Mesele çok grift ve komleks değil ama, yediden yetmişe herkesin ilgilendiği, futbol ile meseleye yaklaşmak ilgi çekebilir. Her karşılaşmadan sonra, ekran önünde Aristovari konuşan futbol yorumcularından, taraftarlığı, tarafgirlik bağnazlığı ile karıştıran emekli spor camiası mensuplarına, ıskartaya çıkmış emekli hakemlerden, adı mafyaya karışmış eski futboculara kadar her ağızın konuştuğu bir sektörün işleyişi, hiç olmazsa bir problemimizi çözmede örneklik teşkil etsin de, sebeb-i vucudu mana kazansın.
Sayın Başkan, -Futbol Federasyonu Başkanı değil!- bile Almanya ziyaretinde Türk asıllı Alman futbolcuya sahip çıkarak, ekranları dolduran boş insanlar grubuna dahil oldu ve problemimizi izah etme konusunda futbol'u seçmemizdeki haklılığımız perçinlendi. Çok sempatik olduğunu zanneden siyasetçilerin kendilerine çok hüsn ü zanları çok fazla ve her konuya maydanoz olmaktan üşenmiyorlar.
Mensup ve taraftar yelpazesi böylesi harc ı alem futbol camiasının yüzde doksandokuz oyuncu, hakem, saha, siyasi fikir, eğilim ve kanatleri ile, global ısınma kadar dahi ilgilenmiyoruz. Hatta koca koca adamların, ahı gitmiş vahı kalmış tiplerin kameralar önündeki durumlarını görünce, için için üzüldüğümüzü söylemeyeliyiz. “Bu yaşta insan daha ciddi şeylerle ilgilenmeli!” noktasındaki hayıflanmamız mazur görülmeli. Hele bir de devleti idare edenleri de aynı safta görünce, acı bir iç burkulmasına dönüşüyor.
Şu kadar var ki, ekran karşısındaki bütün bu boş konuşma, luzumsuz laflar, incir çekirdeğini doldurmayan atışmalara rağmen, maç bittikten sonra, skor ve maç sonucu hususunda fikir ayrılığı yaşamamalı ilginç. Bütün tartışmalar bu skorun neden, niçin, nasıl ve sonuçları üzerinde cereyan ediyor. Maç sonunda, galip ve mağlup kesin olarak biliniyor. Bitiş düdüğü çaldıktan sonra, “Hayır efendim, siz yanlış biliyorsunuz, karşı takım, daha fazla gol attı, buna rağmen yenildi. Skor levhasında gördüğünüz, 4-1'lik skor yanlış! Sonuç panolarında elektrikler söndüğü için maç sonucunun 4-3 olduğunu görmediniz!” diyerek, milyonların gözü önündeki bir neticeyi, herkesten farklı yorumlayarak meczup ve budala durumuna düşme gibi bir gariplik sergilemiyorlar. Hiç olmadı, “Oynat oğlum, bir defa daha seyredelim.” diyeret, hata yapma risklerini en aza indiriyorlar.
Futbol'un iki takım arasında olduğu, maç eğer seyirciye açık bir statda oynandı ise, bu kadar şahidin olduğu bir gerçeğin aksini iddia etmek, melankolu, sizofren ya da Alzheimer hastalıklarının tedavi tutmaz evresi olarak okunuyor.
