Müslüman yoğunluğunun ağır bastığı ülkelerde, İslami konulardaki hassasiyetler ve tepkiler birbirine benziyor. Başlarındaki müstebit, zalim idarecilere bir şey yapamayınca, asırlık öfke ve kinlerini sınır ötesi, hayali düşmanlarına boşaltıyorlar. Coğrafya’nın yumuşak karnı keşfedilmiş durumda ve buraya her dokunuş belirli insiyakları harekete geçiriyor. Kronik, yıllanmış ve kangren haline gelmiş meselelerin çözümsüzlüğü biline biline, alışılmış refleksler vermenin ne gibi bir faydası olabilir ki?
Kudüs, hakkında söylenebilecek her şey sonuna kadar müsrifçe tüketildiği ve belli jargonların sürekli tekrar edildiği çözümsüz Ortadoğu meselelerinden. Herkes bir şeyler söyleyip, şehrin ehemmiyetine vurgu yapmak için Trump’ın Kudüs hakkındaki manevrasını bekliyormuş. ABD Başkanı bir şey demeseydi mevcut halin devamından kimse şikayetçi değildi.
İnanan kalabalıklar meseleye, bugünün değil, tarihin içinden akıp gelen, maziye karışmış zafer günleriyle yaklaşmayı tercih ediyorlar. Salahaddin-i Eyyübi’nin Kudüs’ü fethi üzerinden geçen tarihi boşluk için ders kitaplarını bir kez daha karıştırmanız gerekiyor. Abdülhamid Han merhum’un, devlet-i aliye’nin en kötü zamanlarında, Filistin için ortaya koyduğu civanmertliğin üzerinden bile bir buçuk asır geçti. İki binli yılların ilk çeyreğine yaklaşıldığı şu günlerde, Kudüs hala tarihi çerçevesinde hapsolmuş durumda.
İhtimal ki, önümüzdeki bir kaç yıl Cuma vaaz ve hutbelerinde Kudüs’ün ehemmiyetine vurgu yapılır, hüzün çeşnisi bol konuşmalara ağırlık verilir. Bir de herkes Cuma için toplanmış iken emperyalist ülkelerin bayrakları yakılıp, dini duygu ve heyecanlar cuş-u huruşa getirilir.
Cuma çıkışında elini neden kaldırdığını, kime, neden kızdığını bir türlü anlayamayan Hacı Abiler de ahir ömürlerinde cihad(!) yapıyor olmanın heyecanına kendilerini kaptırmaktan memnun görünüyorlar. Her türlü provokasyona açık bu tür eylem ve gösterilere Cami, Cuma ve cemaatin karıştırılması öteden beri yanlıştı ama, ne yaparsınız? Partili militanlar, bu tür gövde gösterilerini Cuma’nın sünneti, farzı ve hutbesinden daha makbul zannediyorlar.
Kudüs, kimsenin kırmızı çizgisi değil. Hiçbir İslam Ülkesinin de birinci önceliği arasına girmiyor. Filistin için bile vazgeçilmez bir öncelik taşıdığı konusunda, gerçekten endişeliyiz. Çok ciddi içtimai problemler yaşayan İslami Coğrafya da, Filistin’in payına düşen toplumsal keşmekeş azımsanmayacak kadar ciddi boyutlarda. Dolayısıyla, bu şehir için mevcut durumu değiştirecek ya da tersine çevirecek ne Filistin’in ne de diğer Müslüman Ülkelerinin sadra şifa bir çözüm önerisi bulunmuyor. Şimdi bağırıp, çağıranların zamanla yeni duruma da alışıp yine günlük hayatlarına dönmeleri için çok değil, en fazla on beş güne ihtiyaçları var. Ölü bir çocuğu kimse kucağında taşımak istemiyor.
Potansiyel “Halife Adaylarının meseleyi bütün tarihi geçmişi ile sahiplenmeleri boşuna mı? Kimlerin yaka-paça yırtarak “Kudüs” çığırtkanlığı yaptığına bir bakın. Şii Dünya için Kudüs, Şii Yayılmacılığının mevsimlik kamuflajı. Bölgede terör estiren Hizbullah’ın meczup lideri fırsatı kaçırır mı? Yine tehditler savuruyor. Sizi bilmem ama, böyle zamanlarda kendi reklamını yapmayı pek seven Hizbullah Lideri karpuz satan Perşembe Pazarı esnafı kadar bile inandırıcı durmuyor. Yalnız o mu?
Birbirlerinin varlığına tahammül edemeyen Müslüman Ülke Liderlerinin büyük debdebe ve ihtişam içinde gövde gösterisine soyunmalarına sakın aldanmayın. Kudüs’ü konuşabilecek ne bilgi altyapıları ne de dini gayretleri söz konusu. Onlar öylesine toplanıp, bir şey yapmadan, yapamadan dağılır giderler. Dostlar alış-verişte görsün.
İslam Dünyası’nın derlenip, toparlanması olasılığı ne kadar az ve imkansız ise, Kudüs’ün de mevcut gidişatını tersine çevirecek bir çözüm o kadar uzak görünüyor. İslam Alemi başlarındaki fasık ve facirlerden kurtulmadığı müddetçe bu ihtimalin gerçekleşmesi sadece ütopya olarak kalacak. Belki bütün İslam Alemi’nin kurtuluşu demeliydik...Belki ondan sonra sıra Kudüs’ü konuşmaya gelir.
Kadir Gürcan