Oturduğu koltuğu bir türlü dolduramayıp, en yakın çevresinin bile şüpheli, endişeli bakışlarına muhatap olan liderlerin işleri gerçekten zor. Bütün enerjilerini, alınlarının ortasına yapışan “yetersiz!” ya da “tükenmiş, yorulmuş” damgasını silmeye harcasalar da çok fazla bir şey yapamıyorlar. Son seçimlerde neler döndüğünü bilmiyoruz ama, koltuk değneği muhalefetin daha oy sayımı tamamlanmadan arslan payı için höykürmesi hayra alamet değil. Yorgun iktidar kendisine açgözlü bir ortak edindi.
Trump'ı çileden çıkaran Obama'nın ciddi, vakur ve soğukkanlı duruşu. ABD'de ucuz magazin dergilerinin aşina olduğu Donald Trump, başkanlığa geldiği günden beri, “Ben de 'Başkan' gibi davranabilirim!” hallerini doğrulatmak için neler çekiyor bir bilseniz! Bir kaç gün önce yine “Tanıdığınız bir çok elit'ten çok daha zeki ve entellektüelim! Para kazanıyorum ve iyi evlerde oturuyorum!” dese de ABD başkanları içinde IQ skorunu berbat olmaktan kurtaramıyor. Zengin olmakla hükümet idare etmeyi birbirinden ayıramayacak kadar kafası karışık. Yetersizliğini örtbas işi, etrafında, başkanlığa ortak, perde arkasındaki bir avuç insana kalıyor. Onların da kendi ajandaları var.
Daha bir hafta önce imzaladığı, ABD'ye vizesiz giren ve yeterli evrakları olmayan ailelerin çocuklarının başka bir kampta toplanması kararını, iç baskılardan dolayı geri çekmek zorunda kaldı. Seçim vaadleri arasında olan “göçmen programı!” neresinden tutsa elinde kalıyor.
Ne işe yaradığını ve sorunun büyüklüğünü bilemediği bir çok meselede Trump'ın refleksleri rastgele ve düşüncesizce oluyor. Başkanlık öncesi, beş kez iflasın eşiğine geldiği, şahsi işleri başından aşkın olan Trump'ın, ne sağlık sigortası, ne sığınmacı göçmenler, ne de diğer ülke meseleleri ile hiç mi hiç alakası olmamış. Kanuni olarak geri adım atmak zorunda kaldığı hemen her manevrada, hıncını sosyal medyada ölçüsüz mesajları ile tatmin etmeye çalışıyor; “Ben yapmadım. Bu Obama'nın suçu!” bahanesine en çok kendi yakınları gülüyor.
Eğer dış basını takip ediyorsanız, Trump, imzaladığı her kanun metnini gazetecilere çevirip, önemli bir iş yaptığı izlenimi verme gayreti içinde. Amerikalı bir yazar, “Trump, kararlarında sürekli tesiri hissedilen, perde arkasındaki beyaz-ırkçı ekibi perdelemeye çalışıyor ve altına imza attğı kararları her seferinde kendisinin verdiğini ispat etmek için metni gazetecilere bu şekilde göstermeyi ihmal etmiyor!” şeklinde yorumluyor. Bu ayrıntıyı okuduktan sonra ben de dikkat ettim, yazar gerçekten haklı.
Başkanlığının ilk gününden itibaren, aşırı-ırkçı kesim ile dirsek temasında bir beis görmeyen Trump, gün geçtikçe, bu ekibin ajandasını uygulama noktasında sadece önüne gelenleri imzalayan bir figür haline geldi. ABD'li Başkanın gözden kaçırmaya çalıştığı 'Karanlık Nokta' Steve Bannon, Cumhuriyet Savcısı Sessions, ve lakabı “Bıyıklı” olan Dış İşleri Bakanı John Bolton, ellerindeki radikal programı Başkan'a kolayca imzalatabiliyorlar. Steve Bannon'ın işine son verilmesi, Trump'ın kararlarındaki katı milliyetçi izleri silmeye yetmedi.
Eğer vaktiniz olursa Michael Wolff'un daha bir kaç ay önce piyasaya çıkan ve çıktığı gün tükenen 'Fire and Fury' kitabının ilk bir kaç sayfasına (s.14) bir göz atın. Steve Bannon ile Cumhuriyetçilerin bülten kanalı kabul edilen Fox'ın, uzun yıllar haber sorumluluğunu yapan Ailes'in kısa konuşması çok ilginç. İlk basına düştüğü günlerde İslam Alemini-özellikle bizim aklı evvelleri- ayağa kaldıran ama şimdi buzdolabına kaldırdığımız ABD'nin İsrail elçiliğini Kudüs'e taşıma düşüncesi meğer, aşırı milliyetçi, beyaz-ırkçı, Steve Bannon'a ait değil miymiş? Bir çok Amerikalı yazar, Trump'ın bırakın Kudüs'ü, ABD'nin bazı eyaletlerini bile haritadan zor bulabileceğini söylüyorlar. Trump'ın Kudüs ile ne işi olabilir ki?
Seçimleri erkene de alsak, bazılarının tansiyon durumlarına göre sistemde oynamalar da yapsak, son on senedir Türkiye'nin siyasi ve idari açıdan kendini idare edemez hali tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. İktidar ve Saray -Bundan sonra 'Başkan' demeliyiz!- durumun farkında ve bu yüzden ellerindeki en kötü alternatiflere, dahası tehlikeli, özel ajandalara boyun eğmek zorundalar. Dolayısıyla, Türkiye'deki siyasi tıkanıklık sadece beceriksiz ve kötü muhalefetin problemi değil, yorulmuş ve tükenmiş iktidarın da başının belası. Yaş durumundan, önümüzdeki meclis açılışı kucağına düşen, zavallı muhalefet lideri, hayatının ikinci baharını yaşama şansı yakaladı.
Belli bir yaştan sonra, yanlışlıkla uyku ilacı yerine, gençlik iksiri içiveren yatalak hastanın çılgınlıklarına hazır olmak gerekiyor. Türkiye Milliyetçiliği'nin bugünkü zavallı siyasi figürünün çıktığı ödünç meclis başkanlığı kürsüsünden, başka gençlik heveslerine kapılmayacağını kimse garanti edemiyor.
Önümüzdeki günler, lider ve sistem dayatmalarına gebe. Cumhurbaşkanı olup bir türlü parti ideolojisinden kurtulamayan Sayın Cumhurbaşkanı, bundan sonraki kararlarını 'Başkan' olarak imzalayacak. Ülke liderlerinin siyasi refleks ve manevraları birbirlerinden ödünç almaları ayıp değil. Türkiye Devleti Başkanı'nın da bundan sonra, ülke ile alakalı kararların kendine ait olduğunu ispatlama gibi bir zorunluluğu olacak. Eh, o da Trump gibi, yemini-billah edip “Bu kararların hepsini ben imzalıyorum. İnanmazsanız bakın!” deyip imza netinlerini basın ile paylaşması belki ikna edici olabilir. Koltuk değneği muhalefetin katıla katıla gülmelerine kulak asmasınlar canım!
Kadir Gürcan / ABD