Reisi'nin
ölümüne neden olan kazadan sonra Saray'ın gösterdiği aşırı ilgi ve alaka
şaşırtıcı değil. İranlı yetkililerden önce işe vaziyet etme gayretkeşliğinin ne
kadar abes kaçtığını izah ederek nefes tüketmeyelim. Türkiye'de bazı kesimler
için 80’li yılların nostaljisine takılıp kalmak, dini gayret ve hamiyet
cümlesinden sayılıyor. İran Devrimi'nin, son asırda İslam'a musallat olan en
kötü hadiselerden biri olduğunu anlayacak akli rüşde hiç ulaşamadılar. Yirmi
yaşında ne iseler, yetmiş yaşında da aynı basitliğe saplanmış haldeler.
Kazanın ardından Türkiye'de bir günlük yas ilan edilmesi siyasi ve sembolik bir jest. Uluslararası tavırlarda İran ve Rusya'nın yanında yer almak mevcut iktidarın alışılmış reflekslerinden. Ortadoğu'daki anti-demokratik tavırlarda ve bölgedeki terörü meşrulaştırmakta da aynı çizgiyi paylaşıyorlar. Üçlü sacayağı birbirlerine destek olmayı milli vazife cümlesinden sayıyor. Bu yüzden Saray ve iktidarın tarafını belli etme konusundaki acullüğü garip değil. Geçtiğimiz yıllarda İran halkının ülkedeki despotik idareyi protesto ettikleri gösterilerde yüzlerce insan ölmüştü. Bunların hiçbirinde Türkiye'nin yas ilan ettiğine şahit olmadık. Dedik ya, tamamiyle sembolik ve Saray'ın dilinden düşürmediği “Tarafımız belli olsun!” takıntısı.
İktidarın köpürttüğü İran sempatisini görünce ülke sınırları dışında olmamıza rağmen, hikmet-i hükümete muhalif olmayalım diye “Biz de mi yas tutsak, ne?” kararsızlığına düşmedik değil. İyi ki acele etmemişiz. İktidar holiganlarının İHA'lar konusunda İranlı yetkililerle papaz olduklarını görünce bütün meselenin iç siyasetteki nakit sıkıntısından kaynaklandığını çabuk fark ettik.
İran, Ortadoğu’ya terör ihraç etti
Aşırılık ve marjinalliğin yıllara dağılmış bütün renklerini gördüğümüz İran Devrimi, ne seksenli yıllarda ne de devrimin kendi çocuklarını yemeye başladığı doksanlı yılların başlarında bizde sempati uyandırmadı. Devrimin sahipleri önce İran Halkına sonra da bütün dünyaya karşı hoyrat, kaba, yobaz, kavgacı ve uzlaşmasız bir görüntü vermeyi maharet saydılar. İran, ta o yıllardan itibaren Ortadogu'ya terör ihraç etme konusunda liderliği kimseye kaptırmadı. Türkiye de dahil, komşu ülkelerden gönüllü, ucuz ve kullanışlı budala üretmekte ve edinmekte hiç zorluk yaşamadı İran, desek abartmış sayılmayız. Helikopter kazasının ardından salya-sümük höykürenler anti-Amerikan öfkelerini İran hayranlığı ile teskin etmeye çalışan arızalı tipler.
Reisi'nin teçhiz, tekfin ve tedfin programı olabildiğine ağırdan alınıp toplumsal bir hissilik uyarılmaya çalışılsa da cenazeye katılım oranı oldukça düşük olduğu dikkatlerden kaçmadı. Görünen o ki, İran Halkı, dışarıdaki nostaljik devrim budalaları kadar cenazeye ilgi göstermediler. Biz “Saray cenazeye neden gitmedi acaba?” demeye niyetlenmişken, geç de olsa Türk yetkililerin tören için hazırlık yaptığını duyduk. İranlı yetkililer isteğe ve takvime uygun olarak cenaze namazı ayarlayıp, hadiseyi siyasi bir kazanıma dönüştürmeyi ihmal etmemişler. Mağduriyeti nakte çevirmek siyaset pazarının kadim taktiklerinden sayılıyor.
Kazanın ilk günü İran konusundaki duygusallık ve romantizmine yenik düşen Saray, Reisi hakkında hüsn-ü şehadetini de esirgemedi. Halbuki, Türk kamuoyunun pek tanımadığı Reisi meğer “Elikanlı kasap” olarak biliniyormuş. Merak edenler dış basının ilgili haberlerine göz atabilir.
İHA’nın başarı hikayesini İran yalanladı
Türk yetkililerin kaza yeri enkazının tespiti konusunda İHA'lar için devşirmeye çalıştığı başarı hikayesi de cenaze sahipleri tarafından yalanlandı. Anlaşılan o ki, Saray'ın ilan ettiği bir günlük yas jesti İran için hiçbir şey ifade etmemiş. İran kırk yıldır kapısında devrim dilenen Ortadoğu ülkelerine Fars kibri ile karşılık vermekten hiç vazgeçmedi. Cenazeevi bizim Saray kadar akli melekelerini kaybetmemiş. Ne kadar ilginç?
Bu arada, Reisi'nin kaza mı yoksa suikast sonucu mu öldüğü yönündeki komplo teorileri ciddiye alınmayacak seviyelerde. Suikast olabileceği ihtimaline öncülük edenler, Putin'in Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve bizdeki iktidarın koltuk değneği milliyetçi-muhafazakar parti lideri. Olağan suçlu da elbetteki Amerika. İddiayı dillendiren tiplere bir bakın sonra da suikast olup-olmayacağı ihtimaline siz karar verin. Bu arada İran bile suikast olma ihtimali üzerinde durmadı.
Kendi safderunluğumuza yanalım! Hafta başında “Biz de mi yas tutsak?” endişemiz, hafta sonuna doğru “Kim için yas tutsak?” şaşkınlığına dönüştü. Reisi bir kere öldü ve cenazesi defnedildi. Saray'ın İran'dan gelen aşağılayıcı yorum ve tavırlarla bin ölüp bin dirildiğini görünce, yanlış kapı önünde yas tutanların halleri içimizi sızlattı.