Gazetelerde yazdığı yazılarıyla, takipçi ve okuyucularını sürekli şaşırtan, onlara beklediklerini değil, kendi entellektüel kalitesi, müşkilpesent itina ile zenginleştirdiği birikimlerini enfes bir dil maharetiyle sunan Ahmet Turan Alkan, haksız yere tutulduğu cezaevinden tahliye edildi. Hapishane günlerinde de okuyucu ve sevenlerini şaşırtmaya devam etmişti.
Bir kaç hafta önce, Ahmet Turan'ın kendisi ile alakalı mahkemede yaptığı onurlu savunma, Hasan Cemal'in dikkatini çekmişti. Eski Zaman Gazetesi yazarı ile düşünce mihveri olarak farklı zeminlerde kalem oynatan Hasan Cemal, ortak bir mağduriyeti paylaşma noktasında, Türk münevverleri arasındaki suni bariyerleri aşmasını bildi. Hatta Ahmet Turan'ın kilo kaybına dikkat çekecek kadar, kendisini ona yakın bulması gayet ilginçti. Ahmet Turan'ın tahliye olmasının ardından eşi Süheyla Hanım ile paylaştığı aile fotoğrafında, Hasan Cemal'in, kilo meselesindeki haklılığı dikkatimi çekti. Zaman Gazetesi yazarları ile ilgili verilen nihai kararlarda, eski dostu Şahin Alpay'ın salıverilmemesi kederini de Ahmet Turan'ın tahliyesi ile teselli etmiş.
Cezaevindeki gazetecilere yazılı sorularla ulaşan The Guardian, Ahmet Turan'ı da ihmal etmemiş. Yazılı röportajda, duayen yazar, 23 ay içinde yazdığı iki kitabtan bahsediyor. Emre Kongar da çıkan röportajı olduğu gibi, Cumhuriyet Gazetesindeki köşesine taşımıştı. Kongar'ın Ahmet Turan'a olan fikri alakası da şimdiye kadar, Hasan Cemal'den farklı değildi. Son beş yılda, içine düştüğü düşünce sefaletinden kurtulamayan yazar-çizer esnafından iyice ümit kestiğimiz bir dönemde, bu iki kalem erbabının, mağdur meslekdaşlarına karşı takındıkları bu şahsiyetli sahipleniş, ümitlerimizi bir nebze olsun yeşertti. Ülkenin, uçurumun kenarında raks etmeye başladığı bir dönemde, şahsi tercih ve ısrarlar bir kenara bırakılabiliyormuş demek ki! Emre Kongar yazısını, Ahmet Turan'ın müjdesini verdiği iki kitabının da basılabilmesi temennisi ile bitiriyor.
Ahmet Turan'ın The Guardian'a verdiği kısa röportajını okumadan önce, ne yalan söyleyeyim, bunca yazarın içeriye düştüğü bir zamanda, hapishane hatıraları kütüphanesine ciddi katkıların olacağını düşünmüş ve bunun çok tabii bir insiyak olacağına kendimi ikna etmiştim. Ahmet Turan, bu beklenti ve kuruntu balonlarımızı “Hapishane edebiyatının bir parçası olmaya niyetim yok!” iğnesiyle patlatıverdi. Eğer onu kitaplarından tanıyorsunuz, bu kararın alelade bir kırgınlık ve rest çekme olmadığını fark ederseniz. Anadolu insanının milli ve dini hislerini suistimal ederek üretilen hapishane edebiyatını, müstebit iktidarın bitmez tükenmez hırsları için teşrifat malzemesi olarak kullanan milliyetçi düşünceye son otuz yıldır şahsiyetli bir tavır koyan bir kaç yazardan birisi Ahmet Turan Alkan. Bu yüzden onun, tel tel dökülen Milliyetçi Düşünce ile alakalı imalarını dikkate almamız gerekiyor. Hatta usta yazarın “Yatağına Kırgın Irmaklar!” isimli enfes kitabı Türk Milliyetçiliği'nin boydan çekilmiş, önemli bir vesikası olma özelliği taşıyor.
