Saray'dan yapılan Soğuk Savaş dönemi, tedhiş ve tehdit çeşnisi yüksek anons ve bildirilerin herhangi bir ağırlığı kalmadı. “Neden artık Saray ve Cumhurbaşkanı bizim için bir şey ifade etmiyor?” kanaatimiz her gün biraz daha pekişiyor. Ekonomik savrulma bu şekilde devam ederse, benzer bıkkınlık ve kanıksamanın, grip virüsü gibi yayılacağı artık kehanet değil. Mitinglerde toplanan o kadar insan, şahsi kaprislerini sürekli aynı ton ve gerginlikte, mikrofondan bangır bangır bağıran tek kişilik bir tükenişe bilmem daha ne kadar dayanabilirler.
Bu konuşmaların muhatabı kim ola ki? Muhalif belediye başkan adayları, muhtarlar ya da belediye encümenleri mi? Eğer öyleyse, Saray'ı bu kadar küplere bindirmeyi başardıkları için kendileri ile övünebilirler. Zira, muhalefet parti liderleri bile bu kadar başarılı olamıyorlar. Hazret'in yumuşak karnı belli. Oraya dokunup, katıla katıla gülmek varken, bir kamyon dolusu muhalefet lideri beceriksizlikte birbirleriyle yarışıyorlar. Ya hu bir muhalefet lideri, “Bize oy vermeseniz de olur!” der mi? Kışın gününe insanın beyni bu kadar sulanır mı? Bu laubalilik, ait oldukları siyasi partinin sebeb-i vücudunu inkar etmek değil mi?
Kırık dökük de olsa, her seçim döneminde, demokrasi adına kazanımları biriktirmeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı sayesinde, milliyetçi, muhafazakar, havada karada din, vatan, millet sahiplenmelerini kimseye bırakmayan bir takım insanların ne derece içten çürüdüklerini kanıtlamak bundan böyle daha kolay. Şu an kalabalıkları coşturan bildik cümlelerin bir çoğu, bu günkü Saray sakini ile Çin malları kullanışsızlığında çöpe atılacak. Elbetteki, yerel seçim sonuçlarıyla değil. Cumhurbaşkanlığı seçimi yapmıyoruz ki! Bunu için daha vakit var.
Çok acele etmeyelim ama, şu ana kadar, ezan haricinde dini materyal pek piyasaya sürülmedi. Son anda, din akıllarına gelen iktidar mensuplarının, istatistik ve kamuoyu yoklamalarındaki sonuçları halkın nazarından kaçırmak için buldukları numara fazla alev almadan kendiliğinden söndü. Olayları bir kaç hafta geriden takip eden içi geçmiş Saray yazarları biraz daha üzerinde dururlar, sonra her şey eski haline döner ve ezana da bir şey olmaz.
Mitinglerden birisinde, Cumhurbaşkanı, muhalefet liderlerinden bir bayan'ı hapis cezası ile tehdit etti. O bayan'ın siyasi yetersizliği de dahil, düşünce ve eğilim olarak hiç bir yönü bizi ilgilendirmiyor. Bayan olarak siyaset yapması da bu satırların konusu değil. Sadece, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan, devlet imkanları bir el işaretine bakan bir otoritenin, siyasi olarak kendisinden farklı düşünen bir eğilimin liderini hapis ile korkutması, despot idarelerin sözlük tanımına birebir uyuşması ile ilgileniyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamının, spor kulübü, belediye başkanlığı ya da parti, klik ve sendika başkanlığından farklı bir işleyişi olması gerektiği hala anlaşılamamış. Ankara'nın muhalif belediye başkan adayı için, “Alengirli işleri var...” sözü de Cumhurbaşkanına ait. Alengirli işler deyince, on yedi senedir iktidarı zabt edenlerin, boy aynası önünde uzunca bir süre durmaları gerekiyor.
Seçim dönemlerinde yapılan bir çok aşırılıkların, sandıklar açıldıktan ve netice belli olduktan sonra geride bırakılması demokratik bir nezaket. 2016 ABD seçim kampanya döneminde Trump'ın Demokrat Rakibi Hillary için kullandığı “Lock Her Up, Onu içeri tık, hapse at!” sloganı, bugün Başkan olan Trump için hala yüzkarası bir demokrasi suçu kabul ediliyor. Gerçi, seçim sonrasında böyle bir dava açılmadı ama, seçmenlerin bu marjinalliğe sürüklenmesi noktasındaki aşırılık, Trump'ın hatalar listesinin başında duruyor.
Cumhurbaşkanı'nın bir türlü kurtulamadığı şiddet ve öfke, kadın, kız, çoluk-çocuk, masum, genç, ihtiyar ve şu an hedefe girmemiş, hareket eden bütün cisimler için söz konusu. Milliyetçi-Muhafazakar kesimin, muhalefet bile olsa, yenge, abla, ya da mahallenin namusu diye sahiplenmeleri gereken siyasi figürlere yapılan bu tür çiğ saldırılara karşı duyarsızlığı da bir garip. Ya hu, mahallenin bacısına saldırı var, nerede sizin delikanlılık geleneğiniz?
Nasibine, zayıf bir partiden muhalefet düşmüş olan bayan da korkmuş olmalı ki, seçimlere kadar ağzını bıçak açmayacak gibi görünüyor. Ülkücü Camia'nı 'Bacı'sı iddia ve inatlarını kaybetti; “Bize oy verseniz de olur vermeseniz de. Hepimiz kardeşiz.” Nobel Barış Ödülü hedefli, dost ve kardeş edebiyatı, seçim yarışından çekildiğinin alametleri.
Hillary Clinton zor geçirdiği seçim kampanyası döneminde, “Rusya'nın kuklası!” diyerek Trump'ı hafife almıştı. Başkanlığın iki yılında, Rusya ile işbirliği yaptığı söylentilerden kurtulmak için geçiren Trump, bir kaç ay önce Hillary'nin “Ben demiştim, bu kukla!” hükmünü yine yüzünde hissetti. Hillary ise, seçimi kaybetse de, haklı çıkmanın doyulmaz tadını bir kez daha tattı.
Yunan Mitolojisine göre, tanrıların gazabından kurtulmak için her yıl bir bakire kurban edilirmiş. Bizim de kaderimiz midir nedir, her seçimde bir mukaddes, bir insani değer ve bize ait bir kıymeti kaybediyoruz. İktidar, kendilerini milliyetçi olarak etiketleyen koltuk değneği bir muhalefetin elinden daha düne kadar, “Abla, bacı, kızkardeş...” olarak bilinen bir mahremi söke söke alıyor, müntesiplerden tık yok. Ayıptır, Tatar Ramazan'ın kemiklerini sızlattınız.
Kadir Gürcan