Sayın Başkan'ın, son ABD ve Avrupa gezileri, futbol karşılaşmalarındaki seyirci ilgi ve sayı yoğunluğuna ulaşmasa da,-bizim medyayı boşverin-yabancı medyanın da şahitliği ile, başka ülkelerin de katıldığı büyük toplantı ve görüşmelere sahne oldu. BM görüşmeleri, Türkiye ve Sayın Başkan'ın şerefi ve “hoş geldiniz!” kutlamaları için düzenlenmiyor. Türkiye Heyeti'nin görüşmelere katılıyor olması, sağa-sola höykürmeleri, Türkiye'de dikta rejiminin uyardığı panik ve endişeyi uyarmıyor. Hatta, New York'ta yaşayan bir arkadaşımın ifadesi ile “BM günleri, New York'un en sıkıntılı günleri. Onlarca eskort ve makam aracının bir anda trafiğe girmesi, zaten problemli olan şehrin trafiğini on beş gün boyunca daha çekilmez hale getiriyor.” New York Belediye Başkanı da, her yıl yaşanan bu çile rutininin hemen ardından, halka verdikleri rahatsızlıktan özür diliyor. Yani, BM görüşmelerine, sadece, Kasım Paşa'dan ipini koparıp giden Kabadayı, Flinta ya da Modern Yeniçeriler gitmiyor. BM bir dünya karması! Maçları herkes seyrediyor, bir o kadarı da hadiseden haberdar!
Saray'ın ve Sayın Başkan'ın yayın bülteni olarak iş gören malum medya, milyonların şahit olduğu uluslararası bir etkinliği, parti içi eğitim seminerleri basitliğinde ele alıyor. Oradaki lider hayranlığı için ürettikleri bütün saçmalıklar, ABD ve BM'nin toplantı koridorlarında da gerçekleşiyor zannedersiniz. “Merkel, adamımıza hayran hayran baktı. Konuşma boyunca bütün dikkatler, Sayın Başkanımızdaydı!” uydurmaları, kendi liderine hayran parti kaçkınlarının yakıştırmaları. Be kıt akıllılar, bunlar sizin “Yürüşüne kurban olayım!” budalalığında ürettiğiniz Yurttan Sesler havaları.
Saray meddahları böyle abartınca, Sayın Başkan boş durur mu? Onun da şanına uygun racon ve rol kesmesi lazım. Rastgele ABD Başkanı Trump ile karşılaşıp tokalaşınca, (Geçen sefer tokalaşmayınca, bizim ki, fena alınmıştı. Trump'ın, Micro-phobia diye bir takıntısı var. Kimseye elini uzatmıyordu. Şimdi onu ikna etmişler. Artık herkesla tokalaşıyor!) “Trump, görüşelim dedi. Ben gitmedim!” diye kendini ağırdan satıyor. Ayol, üç ay boyunca, Trump'tan randevu almak için uğraşıp eli boş dönen siz değil misiniz?
Hazret'in Avrupa ziyaretleri de bundan farksız. Türkiye mevcut siyasi yüzleriyle, dünya açısından bir vizyon teklifinden daha ziyade, ekonomik çöküşün eşiğindeki ülkeler kategorisinde ele alınıyor. Türkiye'nin ABD'de muhatap olduğu “İstenmeyen ve taşınması zor müttefik!” pozisyonu, coğrafik yakınlık sebebiyle, Avrupa ülkeleri arasında, “Pimi çekilmiş el bombası!” güvensizliği şeklinde anlaşılıyor. Trump'ın Türk Heyetinin bütün görüşme taleplerine dirsek göstermesi, Avrupalı liderlerde Türkiye'de gerçekleşecek ekonomik krizi en az zararla atlatma temkininde ilerliyor. Saray'ın, Trump ile görüşemeden, McKinley dosyası, Avrupa'da her görüştüğü liderden, koltuğunun altında yapılması gereken ev ödevleri ile dönmesi bu yüzden.
Milyonların gözü önünde cereyan eden olayları bile doğruların semtine uğramadan veren medya camiası, Saray'ın kahir kudreti ile manipüle edilen yurt içi olay ve haberleri nasıl çarpıtıp, kamuoyunu aldattıklarını siz hesap edin.
Türk Heyeti, ABD dönüşünde, yapması gerekenler hususunda gerekli teminatları vermesine rağmen piyasaları rahatlatmayı başaramadı. Heyet daha yorgunluğunu atamadan, Türkiye'deki 20 bankanın uluslararası notu düşürüldü ya da işlemleri takibe alındı. Bu da mı gol değil? “Oynat oğlum, bir daha seyretsinler!”