Kabalık ve hoyratlığı siyaset forması olarak kullananların “Nezaket” ile ne işleri olabilir ki? “Hukuk Devleti”nden bahsedip, İstiklal Mahkemeleri kuranların hukuktan bahsetmeleri gibi bir şey. Siyaseten bile olsa, günümüz muktedirlerinin lügatlerinde olmayan bir kaç kelime; incelik, nezaket ve devlet vakarı.
Büyük Şehir Belediye Başkanları için bağ bozumu ve hasat zamanı. Batılıların çok kullandığı “Para almaya alışanlar, emir almaya da alışırlar!” modern deyişi, şimdiye kadar “cicim ayları” yaşayan belediye başkanları için, “Başka yollar denemeyelim!” tehdidiyle kötü bir kabusa dönüştü. “Nezaket” gereği kullanılan “Başka yolların!” ne olduğunu herkes biliyor. Zavallı belediye başkanları denizin bittiğini hala fark edemediler anlaşılan. Halbuki her şey güllük-gülistanlık, arazi parselleme, muhalifleri ispiyonlama, münhal kadrolara eş, dost, akraba, partili militan doldurma cinsinden belediye-fen işleri dairesinde hallediliyordu.
Dün bu makamları lütfen bahşedenlerin, beklenmedik bir zamanda aynı koltukları başkaları için boşaltabileceklerini kimse beklemiyordu. İnsan, kalkacağı, geçici mekanlara rahat da olsa kendini alıştırmamalı. Eskiler boşuna “Siyasi hırs, insanın içine çöreklenen en kötü tutku ve alışkanlıktır; kumar ve içki de dahil!” dememişler.
Şehir giriş ve çıkışlarına eski Başbakan ve şimdi Cumhurbaşkanı posterleri asılarak götürülen bey’at ve bağlılık ilanları bundan böyle iş görmeyecek. Saray’ın girişinde sallandırılan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının ibretlik görüntüleri, zavallı küçük şehir belediyelerininin uykusunu kaçırdı. İstanbul ve Ankara’ya bunu yapan, Balıkesir, Konya, Kayseri’de neler yapmaz…İşi anlayanlar, yavaş yavaş dökülmeye başladı bile.
Şimdilik iş Ankara Belediyesi önünde kilitlenmiş gibi görünüyor ama fazla sürmez. İstanbul’un çelebi görünümlü Başkanı’nın istifası bir kaç gün içinde olup, bitivermişti. Zavallının kızmaya ve hiddetlenmeye bile vakti olmadı. Saray’ın beslemeleri ağzını açmasına bile fırsat vermediler. İstanbul Belediye Başkanı, Keen lem yekün olup, daha şimdiden unutuldu.
Bir haftadır Gökçek’in etrafında peşrev çeken Havuz Medyası Irak ve Suriye sınırında küllenen şehvetlerini, yeni bir iç kavgayla alevlendirmek için ne kadar gayret sarfediyorlar. Ankara gibi büyük bir şehirde yirmi seneyi geçkin başkanlık yapmış birisi için kirli çamaşır, ağzı açılmamış usulsüzlük ve saray avlusunda sallandırmaya yetip, artacak suç bulmak çok zor olmaz. Daha dün Gökçek’in terör üyeliği söylentileri manşetlerde dolaşmaya başladı. Ne kadar çabuk değil mi?
Milletvekilleri de dahil, hükümete dahil olan onlarca siyasetçinin farklı renklerde dosyalarının olduğu zaten biliniyordu. Herkes kendi evini daha iyi bileceği için, zorla görevden almalar ya da istifaya zorlamalarda direnç katsayısı dosyaların muhtevasına bağlı. Artık dosyalar Pelikan mı olur, kırmızı mı olur, siyah mı olur, tercih kendilerinin.
Mevcut iktidar mensuplarının ekran yüzleri de dahil, meclisi dolduran numara erlerinin suskunluğu boşuna değil. Başkalarının ellerine geçmiş mahremiyet, şimdiye kadar eğmedik baş, bükmedik onur bırakmadı. Son beş senedir çalışmayan ve bütün işlevini kaybetmiş bir meclis ile idare edilen ülke olduğumuz için ne kadar sevinsek azdır. Mecliste bostan korkuluğu gibi oturanların isbat-ı vücut etme gibi bir kaygıları yok. Yapılacak değişiklikleri, meclisin temizlik işçileri bile fark etmez.
Tek seçenek olan istifanın haricinde yollara tevessül edenler için ilk rehabilite Beştepe’de yapılıyor. Gökçek için de öyle oldu. Twitter takipçilerinin günlük dedikodu ihtiyaçlarını karşılayan Gökçek’in son Beştepe görüşmesinden sonra birden suskunlaşması ilk elden tedavinin ne derece tesirli ve ikna edici olduğunu gösteriyor.
Belediye başkanlarından bazıları, dil ucuyla direneceklerini falan ima etmişler. Güldürmeyin insanı! Havuz medyasının hafif meşreplileri, oyunu kızıştırıp tek taraflı bahiste daha çok kazanmak için tribün magandalığında arşiyeler çiziyorlar. Partizanları galeyana getirmek için Gökçek’in enkazını Ankara sokaklarında dolaştırmalarından ne kadar sadist ve mazoşist olduklarını anlayın.
Belediye başkanlarının seçim ile belirlendiğini zannediyorduk. Saray’ın son “Nezaket” hamlesiyle öyle olmadığını anti-demokratik başka bir dayatma ile görmüş olduk.
Kadir Gürcan