Roman, senaryo, dizi ve televizyon yapımlarındaki maganda çeşnisi ağır, hapishane edebiyatı, 19. Asır Haman Tellakı ve Yeniçeri kaçkınlarını 21. Yüzyıl Türkiyesine uyarlamanın ötesine geçemedi. Şu an Türk Televizyonlarında seyredilme rekoru kıran diziler bu bayat edebiyatın farklı versiyonlarından ibaret. Seçim meydanlarında en çok alkış ve tasdik bulan hal ve tavırları da unutmayalım. Veliyyü Nimetlerinin “Yürüyüşüne kurban olan!” ucuz yazarlar ıkına sıkına, ancak köhne külhanbeyi edebiyatı üretebilirler. Abartıyor muyum? Etrafınıza bir bakın, takım elbiseli Tatar Ramazanlar sizi de rahatsız etmiyor mu? Külhanbeyi, savaş ve muharebelerde tükenen binlerce vatan evladının geride bıraktıklarına musallat olan bir sürü başıbozuk kırıntılarından oluşturulmuş karton bir karakter olmaktan asla kurtulamadı. Hiçbir zaman sevimli, sempatik ve cana yakın tedailer uyarmadı.
Bu ucuz sempatinin örneklerini bulmak için çok gerilere gitmeye gerek yok. On beş gün önce yapılan genel seçimler öncesi, Milliyetçi kanadın zavallı lideri, halen hapiste olan ve organize suçlardan hüküm giymiş birisini ziyaret ederek kendi seçmenine ümit, iktidara da aba altından sopa göstermiş oldu. Mesaj açık; “İşsiz-güçsüz takımının idollerini harekete geçiririz. El altından silahlandırdığınız İran orijinli, silahlı ekiplerin farkındayız!” Siyasi liderin hapiste ziyaret ettiği Tatar Ramazan, bir kaç gün sonra, suikast düzenleyeceği yazarların isimlerini verdi. O iki yazar da anında yazmayı bıraktılar. Kolay değil! Adam vuracağı adamların isimlerini önceden veriyor. Siz de benim gibi, gün ortasında Bab-ı Ali'de gazeteci vuran başıbozuk Yeniçeri artıklarını hatırlamadınız mı?
Hapishanedeki tehditleri anında iş gören organize suç şebekelerinin, yarın sokaklara indiğinde neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyoruz! Hayal dünyanızı fazla zorlamayın, şimdi birbirlerine destek oluyor görünen Milliyetçi camia ile Siyasi İslamcılar yetmişli yıllarda kanlı-bıçaklıydılar. Ahmet Turan'ın malzeme olmaktan imtina ettiği, hapishane edebiyatının bir çoğu işte o kavgaların ürettiklerinden ibaret. Usta yazarımızın bu yerinde ve zamanında çıkışı, şu an haksız yere, hapishaneden tutulan elli bin masum insana “Şimdi sıra sizde!” diye sırıtan Saray Dalkavuklarına “Siz, o zaman da haksızdınız, şimdi de haksız ve müstebitsiniz!” mesajı veriyor.
Ahmet Turan, cezaevi edebiyatı ile kendi arasına koyduğu mesafe ile geleceğin Türkiyesi için çözüm üretecek bir siyasi proje de teklif ediyor. Ülke içi kamplaşmaların ateşine benzin döken mağduriyet edebiyatları, Türk Demokrasi tecrübesi için iyi neticeler vermedi. Ahmet Turan, Hasan Cemal ve Emre Kongar'ı bir araya getiren asgari ve makul zeminler ne ise, bunu geliştirmenin yollarına bakmak gerekiyor.
Hapishane edebiyatı konusunda yanılma pahasına, Türk Siyasetini mevcut bataklıktan kurtulabilmenin, şahsi mahduriyetlerini bir kenara bırakabilmiş entellektüellerle olabileceği ihtimalini canlı tutmakta ısrarlıyım. Ahmet Turan Alkan örneğinde, Hasan Cemal, Emre Kongar ve benim dikkatimden kaçan diğer kıymetli ehl-i kalem bu içtenliği okurlarından esirgemediler. Bunun için Türk Edebiyatı bir kaç ucuz cezaevi günlüğünden mahrum olsun. Önemli bir kayıp sayılmaz.
Kadir Gürcan