca şimdiden hazır olmalılar.
Yakup Cemil'e ne mi oluyor? Başta Enver olmak üzere Devlet-i Aliye'ye yaptığı hizmetlerin karşılığı olarak “Beni Ordu Komutanı (Genel Kurmay Başkanı) veya Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) yapın!” diye tutturunca idam edilmiş! Kötü bir kader! Su testisi, su yolunda kırılıyor!
Kadir Gürcan