Ya gerçekten göründükleri gibi vasat ve sığlar ya da muhataplarını da kendileri gibi zannettikleri için öyle görünüyorlar. Her gün kendilerini tekrar ettikleri malum da şimdi de birbirlerinin sırtını tapışlayıp ne kadar önemli işler yaptıklarına seviniyorlar.
Saray Meddahı artık zafer yazıları yazmaya başladı. Avrupa’nın bitişi ve yeni bir ‘Doğu’nun ufukta tüllendiğinden falan dem vuruyor. Olur da ileride ütopyalarının suyunun suyu bile gerçekleşirse “Ben bunu yirmi yıl once söylemiştim!” deyip kendisi gibi yaşlı meddahlara caka satacak. AB’den beklenen yardım gelmezse bakalım, Veliyyü nimeti’nin ezberlettiği hangi dörtlüğe sarılacak?
Güya, suni gündemlerle Türkiye’nin her gün yuvarlandığı derin uçurumu unutturacaklarını zannediyorlar. Maişet ve ikballeri şimdilik garanti altında olduğu için, her yeni güne hiçbir şey olmamış gibi başlayıp, balık hafızası birikimleriyle mesailerini doldurabilirler. Nikah kıyma yetkisinin kimlere verileceğini, bundan böyle nikah merasimlerinin cami ve mescid ve ibadethane hükmündeki mekanlarda icra edileceğini mi yersiniz yoksa, yeni bir devlet kurulacağı hezayanını mı? Seçimi siz yapın.
Nikah, eski hukukta da yeni hukukta da şartları belli hukuki bir muameledir. Yani insanların toplumsal ihtiyaçlarının giderilmesi konusundaki medeni hukuk ana başlığı altında incelenir. İslam Fıkhı için de öyle. Din, mümin hayatının her köşesini kuşattığı için, fıkıh kitaplarının ibadat bölümlerine girmeyen içtimai muamelelerde de işin dini hassasiyetlerine ehemmiyet verilir ama bu onu bulunduğu konu ve konumdan farklı bir yere taşımaz.
İslam Hukuku kitapları içerisinde de yeri bellidir; Nikah’ı ibadat bölümünde değil, muamelat bölümünde aramanız gerekiyor. Sakın elinizdeki İlmihal kitaplarında kitabu’n-nikah’ı bulamadığınızı kimseye söylemeyin! Nikah yetkisinin gündem olduğu ve bilgifuruşluk yarışının tavan yaptığı ortamda gülünç duruma düşersiniz. Neyin ne olduğunu anlamadan, dinlemeden nikah kıyma işinin müftülere verilmesini dil ucuyla tenkid ettiği için işinden olan maydanoz tiplere acısak mı kızsak mı, kararsısız.
Başlıktaki hakikatin bir tarafını işaret eden ironik soruyu es geçmeyelim. Nikahta taraflardan hiçbirinin abdestli olması gerekmediği gibi, nikahı kıyan kişinin, misafirlerin, nikah şahitlerinin, damat sadıçlarının, şerbet dağıtanların, merasime davetsiz katılan çekirdek satıcılarının…abdestli olmaları gerekmiyor. İşin bereketi, daha uzun bir evlilik hayatı için velev ibadet olmasa da nikaha abdestli gitme gibi iyi niyetlere kimsenin bir şey diyeceği olmaz. Ancak, “Abdestsiz hiç yere basmam!” deyip, ev, araba, yazlık, devre-mülk, oğlana, kıza düğün masrafı için bankalar önünde kredi sırası bekleyen Hacı Abiler’in ticari muamelelerine abdestin tesiri ne ise nikaha da o kadardır. Neyse daha fazla ileri gidip Hacı Abiler’in neşesini kaçırmayalım.
Nikahın nerede kıyılması gerektiği konusunu konuşmaya hiç gerek yok. Farz muhal Kanuni Dönemi’nin Allamesi Ebussuud Efendi bile gelse, bugün nikahı mescidde değil, ala mer’e ve mesmeu’n-nas yani, daha çok insanın şahitliğine müsait olacak bir mekan da kıymayı tercih ederdi. Peki bunları Saray’ın fetva emini veya hükümetin icraatlarını meşrulaştırmayı dinin önüne almış, birtakım akademisyenler bilmiyor mu? Biliyorlar da, Saray’ın penceresinden meydana atılıverilen medya beslemelerinin boş kutuları onları da korkutuyor. Peki ‘Din-i İslam’ ne olacak? Şu günlerde İslam’a, müslümanlara, mazlum ve ezilenlere sahip çıkmanın maaş bordrolarına tesiri yok.
Aslında, nikah yetkisinin kime verileceğini, nikahın nerede kıyılması gerektiğini ya da yeni kurulacak devlette yetkilerin paylaşımına falan gerek yok. Nasıl olsa Sayın Cumhurbaşkanı, devlet işlerinden daha çok, ailelerin kaç çocuk yapmaları gerektiğinden tutun da bekar sanatçılardan altı ay içinde evlenme sözü alma gibi medeni hallerle uğraşmayı daha çok seviyor. Türkiye’de bundan sonra kıyılacak nikahları o kıysın ve büyük masraflarla inşa edilen Saray da herkese açık düğün ve nikah merasimlerinin icra edildiği bir mekan haline gerilsin ve son onbeş gündür hop oturup hop kalkan Türkiye gündemi de biraz durulsun. Nasıl olur?
Saray Meddahı da her gün saçlarını jöleler ve ayna karşısında, ezberlediği Ramazan Manileri kalitesindeki dörtlükleri her nikahtan sonra davetliler önünde okuma şansı yakalayıp, ikbalini kurtarmış ve maişetini garanti altına almış olur.
Nikah kıyma yetkisini birinden alıp öbürüne verme, düğün-dernek işlerini cami-mescid çatısı altına alma gibi dindarlık gösterileri hiç kimseyi daha dindar ve muhafazakar yapmaz. Orası öyle de, yine seçim söylentileri yayılmaya başladı seçmenin bamteline dokunmak için erken davranmak lazım. Öyle değil mi?
Kadir Gürcan