ABD seçimleri, ülkelerin iç meselelerini ikinci plana atacak kadar ilgi uyarıyor. Dört yılda bir yapılan her seçime tarihi bir orijinallik yakıştıran ABD medya rüzgarından etkilenmeyen yok. Her başkanlık seçimi de “tarihin dönüm noktası” olmaz ki!
Siyasi düşünce eksenlerini anti-Amerikan bir zemine oturtanlar bile dört yılda bir yapılan bu seçimlerden kendi gündemlerini kışkırtacak malzeme üretmeye bayılıyorlar. Hollywood filmlerini bütün dünyaya seyrettiren reklam şirketleri, dört yılda bir tekrarlanan seçimleri, saat farkı engeline rağmen, başarılı bir ürün olarak bütün dünyaya seyrettirmeyi başarıyorlar. Halbuki, ABD’de seçim günü sıradan bir gün ve tatil bile değil. İş yerinde bir arkadaşa “Oy kullanmaya gidecek misin?” diye sordum. Arkadaşın cevabı “Ben hiç oy kullanmıyorum ki! İkisi de aynı. Al birinden vur öbürüne!” oldu.
Büyük ülkeler, yıllara yayılmış aktiviteleri ile dünyanın dikkat ve heyecanlarını taze tutmayı ihmal etmiyorlar ya da dünyanın gözleri onlar üzerinde olduğu için her faaliyetleri olduğundan daha fazla abartılıyor. İnsanın aklına bunu bilinçli yaptıkları gibi bir şüphe düşmüyor da değil. Geçen yıl İngiliz Sarayı’nın yaptığı düğün dillere destan olmuş ve bütün dünyada aynı anda iki milyar seyirciyi ekrana taşımıştı. Aynı yıl bizim ülkemizde de bir Saray Düğünü oldu ama kimse tınmadı. Arap coğrafyasında ikinci sınıf bir Türk Dizisi kadar bile ilgi görmedi.
Obama’nın ilk siyahi başkan olarak ABD tarihine geçtiği 2008 seçimleri de en az 2016 seçimleri kadar heyecan uyarmıştı. İki dönemlik başkanlık sürecini şimdi herkes kanıksadı ve tabii bir telakki olarak içine sindirdi ama, o günlerde seçileceğine kimse ihtimal vermiyordu. Kim ne derse desin, Obama’nın seçilmesi, Trump’ın seçilmesinden daha az önemli değildi. Umumi şaşkınlığa kendimizi fazla kaptırmayalım.
Türkiye’de çok bilmiş ve büyük laf ederek kendilerini önemli zanneden yazar takımı da, Trump’un seçilmesinin hemen ardından, daha dün bir bu gün iki, yine yeni dünya düzeni çeşnili komplo teorilerinden bahsetmeye başladılar. Son üç çeyrek asrın Ortadoğu entellektüellerine armağan ettiği en dayanıklı oyuncak yeni dünya düzeni projesi. Bu rengi atmış teoriyi her ABD başkanı seçimlerinden sonra bir kez daha gündeme getirmekten ölesi bir haz aldıkları belli. Obama ile olmadı. Şimdi sırada Trump var. “Kimsenin aklına gelmeden, ben bir daha şu BOP’yi hatırlatayım da herkes ne kadar akıllı olduğumu görsün!” basitliği, kahvelerde hala iş yapıyor. BOP’de neydi diye merak etmeyin. İşte şu bildiğiniz esrarengiz, şuyuu vukuundan beter, efsanevi Büyük Ortadoğu Projesi.
Son üç yıllık gelişmelerde Türkiye Ortadoğu’nun istenmeyen ülkeleri arasında yer alıyor. İktidar ve hükümetin dahil olmak için can attığı proje, operasyon ve siyasi toplantılardan sürekli dışlanıyoruz. Ortadoğu’daki küçük-büyük bütün ülkeler, Türkiye’ye dirsek gösterme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Yeni dünya düzeninde kendimize pek bir yer bulacak gibi durmuyoruz. Nereyi gösterirlerse oraya yerleşeceğimiz şimdiden belli.
Türkiye’yi idare edenlerin ABD politikaları çıkmaza girmiş durumda. Sekiz sene önce, Obama iktidara geldiğinde, büyük umutlarla başlayan ABD-Türkiye ilişkileri, hiç bu kadar kötü olmamıştı. Obama’nın yanağından kesme alacak kadar (gerçekten böyle bir fotoğraf var!) sıcak ve olumlu başlayan ilişkiler, stratejik ortaklıklarda taban tabana zıt hedeflerde kör düğüm oldu.
İktidar ve hükümet Trump’a tebrik telefonlarında, istek ve ricada bulunabilecek kadar kendilerini yakın hissediyorlar, baksanıza. Yahu adamı bir bırakın! Haritadan Türkiye’nin yerini önce bir bulsun, “Ali Baba ve Kırk Haramiler Dosyası” önüne bir gelsin ondan sonra ne isteyecekseniz isteyin.
Ama bunların istekleri bitmez. Zarrab meselesi, krize giren AB üyelik süreci , Nato üyeliği, Ortadoğu’da oyuna dahil olma, Dolar’ın frenlenmesi, Uluslararası Kredi Notu’nun düzeltilmesi...konuları daha sonraki telefon konuşmalarını bekliyor. Malum ABD’den yüz yüze görüşme talepleri sürekli geri çevriliyor ya!
Nobel Barış Ödülü sahibi Obama’dan aradığını bulamayan bizim siyasi aktörler şimdi de Trump’ın eşiğini aşındıracak gibiler. Haydi rast gele!
Kadir Gürcan